İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’ne ilişkin, “Hepimiz, gelecek nesillere daha insancıl bir Türkiye bırakmak için insan haklarına ve onuruna aykırı eylemlere, nefret söylemlerine, şovenizme ve ayrımcılığa karşı ortak mücadele vermeliyiz. İnsan hakları karnemiz, Türkiye’ye yakışmıyor. Daha acısı ise bu gidişata adeta kayıtsız oluşumuzdur.” ifadelerini kullandı. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabulünün 71. yıl dönümü. Bugün dünya genelinde; çatışmaların çoğaldığı, insani ihtiyaçlara ulaşmanın zorlaştığı ve nefret söylemlerinin arttığı bir dönemde; mağduru olmadığı bir haksızlığı dahi kendisine mesele edinen, ötekileştirmeden farklılıklara saygı gösteren bir “insan hakları anlayışına” hepimizin ihtiyacı vardır. Bu anlayış ancak; yabancı, göçmen ya da bizimle farklı düşünce ya da inançta da olsa, herkesin; her halde, her surette ve eşit şekilde insan haklarına sahip olduğunu kabulümüzle gerçekleşebilir. Evrensel bir değer olan insan hakları anlayışını etkili bir şekilde koruyabilmek için demokratik hukuk devletlerine düşen yükümlülük ise her şartta ve her dönemde ulusal ve uluslararası normların kendilerine yüklediği sorumluluklara uymaktır.

Türkiye, insan hakları meselesinde, uzun yıllar bu sorumluluklarının bilinciyle mücadele etmiştir. Maalesef ki son yıllarda, demokrasiden, insan haklarından ve hukuk devleti idealinden uzaklaşan bir Türkiye ile karşı karşıyayız. İnsan hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası kuruluşların raporlarına ve verilerine göz atmak bile, Türkiye’de insan hakları ihlallerinin korkunç boyutlarını gözler önüne sermektedir. Bu verilere birkaç örnek verecek olursak; Türkiye 2018 yılında AİHM’de, düşünce ve ifade özgürlüğünden en fazla mahkûm olan ülkeler arasında ilk sıradayken; aynı yıl Türkiye aleyhine en çok adil yargılanma hakkından ihlal kararı verilen ülke olmuştur. Avrupa Konseyi Raporuna göre, üye ülkelerde 130 gazeteci cezaevindeyken, bunların çok büyük ekseriyeti Türkiye’dedir. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre, 180 ülke arasında 157’nci; Freedom House’un “Dünya’da Özgürlük” raporuna göre, 195 ülke arasından 114’üncü, “Hukukun Üstünlüğü Endeksi”nde 126 ülke arasında 109’uncu, “Temel Haklar” açısından 126 ülkeden 122’nci; “Demokrasi Endeksi”nde 167 ülkeden 110’uncu sırada yer alan bir Türkiye karnesi, hukukun üstünlüğüne bağlı, demokratik iddianın gereklerine odaklı, insan onurunu en üst değer olarak yaşatan bir Türkiye hayalimizin ne kadar uzağında olduğumuzu bizlere acı bir şekilde göstermektedir.

Bu verilere ve raporlara göre, Türkiye’de; ifade, basın ve toplanma özgürlükleri ile gözaltında işkence, kötü muamele ve insan kaçırma eylemlerinde ciddi ihlaller bulunmaktadır. Toplumsal yaşam; farklı düşünce, inanç ve yaşayışları bünyesinde barındıran bir çoğulluğa sahiptir. İfade, basın ve toplantı özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden biri olup, toplumun gelişmesi ve bireyin kendini geliştirmesi için vazgeçilmezdir. Şiddeti kışkırtma, nefret söylemi veya demokratik ilkelerin reddi durumları dışında; toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak için her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine izin vermeliyiz.

Diğer önemli bir konu, adil yargılanma hakkına ilişkin ihlallerdir. Türkiye, FETÖ ile haklı mücadeleyi kararlı bir biçimde sürdürürken; aynı örgütün mağdurları olan insanlara daha ağır bir mağduriyet yaşatmamalıdır. Terörle mücadelenin olmazsa olmazı, hukukun üstünlüğü ilkesidir. 550 bin kişilik bir terör örgütü olamayacağı gibi bu kadar kişi hakkında terör örgütüne üyelikten soruşturma ve kovuşturma açılması da asla kabul edilemeyecek, akla ve vicdana sığmayacak, hukuki olmaktan çok uzak bir durumdur.

Diğer taraftan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na (TİHEK) bu yılın ilk altı ayında yapılan 430 başvurudan %85’ini işkence ve kötü muamele oluşturmaktadır. İşkenceye sıfır tolerans yükümlülüğünün gereği olarak, işkence iddialarının araştırılarak tespit edilmesi ve sorumluların da her bir olayda bir an önce adalete teslim edilmesi gerekmektedir. TİHEK’e cezaevlerinden yapılan başvurularda en fazla şikâyet ise sağlık hakkına erişememe üzerinedir. Türkiye’de cezaevindeki hükümlü ve tutuklu sayısı 286 bin, annesinin yanında kalan çocuk sayısı 780’dir. Cezaevi kapasitesi 218 bin 950 iken, kapasitenin üzerinde 58.000 kişi cezaevinde yatacak yeri olmadan, 218 bin kişi için ayrılan tuvaleti, suyu ve yeri paylaşmak zorunda kalmaktadır.

Vatandaşın tek yükümlülüğü vardır; o da yürürlükteki yasalara uymaktır. Bu kapsamda kanun koyucular olarak bizlerin de bu kurallara uyması, hukuka güvenin artması için çabalaması ve insan onurunu ayaklar altına alan her türlü eyleme şiddetle karşı durması gerekmektedir.

Türkiye, insan hakları ihlallerinin yaşandığı, hukukun üstünlüğü ilkesinden bu kadar uzaklaşmış bir ülke olmamalıdır. Ortak akıl ve uzlaşma ile hayatımızı zenginleştirerek farklılıklarımızı ve bizi bir araya getiren değerleri savunmak, gelecek nesillere bırakacağımız en önemli mirastır. Eşitlik ve insanlık onurunun ortak değerlerine dayanan bir geleceği yeniden inşa edebileceğimiz düşüncesiyle, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü kutluyor, bu anlamlı günün tüm insanlığa ve milletimize barış, huzur ve adalet getirmesini temenni ediyorum. Aynı zamanda dün “İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi”nin ilan edilişinin 21. yılı olması vesilesiyle, insan hakları savunucularının, her zaman, yanlarında ve destekçileri olduğumu da belirtmek istiyorum. Ayrıca uluslararası toplum, Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine, Arakan’da Rohingya Müslümanlarına ve Ruanda’da Tutsilere başta olmak üzere, dünyanın birçok yerinde yıllardır uygulanan kitlesel etnik ve kültürel soykırım hareketlerine sessiz kalmaktadır. Diğer taraftan, İsrail’in uluslararası hukuk nezdinde kanıtlanmış insan hakları ihlallerinin ve tüm dünyada dini ve kültürel azınlıkların yaşadığı ayrımcı uygulamaların son bulması en büyük temennimdir.

Connect with Me: