28 Şubat Zihniyeti Bugün Mevcut İktidar Tarafından Temsil Edilmektedir
Bugün tarihimizde kara bir leke olan 28 Şubat utancının yıldönümü.
28 Şubat, insan haklarının ve demokrasinin rafa kaldırıldığı korkunç bir dönemdi. Bu süreçte, toplumun mütedeyyin kesimi ötekileştirilmiş, on binlerce kamu görevlisi hakkında soruşturma ve disiplin cezası işlemleri yürütülmüş, binlerce asker ve kamu görevlisi hukuksuz bir şekilde görevinden uzaklaştırılmış, irtica fişlemeleri yapılmış, vakıflar kapatılmış ve binlerce yayın toplatılmıştır. Dindarlar ve dindar yaşam tarzı, ‘rejim’ açısından bir tehdit olarak görülmüş, başörtülü öğrencilere hiçbir kademede eğitim alma imkânı verilmemiş, diploma gerektiren mesleklerde çalışmaları engellenmiştir. İmam hatip ortaokulları kapatılmış, burada öğrenim gören öğrenciler adeta vebalı muamelesine tâbi tutulmuştur.
28 Şubat’ta en temel hakları gasp edilip devletin ‘makbul vatandaş’ kalıbına uymadığı için şeytanlaştırılanları temsil iddiasına sahip AK Parti, gelinen noktada bugün “28 Şubat 1000 yıl sürecek” diyen paşaları haklı çıkartırcasına maalesef onlara taş çıkartmaktadır!
28 Şubat sürecinde “rejimin bekası” adı altında seçilmiş iktidara ve dindarlara baskı uygulanırken bugün de “devletin bekası” adı altında seçilmiş muhalefete ve siyasi iktidarla kendisini aynı çizgide görmeyen herkese en ağır baskılar uygulanmaktadır. 28 Şubat’ın en acılı günlerinde darbecilere alkış tutan MHP ve Doğu Perinçek ile birlikte bugün Recep Tayyip Erdoğan, 28 Şubat’ın tek tipçi anlayışı ile kendi “makbul vatandaşlık” kriterlerini 85 milyona dayatmaktadır. 28 Şubat zihniyeti, o dönemin kudretlilerinin dahi tahayyül edemeyeceği derecede bugün mevcut iktidar tarafından temsil edilmektedir.
Hukuk devleti ve temel haklar yok sayılmakta, popülist ve dayatmacı zihniyet toplumun farklı kesimlerinden insanları mağdur etmeye devam etmektedir. 28 Şubat dönemindeki toptancı yaklaşımla aynı şekilde ve benzer yöntemlerle toplumun birçok kesimi ötekileştirilmiş ve fişlenmiştir. Darbe teşebbüsünü gerçekleştirenlere karşı yürütülen haklı mücadele araçsallaştırılmış, cadı avına dönüştürülmüştür. 1,8 milyondan fazla terör örgütü üyeliği gerekçesiyle soruşturma ve kovuşturma açılmış, yüz binlerce insan siyasi dayatmalarla yargılanmış ve sayısız insan haksız bir biçimde hala cezaevindedir.
Unutulmamalıdır ki nasıl 28 Şubat’ta hukuku ve demokrasiyi yok etmeye çalışanlar başarılı olamadıysa bugünküler de bu zorbalıklarını sürdüremeyeceklerdir. Hukuku ayaklar altına alan dünün muktedirleri gibi bugünün muktedirleri de tarihe kara bir leke olarak geçecek ve adları hayırla anılmayacaktır.
Kimsenin şüphesi olmasın ki, Türkiye bu zor günleri elbette aşacak ve tüm hukuksuzluklarla beraber bu felaketlerin yaralarını saracaktır.
DEVA Partisi olarak, iktidarın hukukla sınırlı olduğu, ‘herkes’ için yaşanılır bir ülkeyi hep birlikte inşa edeceğiz.
Önümüzdeki süreç ve özellikle 2023 seçimleri ülkemiz için bir yol ayırımıdır. Herkes bu tarihi sorumluluğun bilincinde hareket etmelidir. Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi anlayışının inşası için çalışmaya, hoşgörüye ve uzlaşıya çok acil olarak ihtiyacımız olduğu açıktır. Ancak daha da önemlisi; özgürlüklerden, farklılıklarımızdan ve ötekinden korkmadan cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandırmamız gerekmektedir. Çünkü farklılıklara saygı duyulduğu, eşit vatandaşlığın tesis edildiği ve döneme, kişiye, çıkara göre gerçeklerin değişmediği bir demokrasi ideali Türkiye’deki bütün yurttaşlarımızın hakkıdır. Bu ideali canlı tutmak ise başta siyasetçiler olmak üzere hepimizin en büyük sorumluluğudur.
Öte yandan bugün korkunç bir Şubat daha yaşıyoruz. Deprem felaketinde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifa ve yakınlarını kaybedenlere sabır ve başsağlığı dilerim.
Rantın vatandaşın canından üstün tutulduğu, binalarla birlikte insan onurunun da yerle bir edildiği, kitapların düşmanlaştırılıp toplatıldığı, acının her türlüsünü görmüş insanların feryatlarına dahi engel olunduğu bu şubat da hiçbir zaman unutulmayacaktır…