DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu’nun “9. Yargı
Paketi Kapsamında Yapılmak İstenen ‘Etki Ajanlığı’ Düzenlemesi” Hakkında Basın
Toplantısı
Ekranları Başında Bizleri Takip Eden Saygıdeğer Vatandaşlarımız,
Çok Değerli Basın Mensupları,
Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum,
Bugün sizlere önümüzdeki günlerde Meclise sunulması beklenen 9. Yargı Paketi kapsamında
Türk Ceza Kanunu’na eklenmek istenen “Etki Ajanlığı” düzenlemesi hakkında görüşlerimi
paylaşmak istiyorum.
Türkiye’yi yeni bir otoriterleşme evresine sürükleyecek bu teklife neden tüm muhalefet olarak,
hatta iktidar milletvekilleri dahil hepimizin karşı çıkması ve daha ilerisi İktidarın kanun teklifini
meclise dahi neden getirmemesi gerektiğini izah edeceğim.
Basına yansıyan bilgiye göre iktidar, Türk Ceza Kanunu’na ‘Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri
elinde bulundurma’ başlıklı 339. maddesinden sonra 339/A olacak şekilde yeni bir suç tipi
eklemeyi planlanmaktadır.
Madde metni hazır olarak ortalıkta dolaşıyor. Vekillerin hazırlamadığı kesin. Düzenlemeden
Ak Partili vekillerin de haberi yok. Bir yerlerde hazırlatılıp ‘at imza, çıkan savun’ denilen
metinlerden birisi. Tek tip robot millet anlayışını savunan İktidarın öncelikle kendi
milletvekillerini de nasıl robotlaştırdığına dair bir örnek bu uygulama.
Hani sözde yeni sistem var ya, yeni sistemde sadece vekiller kanun teklifi hazırlayıp verecek
lafları var ya, işte nasıl milletle alay ettiklerini milletimiz görsün.
Peki düzenleme ne içeriyor?
Bu düzenlemeye göre, ‘devletin güvenliği’ ile ‘iç ve dış siyasal yararları’ aleyhine yabancı bir
devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları ya da talimatları doğrultusunda Türk vatandaşları
ve Türk kurumları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıran
kişiler hapis cezası ile cezalandırılacak.
Ne sorun var bu metinde, değil mi? Casusluk elbette cezaya tabi olmalı.
Bu tartışmasız, tabi konu bundan ibaret olsa…
Gerekçeyi incelediğimiz zaman kanunda, “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk”
suçlarının zaten düzenlendiği ifade edilmektedir.
Ancak iktidar mevcut düzenlemeyi, ”belge ve bilgi temini veya açıklanması dışında devletin
güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen diğer
faaliyetler bakımından herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir” diyerek yetersiz olduğunu
belirtiyor.
Yeni getirilecek maddeyle bu boşluk kapatılarak, madde başlığında da ifade edildiği gibi “diğer
faaliyetler” de kapsama alınmış olacakmış.
Neymiş korunmak istenen?
Devletin iç ve dış siyasal yararları…
Bu kanun çıktı diyelim…
Artık;
-Ekonomi kötü denebilir mi? Türk Lirasının değeri yerlerde sürünüyor denebilir mi?
-Adalet arayışı için AİHM’e gitmek, Türkiye’nin itibarı ile oynamak mı kabul edilecek?
-Ülke kötü yönetiliyor dendiğinde etki ajanlığı mı yapılmış olacak?
-İsrail ile ticareti eleştirmek, iktidarı eleştirmek mi yoksa Türkiye’yi kötülemek mi olacak?
-Falanca toplum kesimine ayrımcılık yapıldığını söylemek örtülü casusluk mu sayılacak?
Bu soruları bugün değerli Ahmet Taşgetiren Karar Gazetesindeki köşesinde sormuş…
Ne kadar haklı sorular…
Devletin iç ve dış siyasal yararları kavramı kim tarafından ve hangi objektif kriterlere göre
belirlenecek?
Ve kim hangi bakış açısıyla farklı düşeni yargılayacak?
İnanın bu iktidarın akıl yürütmesine akıl erdirmek imkansız. Yaptıklarının üç gün sonrasını
görmekten acizler.
Sadece bir boyutuna değineyim. Kanun Yurtdışı Türkler… Maarif, Yunus Emre, Seta… **
Öncelikle belirtmek isterim ki, gerçekten bir hukuk devleti olsak, bu düzenlemeyi teknik
düzeyde ele alıp eksikliklerin giderilmesine odaklanabilirdik.
Ancak iktidar, hukuk devleti iddiasından o kadar uzaklaştı ki, bu düzenleme ile neler
yapabileceğini – dezenformasyon kanununda olduğu gibi- az çok tahmin etmemek mümkün
değil.
Üstelik biz Türkiye olarak, bağımsız bir yargıya da sahip değiliz. İktidar istediği kararları
yargıdan çıkartabiliyor. Yargı da zaten ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne de Anayasa
Mahkemesi içtihatlarını dikkate alıyor.
Değerli Arkadaşlar,
Peki böyle bir düzenleme, iktidarın aklına nereden geldi? Çok da uzağa gitmemize gerek yok,
dikta rejimi olan Rusya’dan tabii ki.
Rusya Federasyonu’nda geçtiğimiz yıllarda yürürlüğe giren ve Rusya vatandaşlarının da
kapsama alındığı “yabancı ajan düzenlemesi” ile iktidarın “etki ajanlığı” düzenlemesi temel
mantık olarak hemen hemen aynıdır.
Rusya Federasyonu, dikta rejimine muhalif fikirleri yayan kişi ve kuruluşlara karşı adeta savaş
açmış durumdadır. Kanun, yurt dışından fon alan ve siyasi faaliyetlerde bulunan sivil toplumun
Adalet Bakanlığı’na ‘yabancı ajan’ olarak kaydolmasını gerektirmektedir. Yabancı ajan adı
üzerinde, ‘casusluk’ ve ‘vatana ihanet’ ile benzer anlam taşıyor. Kanuna göre, ‘yabancı ajanlar’
kapsamlı denetimler, baskı ve kontrol rejimine tabiler.
Üstelik kanunun ilk kabul edildiği 2012 yılında, kanun sadece kar amacı gütmeyen sivil
topluma ve medya kuruluşları için geçerliydi. Ancak bugün Rusya’da ‘yabancı ajan’ damgası
yapılan değişikliklerle sosyal medyada hükümeti eleştiren herkese hatta yurt dışından bağış
veya ödeme aldığı iddia edilen kişilere kadar uzandı.
İşte iktidar bu değişiklikle, Rusya’da 2012 yılında atılan o adımı atma hazırlığında.
Yani Putin Rusya’sını örnek almış bizim iktidar.
Rusya’nın yanında Çin, İran ve Gürcistan da benzer yasalarla sivil toplum ve kamuoyu
mücadele ediyor.
Tabii ileri demokrasileri örnek alması beklenemezdi diye düşünebilirsiniz. Ancak bu kanun
meclisten geçirildiği taktirde yapılabilecekleri şöyle göz önüne getirip ürkmemek mümkün
değil.
Öncelikle kanun teklifinde ‘devletin güvenliği’ kavramı, belirsiz bir biçimde genişletilip
‘devletin iç ve dış siyasal yararları’ kavramı ile olabildiğince sınırsızlaştırılıyor ve ‘Devletin
Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk’ kapsamına alınıyor.
Belirttiğim gibi ‘devletin iç ve dış siyasal yararları’nın ne olduğuna kim karar verecek?
Tüm otoriter rejimlerde olduğu gibi elbette iktidarın kendisi.
Yani bağımsız yargı değil. Kaldı ki bağımsız yargı olsaydı bile bu kanun kabul edilemezdi.
Olabildiğince keyfi hareket edebilmek için de hukuk devleti ilkelerinden, ceza kanunu yapım
tekniğinden tamamen uzak, muğlak ifadelerle; ucu açık, herkesi kapsamına alacak kadar
belirsiz ve sınırsız bir suç ihdas ediliyor.
Elbette bu muğlak kavramlar, bilinçli bir tercihin sonucudur.
Kanun teklifini hazırlayanlar bu belirsizliğin basında, sivil toplum camiasında ve toplumda
yaratacağı endişenin farkındadırlar.
Zaten istedikleri şey de tam olarak budur.
Bakın Rusya’daki düzenleme için Venedik Komisyonu diyor ki, ‘yabancı ajan’ olarak
etiketlenen bir kişi ya da kuruluş, damgalanmakta ve itibarları zedelenmektedir. Bu kişiler,
çalışmalarını zorlaştıran bir güvencesizlik, korku ve düşmanlık atmosferiyle karşılaşacaktır. Bu
durum ise devlete yönelik eleştiri yapan herkesin üzerinde caydırıcı bir etki yaratacaktır.
Kıymetli Arkadaşlar,
Peki, gerçek anlamda casusluk faaliyetleri şimdiye kadar suç değil miydi de bugün iktidarın
aklına böyle bir düzenleme geldi?
Tahmin edebileceğiniz gibi Türk Ceza Kanunu’nda casusluk ile ilgili düzenlemeler zaten var.
Casusluk suçunu oluşturan fiiller de madde metninde somut olarak tanımlanmış bulunmakta.
Yeni getirilecek düzenlemede ise suçun unsurları ve kapsamı tamamen soyut ve öngörülemez
şekilde tanımlanmış. Zaten “Diğer faaliyetler” madde başlığı bile sınırsız hedefi ve keyfiliği
gösteriyor.
Böylece iktidara hukuki belirlilik ve masumiyet karinesini göz ardı edebilmesi için bilinçli bir
hukuk boşluk bırakılmakta ve keyfi olarak insanlarını suçlayabileceği yeni bir alan
açılmaktadır.
Peki bu kanun yürürlüğe girerse ne olacak?
Kısaca belirteyim.
İktidarın talepleri doğrultusunda birçok akademik araştırma ve insan hakları raporu rahatlıkla
casusluk faaliyeti olarak değerlendirilebilecektir. Gazeteciler, sivil toplum temsilcileri, insan
hakları aktivistleri ve araştırmacılar kolaylıkla etki ajanı olarak cezaevine gönderilebilecektir.
İktidarın İsrail ile ticaretini kesmesini talep etmek etki ajanlığı olacaktır. Yani temel
haklarından istifade edenler yeni modern diye cezaevine girecektir.
Bu teklifin kabul edilmesi durumunda, ülkede bulunan insan hakları kuruluşları yanında
yabancı gazetecilerin veya vakıfların faaliyetlerini sürdürmesi de imkânsız olacaktır.
Neden?
İktidar diyecek ki, “Bu insan hakları raporu devletin siyasal yararları aleyhine” ve “Şu devletin
veya organizasyonun çıkarlarına hizmet ediyor.”
İstediğiniz insan hakları raporunu bu kapsama alabilirsiniz. İstediğiniz sosyolojik analizi bu
şekilde değerlendirebilirsiniz.
Mesela “şu ekonomik yorum devletin şu yararına zarar veriyor.” Şu cinayetin aydınlığa
kavuşturulması ile ilgili talep devletin siyasal yararları aleyhine denecek ve cezalandırılacak.
Örneğin, uluslararası bir kuruluş olan Dünya Adalet Projesinin 2023 yılı Hukukun Üstünlüğü
Endeksinde 142 ülke içinde Türkiye 117. sırada yer alıyor.
Adalet Bakanlığı da geçmişte endeksteki yerimizi beğenmemiş, Angola’nın altında olmamızı
kendisine yedirememişti. Elbette düşünmek gerekiyor, “Sorun endekste mi yoksa bizde mi?”
diye. Ama işte bu endeks üzerinden araştırma yapan akademisyenler bile devletin ‘iç ve dış
siyasal yararları’nın aksine faaliyet gösterdiği iddia edilerek cezalandırılabilecektir.
İnanın, bu düzenleme ile yapamayacakları kötülük yok. Dezenformasyon Yasasından da çok
daha tehlikeli bir düzenleme.
Değerli Arkadaşlar,
Son olarak dün açıklanan ‘Kamuda Tasarruf Paketi’ hakkında partimizin tespit ve önerilerini
de sizlerle paylaşmak istiyorum. Açıklanan paket bu haliyle çok yetersiz. Sorunlarımızın
çözümü olamayacağı açık.
DEVA Partisi olarak kamuda tasarrufa gidilmesini önemli ancak çok yetersiz buluyoruz.
Açıklanan pakette;
- Esas kara delik olan Kamu Özel İşbirliği projeleriyle ilgili bir adım yok.
- İsraf ve yolsuzluğun esas kaynağı olan kamu ihale yasasıyla ilgili adım yok.
- Siyasi etik yasasına ilişkin bir plan yok.
- Varlık Fonu gibi paralel Hazine uygulamalarına son vermekle ilgili bir adım yok.
- Anayasa’ya ve Meclis’in bütçe hakkına aykırı olan Cumhurbaşkanı’na çok yüksek tutarda
ödenek ekleme yetkisinin iptaline ilişkin bir adım yok - Sayıştay denetiminden kaçınma, ihale yasasından muafiyet gibi kötü alışkanlıklara derhal ve
net biçimde son vermeyle ilgili bir adım yok. - Özel hesap, özel ödenek, fon gibi denetimsiz ya da şeffaf olmayan yollarla harcama yapma
uygulamasına son vermeyle ilgili bir adım yok. - Hazine dışındaki kurumların KÖİ kapsamında devlet adına garanti vermesini engellemeye
ilişkin bir adım yok. - Kamu borçlanmasında ve kamu garantilerinde kur, faiz, likidite, re-finansman ve kredi
risklerinin basiretli biçimde yönetimi için daha bağlayıcı ilke ve kurallara ilişkin bir adım yok. - Mali Kural uygulamasını hayata geçirmeye ilişkin bir adım yok.
- Cumhurbaşkanlığındaki uçak saltanatına son vermeyle ilgili adım yok.
- Saray, köşk saltanatına son vermeyle ilgili adım yok.
- Elde edilecek tasarruf tutarına ilişkin bir hesaplama yok.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.