Ekranları Başında Bizleri Takip Eden Saygıdeğer Vatandaşlarımız,

Çok Değerli Basın Mensupları,

Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum,

Bugün sizlere iktidarın insan hakları karnesinden ve iki yıl önce İnsan Hakları Eylem Planı adı altında dünya aleme ilan edilen vaatlerden bahsetmek istiyorum.

Öncesinde sizinle uluslararası kuruluşların dünya çapında yapılan bazı verilerini paylaşacağım. Son yıllardan ders almamız ve yoksulluğun neden derinleştiğini iyi anlamamız için bu sayıları iyi okumamız gerekiyor çünkü.

2012 yılında yani milli gelirin en yüksek olduğu yıllarda Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 58. sırada yer alıyorduk. Sonraki yıllarda 80., 99., 108. sıraya kadar geriledik. Bugün ise bu endekste 116. sırada yer alıyoruz.

Çok açık ki, hukukun üstünlüğüne olan bağlılık azaldıkça milli gelirimiz ve ekonomik refahımız da azaldı. Hukuksuz bir düzen, yoksul bir düzeni de ne yazık ki beraberinde getirdi.

Endeksten utanç verici bir detay da vermek istiyorum: İran, Sudan, Etiyopya gibi ülkelerle aynı klasmandayız. Lübnan, Rusya, Meksika gibi ülkelerin ise daha gerisinde yer alıyoruz.

Freedom House’un bu yılki raporuna göre Türkiye, 2018’den bu yana olduğu gibi özgür olmayan bir ülke. Altını çiziyorum arkadaşlar; “ÖZGÜR DEĞİLİZ.” Dünya alem bize bunu açık açık söylüyor. Aynı rapora göre ülkemiz 2023’te özellikle hak ihlalleri bakımından incelenmesi gereken kara listede yer alıyor.

Adaletin yok edildiği, kurumların çalışmadığı, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir ülkede elbette bu tablo olağandır.

Bu tablonun en can yakıcı tarafı ne biliyor musunuz arkadaşlar? Hukuk sadece hukuktan ibaret değil. İşte o yüzden de hukuk yani kurallar ne kadar korunuyorsa bir ülkede ekonomik refah da o kadar sağlanıyor. Yani ne kadar hukuk, o kadar refah. Ne kadar hukuk o kadar kalkınma. Ne kadar hukuk, o kadar zenginlik!

Yani adalet varsa, vatandaşlarımızın ocağında yemek kaynıyor demektir. Ne kadar adalet, o kadar ocakta yemek… Ne kadar hukuksuzluk varsa da işte o kadar yoksulluk, o kadar yasaklar, o kadar yolsuzluk var demektir.

Bugün hukukun ayaklar altına alınması nedeniyle orta ve dar gelirliler için maalesef en temel ihtiyaçlar dahi ulaşılamaz durumda…

Bunu sadece muhalefet olarak biz söylemiyoruz, uluslararası kurumlar da bunu söylüyor, vatandaşlarımız bunu haykırıyor.

Bakın, Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 2012’de 52. sırada yer alırken 2015’te 66. sıradaydık. 2022 yılında ise 101. sırada yer alıyoruz. Türkiye son 10 yıl içinde en çok puan kaybeden ülkeler arasında.

Cumhurbaşkanı diyor ya: “Nereden nereye”. Aynen öyle: “Nereden nereye”.

Dünya Mutluluk Endeksi’nde 106. sıraya kadar düştük. Endekste, Irak, Filistin, İran ‘dan da geride yer alıyoruz. Listede son sıralardayız. Dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında, bizim kadar mutsuzu yok.

Az evvel demiştim, dünya alem bize “özgür değilsiniz” diyor, bir de “mutsuzsunuz” diyor.

Bu sebeple gençlerimiz artık ülkemizde yaşamak istemiyor, bu sebeple vatandaşlarımız yoğun olarak AB ülkelerine iltica ediyor. Bakın AB ülkelerine ilk kez iltica başvurusu yapanların ülke sıralamasında savaşın veya anarşinin yaşandığı Suriye, Afganistan ve Venezuela’dan sonra Türkiye olarak 4. sıradayız.

Değerli basın mensupları,

Sevgili vatandaşlarımız,

Malumunuz 2 Mart 2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından büyük bir lansmanla kamuoyuna duyurulan İnsan Hakları Eylem Planının üzerinden tamı tamına 2 yıl geçti. 2 koskoca yıl.

Eylem planının açıklanmasından sonra üç yargı paketi hayata geçti. Salı günü Genel Kurul’da kabul edilen 7. Yargı Paketi ile toplamda dört yargı paketi yürürlüğe girmiş olacak.

Peki bu kadar yasal düzenlemenin yapıldığı ülkemizde hak ihlalleri önlenebildi mi?

Hukuk devletinin asgari gereklilikleri tesis edilebildi mi?

Adalette en ufak bir iyileşme sağlanabildi mi?

Elbette ki koskoca bir hayır.

Bugün gün gittikçe artan şekilde hukuk devletinin en asgari şartlarının dahi sağlanmadığı, kuvvetler ayrılığının ve yargı bağımsızlığının görmezden gelindiği zorba bir anlayışla yönetiliyoruz; daha doğrusu savruluyoruz.

Temel haklar yok sayılıyor. Hukukun araçsallaştırıldığı, işkence ve kötü muamelenin ciddi biçimde yaygınlaştığı karanlık bir dönemden geçiyoruz.

Bu ne demek biliyor musunuz? Demek ki, “yargı reformu yapıyoruz” diyenler samimi falan değil, amaçları da hukuk çerçevesine dönmek değil. En temel hakları ellerinden alınan vatandaşlarımız onların umurlarında dahi değil.

Demek ki, yargı paketleriyle yapılmak istenen, hukuka, adalete susamış milyonları sadece bir süre avutmak, başka bir şey değil. O zaman da söylemiştik, tekrar söylüyoruz, iki senedir söylüyoruz: Pansuman tedbirlerle yargının kronikleşmiş sorunları çözülemez.

Adalet bilincinden uzak istediğiniz kadar kanun hazırlayın hiçbir işe yaramaz; yaramıyor da zaten.

Bu sebeple bu iktidarın İnsan Hakları Eylem Planı da kara mizah olarak tarihte yerini aldı. Adını dahi hak etmeyen bir samimiyetsizlik belgesi olmanın ötesine geçemedi.

Bu eylem planı iktidarın hukuka makyajından başka bir şey değildir. Her yerinden akıyor, yüzüne gözüne bulaşıyor.

DEVA Partisi olarak, eylem planında yer alan hedeflerden gerçekleştirilenleri ve gerçekleştirilmeyenleri ayrıntılı olarak çalıştık.

‘İnsan Hakları Eylem Planı Takip Raporu’muz ile vaat ettikleri ancak hayata geçirmedikleri tabloyu ortaya koyduk.

Eylem planındaki 2 yıllık 285 hedeften yalnızca 111’inin hayata geçirildiğini tespit ettik. Yani 2 yıllık toplam 285 vaadin tam 174’ü yerine getirilmedi.

Yani söz verilen eylemlerin neredeyse 3’te 2’si yerine getirilmedi.

Söz verilip de yapılmayan eylemlerle ilgili son günlerde kamuoyuna da yansıyan bazı hukuksuzluklar üzerinden örnekler vereceğim.

1. İnsan hakları eylem planında sorunun çözüleceğine ilişkin söz verilmesine rağmen keyfi tutuklamalar hala devam etmektedir.

BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, son yıllarda Türkiye aleyhine çok sayıda keyfi tutukluluğa ilişkin karar verdi. Ne yazık ki hala bu kararlar uygulanmıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da benzer şekilde uygulanmıyor. Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi geçtiğimiz hafta yargı kararları uygulansın diye acil çağrı yapıyor. Birçok insanın haksız olarak tutuklandığına ilişkin kararlar, Konsey’in çağrısına rağmen uygulanmıyor. Sayısız insan, kendilerine özel düşman hukuku uygulandığı için cezaevinde.

Daha da trajikomik olanı, Eylem planında hedeflerden biri de “AİHM ve BM İnsan Hakları Konseyi olmak üzere uluslararası insan hakları mekanizmaları ile iş birliğinin geliştirilmesi”.

2. Eylem planında “Yargı Bağımsızlığı Ve Adil Yargılanma Hakkının Güçlendirilmesi” adlı bir ana başlık var. Vaatlerin çoğu yerine getirilmediği gibi iktidar Demokles’in kılıcını hakim ve savcıların tepesinde tutuyor.

Cumhurbaşkanı doğrudan yargıçlık yapıyor.

İktidarın, Anayasa Mahkemesinin görevini yerine getirmeye çalışan üyelerini devamlı tehdit ederek hizaya getirmeye çalışmasının adeta normalmiş gibi algılandığı akıl almaz bir dönemdeyiz.

3. Birkaç hafta önce vatandaşın güvenliğinin sağlanamadığı bir futbol müsabakasında Amedspor’a tamamen ırkçı saiklerle gerçekleştirilen fiziksel ve sözlü saldırıların görüntüsü halen gözlerimizin önünde.

Oysa eylem planında Nefret Söylemi ve Ayrımcılıkla Mücadelede Etkinliğin Artırılması” için ayrı bir başlık açılmış. 9 tane de hedef belirlenmiş ve fakat elbette hiçbirisi yerine getirilmemiş.

Bu başlıktaki görevlerin İçişleri Bakanlığına verilmesiyle zaten kaderi ortaya konulmuştu.

4. Medyanın üzerinde iktidarın sopası olarak çalışan RTÜK saçma sapan gerekçelerle her gün ceza yağdırmaya, ekranları karartmaya devam ediyor. İnternet platformları bütünüyle erişime kapatılıyor. Cumhurbaşkanına hakaret soruşturmaları 200 bini aştı.

İfade ve basın özgürlüğü askıya alınmış vaziyette.

Oysa eylem planında tam bir ana başlıkta ifade özgürlüğünün nasıl güçlendirileceğine dair masallar anlatılıyor.

5. Eylem planında işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalara ilişkin veri tabanı oluşturulacağı vaat edildi. İşkenceye sıfır tolerans anlayışı kapsamında, daha önce adli suçlar için yapıldığı gibi disiplin suçlarında da zamanaşımının kaldırılacağı söylendi.

Ancak ülkemiz, son yıllarda sayısız işkence ve kötü muamele iddiası ile karşı karşıyadır.

Tabi ki bu sözler de yerine getirilmedi.

Henüz birkaç gün önce, Diyarbakır Lice’de bir çocuğun kolluk görevlileri tarafından dövüldüğü, elleri ve ayakları bağlanarak Kürtlere küfretmeye zorlandığı haberlerini dehşete düşerek okuduk.

6. Eylem planında ayrımcılıkla mücadelede etkinliğin artırılacağı söyleniyor ancak KHK’lıların, depremzede vatandaşlar için sağlanan kira desteği, kredi, yurtlarda barınma gibi imkanlardan yararlandırılmadığı sistematik bir kötülükle karşı karşıyayız.

Yani sözüm ona ayrımcılıkla mücadele edeceğini söylüyor ama yaşadığımız en büyük felakette bile depremzedeler arasında ayrımcılığı sürdüren bir sistemden söz ediyoruz.

7. İnsan Hakları Eylem Planında aile içi şiddete özel bir bölüm ayrılarak aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetle mücadelenin etkinliğinin arttırılmasının hedeflendiği belirtilmiştir.

Ancak aradan geçen iki yıl içinde önce İstanbul Sözleşmesinden çıkılmış, şimdi de 6284 sayılı Kanunun varlığı tartışmaya açılmıştır.

Kadınlara yönelik şiddet, ülkemizin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. İstatistiklere göre son yıllarda giderek artan kadına yönelik şiddet neticesinde neredeyse her gün en az bir kadın cinayeti gerçekleşmektedir.

Devlet bu cinayetleri önlemek için üzerine düşeni gereği gibi yerine getirememekte, risk altındaki mağdur kadınları korumakta büyük zafiyet göstermektedir.

Böyle bir dönemde, AK Partili bakanlar ve grup başkan vekilleri dahi bu konuda baskı altına alınmış. Hatta AK Parti Grup Başkan vekili Sayın Özlem Zengin 6284 sayılı kanunu savunduğu için tehditler aldığını ifade etmiş fakat partisi, özellikle de kendi bekalarını toplumdaki tüm kadınların, çocukların bekalarından üstün gören partililer tarafından yalnız bırakılmıştır.

Kendi grup başkan vekiline sahip çıkmayan, baskı ve tehditlere maruz kalmasına göz yuman bir iktidardan, kadınların haklarını korumasını beklemek de elbette abesle iştigal olurdu.

AK Parti Grup Başkan vekili Sayın Özlem Zengin’e yaşadığı ağır baskılar ve tehditler sebebiyle geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, baskılara ve tehditlere karşı, şiddet karşısındaki her bireyin amasız fakatsız yanında olduğumuz gibi kendisinin de yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.

8. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yıllardır müsaade edilmiyor. Her gösteri en sert şekilde bastırılıyor. Temel haklarını kullanan insanlar darp ediliyor.

Dünya için sıradan bizim için ise imkansız olan örnek vereyim. Geçtiğimiz günlerde İsrail’de Yüksek Mahkeme’yi etkisiz kılacak ve yargıçların siyasi iktidar tarafından atanmasına sebep olacak bir yargı reformu 600 bin kişinin protesto etmesi sonucu askıya alındı.

Eylem planında ise toplantı ve örgütlenme hakkının güçlendirilmesi vaat edilirken bu hedeflerin tabii ki hiçbiri yine yerine getirilmemiştir.

Değerli basın mensupları,

Kıymetli vatandaşlarımız,

İnsan Hakları Eylem Planında vaat edilen ancak gereği yerine getirilmeyen hedefler saymakla bitmez.

Ancak artık adaletsizlik ve hukuksuzluklarıyla her türlü kötülüğü meşru görüp sıradanlaştırdıkları bu devrin de inşallah sonuna gelmiş bulunuyoruz.

İktidarının ilk yıllarında hayırlı ve güzel işlere imza atan fakat sonra giderek otoriterleşen, hukuk devletini ve demokrasiyi yok sayan, millete tepeden bakan, ülkeyi 90’ların karanlığına hapseden, mafyaya ve çetelere teslim etme noktasına getiren AK Parti için yolun sonu gelmiştir.

En temiz duygularla 20 yıldır AK Partiye destek veren vatandaşlarımız; müteahhit, siyasetçi ve bürokratların kirli ilişkilerine kurban edilmiştir. Devlet hesap verme ve sorumluluk ilkeleri yerine, yapanın yanına kar kaldığı “helalleşme” söylemleriyle yönetilir hale gelmiştir.

Ülkeyi yönetenlerin işlediği suç ve günahlar, millete çektirdikleri eziyetler milletimizin manevi duyguları sömürülerek kapatılmaya çalışılmıştır.

Millete verdiği en büyük söz ‘adalet’ olan AK Parti, iktidarı kaybetmemek uğuruna girdiği kirli ilişkilerle iyice zalimleşmiş ve koca bir ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir.

Bizler güzel ülkemizi uçurumun kenarından kurtarmak sorumluluğundayız.

15 Mayıs 2023 sabahı, Türkiye’nin en öncelikli gündemi acil bir yargı ve temel haklar reformunun yapılması olmalıdır.

Yolumuzun uzun olduğunun, işimizin meşakkatli olduğunun, yükümüzün ağır olduğunun farkındayız. Ancak adalete susamış milletimizin dertlerine DEVA olmak zorundayız.

Aziz milletimiz bilsin ki, DEVA Partisi olarak, gelecek nesillere evrensel standartlarda bir hukuk devleti ve gerçek bir demokrasi bırakmaya kararlıyız. Hedefimiz tam demokrasi.

Türkiye’yi kısır tartışmaların, günlük siyasi hesapların, sloganların, koltuk kavgalarının ve menfaat çekişmelerinin girdabına teslim etmeyeceğiz.

Herkesin kendini birinci sınıf vatandaş hissettiği; özgür ve demokratik bir hukuk devletini hep birlikte inşa edeceğiz.

Elbette kolay olmayacak ama hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye zengin ve müreffeh insanların barış ve huzur içinde yaşadığı bir ülke olacak.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Connect with Me: