Yeneroğlu: “ARD yalan haberlerle Türkiye’deki referanduma dair dezenformasyon yapmaktadır”

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Alman ARD televizyonunun “Kısaca Açıklayalım: Erdoğan ne kadar güç istiyor?” isimli yayını münasebetiyle bir açıklama yaptı. ARD’nin söz konusu yayınında, planlanan anayasa değişikliği hakkında bilgi verildiği iddia ediliyor. Ama aslında, hâlihazırda devam eden dezenformasyon kampanyalarına katkı sağlanıyor. Bu yayında planlanan anayasa değişikliklerinin önemli maddelerine hiç değinilmiyor, belli başlı yorumlara odaklanılarak diğerleri göz ardı ediliyor ve yanlış bilgiler güya doğruymuş gibi zikrediliyor. Yayını değerlendiren Yeneroğlu, “ARD tek taraflı, içerik olarak hakikatten uzak yayını ile kendi temel değerlerini çiğnemekte, yalan haber üretmekte ve güvenilirliğini yitirmektedir.” dedi ve açıklamasını şöyle sürdürdü:

“ARD kanalında yayımlanan ‘#kurzerklärt’ adlı program ile Alman siyasetinden sonra artık kamuya ait bir televizyon kanalı da ‘hayır’ kampanyasına destek vererek seçim sürecine müdahil olmuştur. ARD bu yayınıyla tarafsızlık, doğruluk ve olayları eksiksiz aktarma gibi temel değerlerini ve yayın çizgilerini kenara bırakmıştır. Eşi benzeri görülmemiş bir dezenformasyon yaparak, hem referandum ile alakalı Almanya’daki algıyı hem de ülkede yaşayan Türk seçmenleri etkilemeye çalışmaktadır. Bu seviyesiz bir yayıncılık anlayışıdır. Neden?

1. Tamamen hayal ürünü olarak, cumhurbaşkanının yeni sistemde çıkardığı kararnamelerle Türkiye’yi meclisten ve yargıdan öncelikli olarak idare edeceği iddia edilmektedir. Hâlbuki kararnamelerin birincil olarak yürütmeyle alakalı düzenlemeleri öngördüğü ve bunların normlar sıralamasında meclisin çıkardığı yasalardan sonra geldiği, yani meclisin bunları her zaman yürürlükten kaldırma imkânı olduğu, ayrıca cumhurbaşkanının temel haklar ve özgürlük hakları hususunda kararname çıkaramayacağı gibi noktaları öğrenmek için anayasa değişikliği taslağını yalnızca göz ucuyla dahi incelemek yeterliydi.

2. Böyle yapılmadığı için bir yalan haber diğerini kovalamakta, böylelikle de meseleyle ilgilenen seyircilere bilgi verilmemekte, âdeta propaganda filmi izlettirilmektedir. Yeni parlamento seçimlerinin ilan edilmesiyle birlikte cumhurbaşkanının da yeniden seçilmesi gerektiğine hiç değinmeden, cumhurbaşkanının yeni anayasa ile meclisi istediği zaman feshetme yetkisine sahip olacağını söylemeyi nasıl izah etmek gerekir? Yani cumhurbaşkanı meclisi feshederse kendisi de yeniden seçime girmek durumunda kalacaktır. Ayrıca meclisin de cumhurbaşkanını makamından indirme yetkisinin bulunduğu, ARD’nin bu yayınında değinilmeyen bir diğer noktadır.

3. Video yayınının hemen başında yanlış bir bilgi verilerek, artık klasikleşen şekilde Erdoğan’a odaklanılmakta ve demokrasinin sona erdiği telkin edilmektedir. Anayasa değişikliğinin halka sorulması gerektiğine meclis karar vermiştir. Bu sebeple, egemenliğe kayıtsız şartsız sahip olan halka ülkenin idari sistemi hakkında karar alma yetkisi verilmiştir. İddia edildiği gibi güçler ayrılığını ortadan kaldırmak değil, tam aksine yasama ve yürütmeyi kati bir şekilde birbirinden ayırmak suretiyle her birinin kendi alanına konsantre olmasını sağlamak söz konusudur.

4. ARD ayrıca cumhurbaşkanının yeni sistemle birlikte ilk kez hesap verici bir konuma yerleştirildiğini ve meclise, yargıya ve Türk halkına karşı sorumlu olup hesap vermek zorunda olduğunu görmezden gelmektedir. Bu uygulama cumhuriyet tarihinde bir ilk niteliğindedir.

5. Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını güçlendirir nitelikteki hakikatlere de ARD tarafından hiç değinilmemektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun çoğunluk üyelerinin meclisin üçte ikilik oyuyla, yani muhalefet ile uzlaşma içerisinde seçilebileceği maddesi de yine ARD’nin hiç bahsetmediği bir diğer husustur.

Alman kamu kuruluşlarının da söz konusu Türkiye olduğunda ortaya çıkan histerinin bir parçası olmaları son derecede rahatsız edicidir. ARD bu yayınıyla seviyesizlikte son noktayı yakalamıştır. Siyasetin kendisini araçsallaştırmasına müsaade etmiş, ayrıca içlerinde Türkiye kökenlilerin de bulunduğu izleyicilerin ve kendisine vergi ödeyenlerin kalan son güven kırıntılarını da kaybetmekle yüz yüze kalmıştır.”

Yeneroğlu: “Hollanda’da sağ popülizme aktif bir tavır sergileme adına seçimler büyük bir fırsat”

Hollanda’da 15 Mart 2017 tarihinde gerçekleşecek olan parlamento seçimleri öncesi bir açıklama yapan AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Hollanda siyasi partilerinin seçim programları dikkate alındığında, ülkede yaşayan azınlıkların seçimlere katılması vatandaşlık hakkının daha da ötesinde bir anlama sahip.” dedi. Yeneroğlu şunları kaydetti:

“15 Mart 2017 tarihinde Hollanda’da parlamento seçimleri gerçekleşecektir. Partilerin seçim programları dikkate alındığında, bu seçim ülkenin kaderinin ve azınlıkların ülkedeki konumunun belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

Aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) aylardır anketlerde en büyük partilerden biridir ve anketlere göre parlamentoda 21 ila 25 sandalyeye sahip olacağı öngörülmektedir. Mülteci barınma merkezleri ve camilerin kapatılması, Kur’an’ın yasaklanması gibi irrasyonel vaatleri seçim programına dâhil eden bir partinin parlamentonun oluşmasında yüzde 15’lik bir oran elde etme ihtimali endişe vericidir. Bu endişeyi Hollanda’daki bütün demokratik güçlerin paylaşması gerekmektedir.

Aşırı sağ söylemlerin büyüsüne kapılan diğer siyasi partilerde de katı göç politikaları söz konusudur. Bu tehlikeli dilden sadece göç politikaları değil, aynı zamanda Türkiye’ye yönelik politikalar da etkilenmekte, Türkiye’ye yönelik bakışa kültüralist söylemler damga vurmaktadır. Hollanda’da Türkiyeli yetkililerin referanduma dair bilgilendirme toplantılarının iptal edilmesi bu durumun en açık örneğidir. Oysa oy devşirme amaçlı aşırı sağ söylemlere kayma kolaycılığı yerine temelinde empati ve çok kültürlülük barındıran bir siyasi dil Avrupa Birliği’nin bizatihi kendi öz değerlerinin gereğidir. Çok kültürlülük modeliyle anılan Hollanda’da, siyasi kültürün zehirlenmesine karşı gerekli farkındalığın kamuoyu nezdinde oluşturulması elzemdir. Bu nedenle çoğulcu bir demokrasi adına kendisini aşırı sağda konumlandırmayan tüm partilerin üzerindeki sorumluluk büyüktür.

13 milyon seçmenin yüzde 2.3’ünü Türkiye kökenliler ve toplamda yüzde 17’sini ise göçmen kökenliler oluşturmaktadır. Bu kitlenin sandığa gitmesi durumunda parlamentonun şekillenmesinde ne tür bir etki gücüne sahip olduğu ortadadır. Yabancı ve göçmen düşmanlığının, Müslümanlara yönelik ayrımcılığın ve dışlayıcı söylemlerin arttığı bir dönemde, parlamento seçimlerine katılım ırkçı partilere karşı aktif bir tavır sergileme adına önemlidir. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarımızın vatandaşlarımızın seçime katılımını teşvik ve artırma için faaliyetler yürütmeleri gerekmektedir.”

Yeneroğlu: “AK Parti’nin bilgilendirme toplantıları sistematik bir biçimde engelleniyor”

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, son olarak Köln’de seçim görevlilerine yönelik düzenlenecek olan dışa kapalı eğitim toplantısının engellenmesi münasebetiyle bir açıklama yaptı. “Alman resmî daireleri baskı ve yasaklama yoluyla Türkiye içi siyasi seçim yarışına müdahale etmekte ve maalesef taraf gibi davranmaktadırlar. Böyle yaparak da Almanya’nın imajını zedelemektedirler.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“AK Partili bakan ve milletvekillerinin katılacağı toplantılar Almanya’da maalesef sistematik bir şekilde engellenmektedir. Öyle ki, artık dışa kapalı eğitim toplantıları bile gerçekleştirilememektedir. Son olarak bu akşam Köln’de yapılması planlanan bir toplantı iptal edilmiştir. Dışarıya kapalı olan bu toplantıda, her seçim öncesi mutat olduğu üzere, seçim görevlilerine eğitim verilecekti.

Toplantı dışa yönelik olmaması münasebetiyle ne duyurulmuş ne de kamuoyuna bilgilendirme yapılmıştı. Ama buna rağmen ilginç bir şekilde bir grup polis bina sahibine ve işletmeciye beklenmedik bir ziyarette bulunmuş, bina sahibi ve kiracısı kendilerine çeşitli yaptırımlar uygulanacağı tehdidiyle salonu kullandırtmamaya zorlanmıştır.

Benzer bir durum da dün Köln Frechen’de gerçekleşmiştir. Burada kiracı olarak salon işleten bir esnaf, Türkiye’den bir bakanın katılımıyla yapılması planlanan toplantı sebebiyle 20 tane polisi karşısında bulmuş, daha sonra da kira sözleşmesini tek taraflı olarak feshetmeye zorlanmıştır.

Tüm bunlar yaşanırken, Türkiye’den muhalefet partileri basın ve Alman politikacılar eşliğinde, hiçbir yasaklama, baskı ve kamuoyu eleştirisine maruz kalmadan, Türkiye anayasasında değişiklik öngören referanduma yönelik ‘Hayır’ propagandası yapabilmektedir. Almanya bu tutumuyla Türkiye içi seçim yarışına aktif bir şekilde müdahil olmakta ve taraf gibi davranmaktadır. Bu Türkiye iç siyasetine daha önce eşi benzeri görülmemiş bir müdahale anlamına gelmektedir.

Alman siyaseti bu tutumuyla kendi demokratik değerleri ile çelişmekte ve anlaşılan o ki Türk vatandaşlarının anayasa referandumu ile alakalı olarak kendi kendilerine karar verecek yetkinlikte olmadıklarını düşünmektedir.

Sonuç olarak kasıtlı engellemeler ve saçma argümanlara dayandırılmış bu yasaklamalar zaten gergin olan Türk-Alman ilişkilerini, iki ülkenin de birbirinden uzaklaşamayacağı gerçeği ortadayken gereksiz yere germektedir. Ama aynı zamanda bu engellemeler bizim daha çok birlik ve beraberlik göstermemize vesile olmakta, bütün ithamlara ve etkileme teşebbüslerine rağmen seçmenlerin kendi pozisyonlarını belirlemesine yardımcı olmaktadır.”

Informationsveranstaltungen der AK Partei werden inzwischen systematisch unterbunden

„Behörden greifen mit Druck und Verbotsverfügungen aktiv in den innertürkischen Wahlkampf ein und werden selbst zur Partei. Damit schaden sie dem Ansehen Deutschlands,“ erklärt Mustafa Yeneroğlu (AK Partei), Vorsitzender des Menschenrechtsausschusses der Großen Nationalversammlung der Türkei und Leiter der Ak Partei-Wahlkampagne im Ausland, anlässlich eines weiteren Verbots einer geschlossenen Schulungsveranstaltung in Köln für Wahlhelfer. Yeneroğlu weiter:

„Veranstaltungen mit Ministern und Abgeordneten der Ak Partei werden in Deutschland inzwischen systematisch verhindert. Selbst interne Schulungsveranstaltungen können nicht mehr durchgeführt werden. So zuletzt ein geplantes Programm für heute Abend in Köln. Dort sollten Wahlhelfer in einer nicht öffentlichen Veranstaltung bezüglich ihrer Aufgaben an den Wahlurnen für das anstehende Referendum geschult werden, so wie es vor Wahlen üblich ist.

Obwohl diese Veranstaltung aufgrund des geschlossenen Charakters weder beworben noch öffentlich bekanntgemacht wurde, suchte ein Aufgebot der Polizei Eigentümer und Vermieter des Saals überraschend auf. Sie wurden mit Sanktionsandrohungen dazu getrieben, den Saal nicht zur Verfügung zu stellen.

Ebenso wurde gestern Nachmittag der Pächter eines anderen Veranstaltungssaals in Köln-Frechen von etwa 20 Polizisten mit der geplanten Veranstaltung für einen türkischen Minister konfrontiert und dazu bedrängt, den Mietvertrag einseitig zu kündigen.

Derweil können türkische Oppositionsparteien gemeinsam mit Medien und flankiert von hiesigen Politikern ihre „Nein“-Kampagnen gegen die türkische Verfassungsreform in Deutschland fortführen – ohne Verbote, ohne Repressalien und ohne öffentliche Kritik. Deutschland greift damit aktiv in den innertürkischen Wahlkampf ein und wird selbst zur Partei. Das ist ein unzulässiger Eingriff in die innertürkische Politik von bisher unbekannter Qualität.

Die deutsche Politik widerspricht mit diesen unlauteren Methoden ihren eigenen demokratischen Ansprüchen und offenbart, dass sie die türkischen Wähler wohl nicht für mündig genug hält, sich eine eigene Meinung über die anstehende Verfassungsreform zu bilden.

Im Ergebnis irritieren die Schikanen bzw. mit fadenscheinigen Argumenten begründeten Verbote und setzen die ohnehin angespannten deutsch-türkischen Beziehungen grundlos immer größeren Belastungsproben aus, obwohl das Schicksal unserer beiden Länder unauflösbar miteinander verwoben ist. Zugleich sind sie aber auch Anlass für eine beispiellose Solidarisierungskampagne mit uns und bestärken darüber hinaus die türkischen Wähler, allen Unkenrufen und Beeinflussungsversuchen zum Trotz, jetzt erst recht Stellung zu beziehen. Dafür gebührt Ihnen unser Dank.“

⁠⁠⁠Adalet Bakanı Bozdağ’ın ziyaretinin engellenmesi skandaldır

Gaggenau Belediyesi, Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın şehirde perşembe akşamı gerçekleşmesi planlanan ziyaretini iptal etti. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu bir açıklama yaparak şu ifadelerde bulundu:

“Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ın ziyaretinin şehir yönetimi tarafından iptal edilmesi tam anlamıyla bir skandaldır. Yaklaşık 1,5 milyon Türkiye kökenli seçmenin yaşadığı, kendisini ifade özgürlüğünün kalesi olarak adlandıran Almanya’da böyle bir şeyin vuku bulmasını doğrusu beklemezdim.

Türk-Alman ilişkilerindeki yaraları daha da derinleştiren bu iptal kararı, baştan başa popülizm kokmaktadır. Bu kararla bilhassa Türkiye’deki Almanya imajı yara almıştır.

Özellikle bugünlerde çok tartışılan Deniz Yücel davasıyla alakalı olarak ifade özgürlüğü hususuna vurgu yapılmakta olduğunu görmekteyiz. Bu durumda akıllara şu soru gelmektedir: Terörle mücadelede Türkiye’nin yanında olacağına dair verdiği sözlerde hiçbir somut adım atmamışken ve hatta PKK Türkiye’de katliamlarına devam edip taşeron örgütleri aracılığıyla Almanya’da serbestçe faaliyetlerini sürdürebiliyorken, acaba Almanya Türkiye’ye karşı dile getirdiği eleştirilerini ne kadar daha inandırıcı bir şekilde sürdürebilecektir?”

Yeneroğlu: “Milletin tehdit olarak görüldüğü dönemler ilelebet kapanmıştır.”

28 Şubat postmodern darbesinin 20.yılı vesilesiyle bir basın açıklaması yapan AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “28 Şubat’tan bugünlere baktığımızda Türkiye’de demokratik kültürün gelişme seyri açısından büyük mesafeler katedilmiş, milletin kendisinin tehdit olarak ilan edildiği dönemler kapanmıştır.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Türkiye siyasal hayatının kırılma noktalarından biri olan 28 Şubat’ın üzerinden 20 yıl geçti. Askerin siyasete ve millete yaptığı her müdahale Türkiye’deki demokratik kültürü aşındırmış ve beraberinde birçok sıkıntıyı getirmiştir. 28 Şubat sürecinde pek çok haksızlık yaşanmıştır. İnanç özgürlüğü ve ifade hürriyeti gibi temel insan hakları ayaklar altına alınmıştır. Tüm bu hak ihlallerinin giderilmesi, toplumsal yarayı hafifletmek adına önem arz etmektedir.

Tarihimize “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat sürecinden bugünlere demokratikleşme ve millet iradesinin hâkim kılınması noktasında Türkiye bir hayli yol kat etmiş, o dönem yaşatılan hayal kırıklığının tamiri noktasında ciddi adımlar atılmıştır. Demokrasi ve özgürlükler hususunda Türkiye’nin geldiği yeri anlamak için AK Parti döneminde elde edilen kazanımlara bakmak yeterlidir. Bu çerçevede 28 Şubat mağduriyetleri, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu gündeminde de yerini almıştır. “28 Şubat Sürecinde Gerçekleşen Hak İhlalleri ve Mağduriyetlerin İncelenmesi Alt Komisyonu” haksızlıkların gün yüzüne çıkarılmasına ve giderilmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

AK Parti iktidarı ile birlikte milletin kendisinin tehdit olarak ilan edildiği dönemler kapanmış, vatandaşın devletine, devletin de vatandaşına güvendiği bir dönemin kapısı aralanmıştır. 15 Temmuz gecesinde de bir kez daha görülmüştür ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti darbe zihniyetini ret etmiş, sokaklara çıkarak Cumhuriyetin temellerinden olan demokrasi ve hukukun üstünlüğünü canı pahasına müdafaa etmiştir. Bizlere düşen görev de milletimizin canı pahasına koruduğu demokrasi, hukuk ve insan haklarını daha iyi bir seviyeye getirmek, daha özgürlükçü ve müreffeh bir Türkiye için çalışmaktır. Bu noktada bugün milletin iradesinin daha iyi tecelli etmesi noktasında anayasal değişikliği öngören halk oylaması sürecine gelinmiştir. Türkiye’de demokratik kültürün gelişme seyri açısından büyük önem taşıyan halk oylaması sürecinde milletimizin, millî iradenin hâkimiyetinde bir Türkiye için sorumluluğunu yerine getirmesi gerekmektedir. Türkiye’mizin önünün açık olduğundan kimsenin şüphesi olmasın.”

Yurtdışı Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı Mustafa Yeneroğlu

Yeneroğlu: “En az 1 milyon yurt dışı seçmenimizin desteğini almayı hedefliyoruz.”

AK Parti Yurtdışı Bölge Seçim Koordinasyon Merkezleri (BSKM) toplantısı Rheinberg’de gerçekleşti. Bölge yönetim kurulları üyelerinin katıldığı programda İstanbul Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hakkında konuşma yaptı. AK Parti Yurtdışı Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı Mustafa Yeneroğlu açılış konuşmasında, “Ulaşmadığımız insan, kapısını çalmadığımız seçmen kalmayacak. Argümanlarımız çok güçlü. Dezenformasyon kampanyasına karşı hikmetle doğrularımızı anlatacağız. İnşallah en az 1 milyon yurt dışı seçmenimizin desteğini alarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kabul edildiği bir Türkiye’ye şahit olacağız.” dedi.

Yeneroğlu konuşmasında özetle şunları ifade etti: “Dünyanın dört bir yanında yaşayan diasporadaki insanlarımızın varlığının ve geleceğinin korunmasının teminatı olan ülkemizde anayasa değişikliği halk oylaması yapılacaktır. Bunun için dünya çapında 57 ülkede yaşayan vatandaşlarımız da sandığa gidecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi siyasi istikrarını koruyan, hızlı ve etkili icraatları gerçekleştiren daha güçlü bir Türkiye’ye vesile olacaktır.

Sandıklarda oy kullanmak, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız açısından anavatana sahip çıkmanın somut bir göstergesidir. Katılımın 1 Kasım seçimlerinden daha fazla olması yurtdışı Türklerin Türkiye siyasetinde daha fazla merkeze alınmasını beraberinde getirecektir. Halk oylamasına katılım ayrıca yurtdışında doğup büyüyen gençlerimizin Türkiye’ye yönelik duyarlılığının artmasını da sağlayacaktır.
Avrupa ülkelerinde yapılan tartışmalar ‘Hayır Kampanyası’nın sadece Türkiye’deki siyasi partiler tarafından yürütülmediğini gösteriyor. Bu ülkelerdeki bazı medya organları ve siyasetçiler de bu kampanyaya güçlü destek veriyor. Sözde Türkiye’nin iç meseleleri buralara taşınmasın diye bağıranlar, Türkiye’nin iç işlerine nüfuz etme çabası içerisinde. Siyasallaşıyor iftirasıyla dini cemaatlerimizin üzerinde kamuoyu baskısı oluşturanlar, resmi dini cemaat olarak kabul ettikleri bir organizasyonun üzerinden ‘hayır’ kampanyası organize ediyorlar. Bu durum bizlerin sorumluluğunu daha da artırıyor.

Yurtdışında kullanılan oyların sonucu doğrudan etkilediğini dikkate aldığımızda yurtdışı seçmenler bu süreçte tarihi bir rol oynayacaklardır. Bizler de bu süreçte ulaşmadık insan, kapısını çalmadığımız seçmen bırakmayacağız. Argümanlarımız çok güçlü. Dezenformasyon kampanyasına karşı hikmetle doğrularımızı anlatacağız. En az 1 milyon yurt dışı seçmenimizin desteğini alarak 16 Nisan gecesi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin milletimizin büyük çoğunluğu tarafından kabul edildiği bir Türkiye’ye şahit olacağız.”

İstanbul Milletvekili ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop katılımcılara Türk siyasi tarihi bağlamında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hakkında bilgi verdi. Şentop konuşmasında, “Parlamenter sistemle ilgili doğru bir değerlendirmede bulunmak için siyasi tarihimize bakmamız yeterli. Bu sistemde millet Meclis üyelerini seçiyor ancak Hükümeti seçemiyor. Yüzde 20-25 oy alan bir parti hükümeti kurabiliyor. Tabi ki sistem koalisyon kurmayı zorunlu kılıyor. Dolayısıyla Meclis içerisindeki dengelere göre şekillendiği için gücü yetenler hükümetin oluşumuna müdahale ediyor. 33 yılda 21 Hükümetin kurulduğu dönemleri yaşadık. Bu dönemlerde ne siyasi-ekonomik istikrar sağlandı ne de ülkemize uluslararası itibar sağlandı. Aksine 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemiz siyasetinde kronik bir şekilde dış müdahalelerin şekillendirdiği bir vesayet düzeni hâkim olmuştur. Bu düzenin sonuçlarını son olarak 15 Temmuz darbe girişiminde yaşadık.

Öte yandan yeni sistemle tek adam hâkimiyetinin kurulacağı iddia ediliyor. Yine siyasi tarihimize baktığımızda bir yanda Cumhurbaşkanının diğer yanda da Başbakanın olduğu parlamenter sistemin, ülkemiz için ciddi kayıplara neden olan çift başlılığı ürettiğini görüyoruz. Bu çift başlılık nedeniyle Demirel-Özal veya Sezer-Erdoğan örneklerinde görüldüğü gibi geçmişte birçok siyasi ve ekonomik krizler meydana gelmiştir.

AK Parti olarak 2002 yılından bu yana siyasetin alanını genişletmeye çalışıyoruz. 16 Nisan’daki oylamanın en önemli özelliği vesayeti kaldıracak olmasıdır. AK Parti iktidarıyla birlikte ülkemizde siyasi ve ekonomik istikrar hâkim olmuştur. Ancak bu durum, parlamenter sistemin ortaya çıkardığı bir sonuç değil, Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliği ve AK Parti teşkilatlanmasıyla elde edilmiş bir başarıdır. Tam da bu noktada savunduğumuz sistem, siyasi ve ekonomik istikrarı üretecek bir sistemdir. Yeni sistem, güçlü bir siyasi parti veya lider olmasa da istikrarlı bir hükümetin oluşmasını sağlayacak, ülkemizin uluslararası itibarını artıracaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde millet hem Meclisi hem de Cumhurbaşkanını seçecek. Hükümet olmak için yüzde 20-25 oy almak yeterli olmayacak, milletin en az yüzde 50 desteğini almak gerekecek.

Avrupa Birliği ortalamasında 53 bin kişiye bir milletvekili düşerken ülkemizde 143 bin kişiye bir vekil düşmektedir. Milletvekili sayısının artırılmasıyla temsili güçlendireceğiz. Ayrıca bulundukları yerden oy kullanabilen yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın Meclis’te temsilini de dikkate almamız gerekiyor. Zira bu hususu 1 Kasım seçimlerinde vaat etmiştik.

Dünyadaki gelişmelere baktığımızda 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan düzenin çözülüp yeni bir uluslararası düzenin inşa edildiğini görüyoruz. Kapanmamış hesaplar açılıyor, ertelenmiş sorunlar patlak veriyor. Bu süreçte Türkiyemizin kendisini yenilemesi şarttır. Sistem değişikliği ile önümüzdeki yüz yıla yatırım yapıyoruz. Keşke bu değişiklik Özal zamanında yapılsaydı. O zaman 90lı yılları kaybetmemiş olurduk.” dedi.

Yeneroğlu: “Erdoğan’ın gelişini tartışanlar nesnel olmalı ve önce aynaya bir bakmalı”

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya gelme ihtimali üzerine yapılan spekülasyonlar münasebetiyle bir açıklama yaptı. “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhtemel Almanya ziyareti sebebiyle gösterilen popülist tepkileri endişe ile takip ediyoruz. Herkesi nesnel olmaya ve önce aynaya bakmaya çağırıyoruz.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’ya gelme ihtimaline siyasetin gösterdiği tepki hayret vericidir. Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti İçişleri Bakanı Ralf Jäger’in planlanan anayasa değişikliği ile idam cezasının getirileceğini söylemesi, Türkiye hakkındaki bilgilerini ve danışmanlarını tekrar bir gözden geçirmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Tabii ki böyle bir durum söz konusu değildir. Jäger, yalan haberler üretip Alman kamuoyunu yanıltmak yerine kendi sorumluluklarıyla ilgilenmelidir.

Senelerden beri terör örgütü PKK’nın taşeron yapılanmaları, bilhassa da Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde toplumu bölmekte, PKK terörünün propagandasını yapmakta, örgüte militan toplamakta ve PKK’nın terör eylemlerinin finansmanı için insanlardan haraç almaktadır. Hatta bu eylemlerin müdavimlerinden biri de Kuzey Ren-Vestfalya’da resmî olarak dinî cemaat statüsünde kabul edilen bir kuruluştur. AABF’nin bayrakları PKK gibi terör örgütlerinin bayrakları ile yan yana sallanırken veya Türkiye içi siyasi meseleler AABF’nin faaliyet alanlarının büyük bir kısmını kapladığı ortadayken bu durum karşısında en iyi ihtimalle sessiz kalınmakta, buna karşın vatandaşlar demokratik seçimlerle göreve gelen Türk Hükümeti’ne destek olduklarında büyük bir öfke seli meydana gelmektedir.

Bu ikiyüzlü tutuma ve her şeyden önce bu terör örgütünün faaliyetlerine son vermek yerine, Jäger demokratik yollarla seçilen Türkiye Cumhurbaşkanı’na sözde ‘Türkiye içi çatışmaları’ Almanya’ya taşıma ithamında bulunmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Almanya’ya çatışmaları taşımamakta, bilakis bunlara cevap vermektedir. Ayrıca kendisi Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli seçmenlerin de cumhurbaşkanıdır ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde %60 gibi, Almanya’da hayal dahi edilemeyecek bir seçmen desteğine ulaşmıştır.

Almanya’da yaklaşık 1,5 milyon Türkiye kökenli seçmen yaşamaktadır. Bu insanların birçoğu Almanya’nın kısıtlamacı ve demode vatandaşlık politikası yüzünden Almanya’da oy kullanma hakkına sahip değildir. Bu insanları, Almanya veya Türkiye olması fark etmeksizin, siyasi fikirlerin oluşturulması süreçlerine dâhil etmek demokratik bir görevdir. Bizim demokrasi anlayışımız dışlamayı değil, katılımı önceler. Ama maalesef Almanya’da, bilhassa da söz konusu Türkiye kökenliler olduğunda, dışlayıcı tutum tercih edilmektedir.

Jäger’in Kuzey Ren-Vestfalya’da koalisyon partneri Yeşiller’in veya Sol Parti’nin durmadan Türkiye içi meseleler üzerinden politika yapmaları ve Türkiye’den bazı partilerin toplantılarına katılmaları, ayrıca Jäger’in kendi parti başkanının ekseriyetiyle PKK’nın siyasi kanadı olarak faaliyet sürdüren HDP’yi kardeş parti olarak tanımlaması göz önünde bulundurulduğunda, Jäger’in açıklamalarındaki ikiyüzlülük daha da belirginleşmektedir. HDP’nin PKK’yı terör örgütü olarak görmediğini ve PKK’nın terör eylemlerine mesafe koymadığını Jäger’in bilmemesi gibi bir durum söz konusu olamaz.

Alman siyasilerden beklentimiz, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın muhtemel Almanya ziyaretine nesnel bir şekilde yaklaşmaları ve önce aynaya bakmalarıdır.”

Yeneroğlu: “Yurt dışındaki vatandaşlarımızın Türkiye’den gayrimenkul alabilmeleri için çok cazip fırsat”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu yurt dışında yaşayan vatandaşların Türkiye’de gayrimenkul alırken KDV’den muaf kalmalarını içeren düzenlemeyle ilgili, “Maddi yükü ciddi derecede hafifletici bir adımdır. Türkiye’den gayrimenkul almak için çok cazip bir fırsat oluşmuştur.” değerlendirmesinde bulundu. Yeneroğlu açıklamasında şunları ifade etti:

“AK Parti tarafından Meclis’e sunulan önergenin kabul edilmesiyle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için yeni bir kolaylık sağlanmıştır. Buna göre çalışma veya oturma izni alarak 6 aydan fazla yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşları Türkiye’de gayrimenkul alırken yüzde 18’lik KDV’yi ödemeyecektir.

Yurt dışındaki insanlarımızın değişen ekonomik şartlarını dikkate aldığımızda yeni düzenleme maddi yükü ciddi derecede hafifletici bir adımdır. Dövizle askerlik bedeli ve pasaport harçlarının düşürülmesi gibi bu uygulama da AK Parti iktidarımızın yurt dışında yerleşik vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını dikkate aldığını göstermektedir. Böylelikle Türkiye’de gayrimenkul almak için çok cazip bir fırsat oluşmuştur. Anavatanına yatırım yapmak isteyen kişilerin bu imkânı değerlendireceklerini ümit ediyorum.”

Yeneroğlu: “Türkçe dil ve kültür birikimi diasporadaki temel önceliğimizdir.”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, UNESCO tarafından uluslararası uzlaşıyı, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek için ilan edilen 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü’nde bir açıklama yaptı. “Bilhassa yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın anadillerini muhafazası için kamu kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşmektedir.” diyen Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“AK Parti iktidarları döneminde Türkiye’de kullanılan dil ve lehçelere sahip çıkılmış ve toplumsal çeşitliliğin bir yansıması olan Kürtçeden Lazcaya, Arapçadan Süryaniceye kadar birçok dil ve lehçenin varlığını sürdürebilmesi için enstitüler kurulmuştur. Bu çerçevede AK Parti iktidarıyla birlikte geçmişte âdeta inkâr edilen anadillere ilişkin tabular yıkılmıştır. Aynı şekilde yurtdışında yaşayan insanlarımızın kültürel kimliklerini muhafaza edebilmeleri için anadil noktasında ailelere ve sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşmektedir.

Bugün diasporadaki en temel yükümlülüklerimizin başında, Türkçe dil ve kültür birikiminin gelecek nesillere aktarılması gelmektedir. Yurtdışında yaşayan insanımız için geçmişte din görevlisi ne kadar önemliyse, bugün dil görevlisi de en az o kadar önemlidir. Bu çerçevede tüm kurumlarımızın üzerinde büyük sorumluluklar vardır. Türkçe derslerinin yaygınlaştırılması, sayısı ve niteliğinin arttırılması elzemdir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımız konuya ilişkin çalışmalarını hızlandırmışlardır. Bu kapsamda Sivil Toplum Kuruluşlarımızın uygun mekânlarında öncelikli olarak yerinden atanan öğretmenler ile Türkçe derslerinin güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu gibi çalışmalar ilk nesil göçmenlerle sonraki nesiller arasında sağlıklı bir iletişim kurulması adına önemlidir. Fakat bunun da ötesinde bu çok dillilik, Türkiye kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı ülkelerdeki çok kültürlülüğü de desteklemiş olacaktır.

Bu düşüncelerle tüm anadillerin nesilden nesile aktarılarak yaşatılması, gelişmesi ve böylece ortak insanlık mirasının korunması dileğiyle tüm insanların Anadil Gününü kutlarım.”