Yeneroğlu: “DİTİB imamlarının evlerinde yapılan aramalar kabul edilemez.”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Almanya’da “casusluk yaptıkları iddiasıyla” Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) imamlarının evlerinde yapılan aramalara dair bir açıklama yaptı. “DİTİB imamlarına yönelik baskınları şiddetle kınıyorum. Hukuki açıdan bir dayanağı olmayan bir ajanlık ithamı kisvesi altında Almanya’da en fazla üyeye sahip bir İslami cemaate yönelik emsali görülmemiş bir yıldırma politikası uygulanmaktadır. Almanya Federal Adalet Bakanı Heiko Maas’ın konuya dair açıklamaları, bu baskınların arkasında yatan siyasi motivasyonu çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır.” diyen Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“DİTİB imamlarının evlerinde yapılan aramalar her türlü mesnetten yoksundur. Bu aramalar sözde ‘ajanlık’ ithamlarının bir dinî cemaati yıldırma aracı olarak kullanıldığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Siyasi motivasyona dayanan bu tarz girişimlerle hedeflenen şey, DİTİB’in köşeye sıkıştırılması, kendi kaderini tayin hakkının elinden alınması ve Türkiye’den bütünüyle koparılmasıdır. Din özgürlüğüne yönelik bu ölçüsüz müdahaleler 19. yüzyıl sonlarındaki kültür savaşlarını ve Bismarck’ın Katolik din adamlarına yönelik müdahalelerini hatırlatmaktadır.

Federal Adalet Bakanı Heiko Maas’ın ifadeleri bu tartışmadaki mevcut histeriye ve siyasi hesaplara işaret etmektedir. Maas, ültimatom verir bir tonla ‘DİTİB’in Türkiye’de Diyanet’le yakın bir bağı ön gören tüzüğünü değiştirmesi’ni talep etmiştir. Maas’ın bir dinî cemaatin tüzüğüne, yani doğrudan bir dinî cemaatin içişlerine hangi hukuki düzleme dayanarak müdahale edebildiği merak konusudur. Maas bu müdahalesindeki tutarsızlığı kamuoyuna açıklamak zorundadır.

Bunun yanında Federal Savcılığın soruşturma başladıktan ancak haftalar sonra yaptığı ev baskınları anlaşılır değildir. Bu garip ve şüpheli müdahalenin soruşturma açısından gerekli olmadığı, hukuki değil, siyasi bir motivasyona sahip olduğu burada da kendisini göstermektedir. Bu siyasi hesap herhalde Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Türkiye ziyareti öncesinde gündemin etkilenmemesi için ayarlanmış bir zamanlamanın ürünüdür.

Almanya, İslam’ın ülkeye kurumsal açıdan entegrasyonunu sağlamak amacıyla üniversitelerde yüksekokul kurulması gibi girişimlerde bulunmaktadır. Bu girişimlerin yalnızca Müslüman topluluğu temsil eden İslami cemaatlerle başarılı olabileceği gerçeği Alman siyaseti içerisinde yer alan kimilerince görmezden gelinmektedir. Bunun da ötesinde Almanya İslami cemaatler üzerindeki etkisini ajanlık ithamları gibi meşru olmayan araçlarla arttırmaya çalışmakta ve Türkiye kökenli Müslüman cemaatin tarihsel ve toplumsal açıdan Türkiye ile mevcut olan köklü ilişkilerini siyasi hesaplarla ‘skandal’ hâline getirmektedir.

DİTİB on yıllardır çok önemli çalışmalar gerçekleştiren değerli bir kurumdur. Bununla birlikte DİTİB’in Türkiye ile özellikle Diyanet üzerinden kurduğu teolojik anlamdaki bağlılığının ne kadar kıymetli ve gerekli olduğu Alman siyasetinin de malumu olmalıdır. Bu bağ şükran ve takdirle karşılanacağına, DİTİB’in hukuki baskılarla köşeye sıkıştırılmaya çalışılması kabul edilemez.”

Yeneroğlu: Başbakan 18 Şubat’ta Oberhausen Arena’da vatandaşlarımızla buluşuyor.

İstanbul Milletvekili ve AK Parti Yurtdışı Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı Mustafa Yeneroğlu Başbakan Binali Yıldırım’ın 18 Şubat’ta Almanya’nın Oberhausen şehrinde Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızla bir araya geleceğini bildirdi. Yeneroğlu, “Başbakanımız Avrupalı Türklerle hasret giderecek, Anayasa değişikliği hakkında vatandaşlarımızı bilgilendirecektir. Cumartesi günü saat 13’de gerçekleşecek programa tüm memleket sevdalılarını bekliyoruz.” dedi.

Yeneroğlu açıklamasında: “Yapılacak referandumda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız da sandığa gidecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulamaya geçirilmesi için yurt dışında yaşayan milletimize de tarihi bir sorumluluk düştüğünün farkındayız. Kalbi Türkiye ile çarpan insanlarımızın içinde bulunduğumuz kritik süreçte de üzerine düşen bu sorumluluğu yerine getireceğini ümit ediyorum. Şu ana kadar gerçekleştirilen seçimlerde ciddi bir fedakârlıkla sandığa giden yurt dışı seçmenlerimiz büyük bir teşekkürü hak etmiştir. İnanıyorum ki daha fazla hassasiyeti Anayasa ile ilgili halkoylamasında göstereceklerdir.

Başbakanımız ve AK Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım konuyla ilgili Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımıza hitap edecek. 18 Şubat’ta saat 13’de Oberhausen Arena’da gerçekleşecek buluşmada Avrupalı Türklerle hasret giderecek, anayasa değişikliği hakkında vatandaşlarımızı bilgilendirecek. Ülkemizdeki son gelişmelerle birlikte yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı ilgilendiren konulara da değinecek. Başbakanımızla gerçekleştireceğimiz programla referandumda yurt dışında rekor bir katılımın gerçekleşmesi ve ezici çoğunlukla ‘EVET’ oylarının çıkması için start vereceğiz.

Bu düşüncelerle Cumartesi günü saat 13’de gerçekleşecek programa tüm memleket sevdalılarını Sayın Başbakanımız adına davet ediyor, büyük buluşmaya bekliyoruz.” dedi.

Merkel ziyareti Türk-Alman ilişkilerini güçlendirmeli

Federal Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Ankara ziyareti öncesi basın açıklaması yapan İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in ziyaretinin Türkiye ve Almanya’daki Türkiye kökenliler ile dayanışma açısından açık bir mesaj vermesini istiyoruz.” ifadelerinde bulundu. Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Türkiye ile Almanya arasında köklü bir tarihe dayanan, çok yönlü ve derin ilişkiler bulunmaktadır. Buna ek olarak Almanya’da yaşayan 3 milyonu aşan Türk toplumu iki ülke arasında güçlü bir köprü görevi görüyorlar. Ancak Almanya’da yaşayan Türklerin anavatanları olan Türkiye’ye yönelik sadakatleri ve aidiyet duygularının Almanya’da giderek sorunsallaştırıldığını gözlemliyoruz. Bu durum insanların kendi kaderlerini tayin hakkına bir müdahale ve aynı zamanda Almanya’daki Türkiye kökenlilerin ülkeye sağladıkları tarihî katkıyı hiçe saymaktır. Birden fazla ülkeyi kendilerine vatan edinmiş insanların kendilerini nereye ait hissettikleri sorusu ‘ya orası, ya burası’ gibi bir yaklaşımla cevaplanamaz. Endişeyle gözlemlediğimiz bir diğer hadise ise Almanya’da Türkiye kökenlilerin çifte vatandaşlık hakkının sorunlu olarak görülmesi ve Türkiye ile dayanışma gösteren sivil toplum kuruluşları ile İslami cemaatlere yönelik şüphe ve ithamların artırılarak yöneltilmesi ve psikolojik baskı kurulmasıdır. Almanya’da Türk ve İslami kurumlara yönelik artan saldırıları da büyük bir kaygı ile takip etmekteyiz.

Türkiye Angela Merkel’in yabancı düşmanlığı ve aşırı sağ ile ilgili açık tutumunu takdirle karşılamaktadır. Fakat aynı zamanda Sayın Şansölye’nin partisi ve Alman siyasi kültüründeki sağ temayüller de göze çarpmaktadır. Almanya Federal Hükûmetinin bu temayülleri engelleme konusundaki çabaları geliştirilmeye muhtaçtır.

Öte yandan Almanya’daki Türk toplumunun kurumlarına yönelik saldırılar sadece yabancı düşmanlarınca gerçekleştirilmemektedir. PKK militanları da saldırılarını giderek arttırmıştır. Bu bağlamda Federal Hükümet’in PKK terörüyle mücadele konusundaki tavrı bizi endişeye sevk etmektedir. PKK üyeleri Almanya’yı militan toplama, propaganda merkezi ve finans kaynakları edinme gibi alanlarda kullanmaktadır. PKK üyeleri Almanya’da sokak ortasında hiçbir engelle karşılaşmadan PKK bayraklarıyla propaganda yapabilmekte ve kamuya açık yerlerde ‘silahlı mücadele için’ yeni ‘savaşçılar’ kazanma konusunda reklam yapmaktadırlar. Bu durum kabul edilebilir değildir ve hukuk devletinin bütün araçlarıyla engellenmelidir. Alman Ceza Hukuku PKK terörüyle mücadelede gerekli olan imkâna sahiptir, bu imkânlar sonuna kadar kullanılmalıdır.

Şansölye’nin ziyareti konusundaki bir diğer gündem maddesi ise Türk vatandaşları için söz verilen vize serbestisidir. Türkiye mülteci dalgası konusundaki sorumluluklarını yerine getirmiştir. Avrupa’ya yönelik kontrol edilmeyen göç akışı tamamıyla kontrol altına alınmıştır. Şimdi mülteci anlaşması ile ilgili sorumluluğunu yerine getirme sırası Avrupa’dadır.

Muhakkak Sayın Merkel’in seyahatinde Türkiye’de son aylarda yaşanan gelişmeler hususunda eleştirilerini Alman kamuoyunda net bir şekilde ortaya koyması talepleri olacaktır. Bu noktada tamamen görmezden gelinen, Suriye ile Irak’taki durum ve bundan kaynaklı olarak Türkiye’ye sığınan milyonlarca mültecinin yükü; ayrıca terörle mücadele ve 15 Temmuz’da hukuk devletine ve demokrasiye yapılan saldırı konularında Türkiye’nin tamamen yalnız bırakılmış olduğudur. Türkiye’ye parmak sallayanların önce şu soruya cevap vermeleri gerekir: Allah korusun, geçtiğimiz günlerde Berlin’de yaşanan saldırı gibi birçok saldırı eğer Almanya’da peş peşe yaşanmış olsa ve yüzlerce insan hayatını kaybetse Almanya’da durum ne olurdu ve siyaset buna nasıl tepki gösterirdi? Ancak bu şekilde empati yapılarak Türkiye’nin durumu anlaşılabilir ve hakkaniyetli bir durum değerlendirmesi mümkün olabilir. Bunun haricinde yapılacak her şey daha da fazla yabancılaşmaya ve her iki taraf için de daha ağır neticelere sebep olacaktır.”

Yeneroğlu: “PKK yöneticisinin cezalandırılması önemli ancak yeterli değil!”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi’nin yasaklı terör örgütü PKK’nın Almanya’daki eski bir üst düzey yöneticisini 3 yıl hapis cezasına çarptırması üzerine bir açıklama yaptı. “Nadiren de olsa PKK terör örgütü yöneticilerinin yargı önüne çıkarıldığını ve ceza aldığını görüyoruz. Fakat Almanya terörle daha etkin mücadele edebilecek imkâna sahiptir.” diyen Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Bu dava da göstermiştir ki, PKK terör örgütü eskiden olduğu gibi Almanya’yı geri çekilme, finans kaynağı edinme ve militan toplama alanı olarak kullanmaktadır. 52 yaşındaki terör örgütü yöneticisinin Almanya’nın Duisburg, Bonn, Köln, Bielefeld, Essen, Bochum, Dortmund ve Düsseldorf gibi pek çok şehrinde PKK’nın propaganda faaliyetlerini, örgütsel ve personel meselelerini koordine ettiği kanıtlanmıştır. Almanya genelinde aynı faaliyeti yürüten daha yüzlerce PKK yöneticisi vardır. Güvenlik birimleri tarafından takip edilmelerine rağmen neredeyse hiçbirisiyle ilgili herhangi bir işlem yapılmamaktadır. Yargılanma çok nadir gerçekleşmektedir. Yargılanmanın olması durumundaysa işlenen suç karşısında verilen cezalar orantısız bir şekilde küçük ve çoğu olayda caydırıcılıktan uzaktır.

Bu sebeple PKK elebaşları, mensupları ve sempatizanları cezalandırılma kaygısı taşımadan hareket etmekte ve terör örgütünün amaçları doğrultusunda çalışmaktadırlar. Gerek gençlerin terör örgütü için kandırılması gerekse de kamusal alanlarda ya da Alman üniversitelerinde sözde kültürel amaçlı programlarda propaganda yapılmasında amaç aynıdır: PKK’yı masum göstermek, bir barış derneği olarak yansıtmak, teröristleri kahramanlaştırmak ve faaliyetleri için destek kazanmak.

Ara sıra da olsa bazı PKK yetkililerinin yargılandığını ve cezalandırıldığını görüyoruz. Ancak kabul edilemez olan, nadiren de olsa PKK yetkilileri cezalandırıldığında karar gerekçesinde neredeyse özürlü kabul edilmeleridir. Bu davada da cezalandırmayla ilgili izahat dikkat çekicidir. Örneğin mahkeme, hükümlünün Kürt halkı için mücadele ettiğini varsaymaktadır. Bu durum Türkiye’deki Kürt halkının gerçek durumu hakkındaki cehaleti göstermektedir. Zira PKK teröründen en fazla zarar gören kesim onlardır. Çocuk ve gençlerin ailelerinden koparılarak dağa çıkartılması ve hatta intihar eylemcisi hâline getirilmesi, suçsuz sivillerin koruyucu kalkan olarak kullanılması ve örgüte zorunlu maddi yardımda bulunmayanların ölümle cezalandırılması gibi birçok eyleme maruz kalmaktadırlar.

Mahkeme şu soruyu kendine sormalıydı: Şayet PKK terörü tüm gücüyle Almanya’ya yönelerek ölümlere sebep olsaydı yine de sözde Kürt halkı için yapılan mücadele göz önünde bulundurulur muydu? Eminim ki o zaman farklı bir karar verilirdi.”

Yeneroğlu: “UETD – Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’ne düzenlenen çirkin saldırıyı en şiddetli biçimde kınıyorum.”

UETD Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’ne düzenlenen saldırıya ilişkin bir açıklama yapan AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu şunları kaydetti:

“Son aylarda Türk toplumuna yönelik saldırılarda artış yaşanması endişe vericidir. Toplumsal birlik ve bütünlük adına önemli çalışmalar yapan UETD’ye düzenlenen saldırıyı en şiddetli biçimde kınıyorum.

Saldırının DHKP-C terör örgütü mensuplarınca düzenlendiği aşikârdır. Bu noktada terörle mücadele konusunda sözde değil özde dayanışma beklediğimiz Alman emniyet güçlerine olan güvenin daha fazla hasar almaması için gerekli soruşturma ve cezalandırmanın ivedilikle yapılması elzemdir. Köln civarında 2-3 kişiden ibaret olan ve emniyet ile istihbarat tarafından da tanınmamaları imkânsız olan kişilerin tespit edilememesi mümkün değildir. Artan saldırılardan endişe duyulan bir ortamda Türk toplumunun kendilerini tehlike altında hissetmeleri kaçınılmazdır. Bu tarz saldırıların düzenlenmesi, yetkililerin sivil toplum kuruluşlarının güvenliğini sağlanması hususunda bir uyarı niteliğindedir. Bu tip olaylarda sorgulanması gereken yasaklı örgütlerin nasıl olup da bu denli açık bir biçimde saldırıda bulunduklarıdır.

Gücünü vandalizmden alan bu saldırılar karşısında verdiğimiz demokrasi mücadelesi devam edecektir.”

Yeneroğlu: “Yurt dışındaki vatandaşlarımız istedikleri temsilcilikte oy kullanabilecek.”

Yüksek Seçim Kurulu (YSK) yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı seçmenlerin, oy verme günlerinde bulundukları yerlerdeki temsilciliklerde de oy kullanabileceğine karar verdi. AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu kararı, “Yurt dışındaki seçmenler için önemli bir kolaylık sağlanmıştır. Artık yurt dışındaki vatandaşlarımız; farklı bir konsoloslukta kayıtlı olmalarına rağmen, o an kendilerine en yakın buldukları temsilcilikte oy verebilecek.” sözleriyle değerlendirdi.

Yeneroğlu açıklamasında, “Yurt dışındaki seçmenler bugüne kadar sadece bağlı oldukları temsilciliklerde oy kullanabildi. Bu nedenle belki de on binlerce kişinin iradesi, sandığa yansımadı. Ayrıca yine on binlerce vatandaşımız da, bulundukları yerlere daha yakın temsilcilik olmasına rağmen, kayıtlı oldukları konsolosluklara gitmek zorunda kaldı. YSK attığı bu adımla, yurt dışındaki seçmenler için önemli bir kolaylık sağlamıştır.

Şikâyetlere kulak veren YSK’nın yeni uygulaması ile artık yurt dışındaki vatandaşlarımız; farklı bir konsoloslukta kayıtlı olmalarına rağmen, o an bulundukları yerdeki temsilcilikte oy kullanabilecektir. Örneğin Malmö’deki bir seçmen 600 km ötedeki Stockholm’a gitmek zorunda kalmayacak, 40 km mesafedeki Kopenhag’da oyunu kullanabilecek. Benzer durumlar özellikle sınır bölgelerde yaşayan vatandaşlarımız için geçerlidir.

Öte yandan oy kullanmak için yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı olmak şarttır. Yaklaşan anayasa değişikliğiyle ilgili halk oylaması göz önünde bulundurulduğunda vatandaşlarımızın adres kaydı için gerekli işlemleri yapması gerekmektedir. Ayrıca YSK tarafından ilan edilecek yurt dışı seçmen kütüğünde de gerekli kontrolün yapılması önem arz etmektedir.” dedi.

Yeneroğlu: “CHP yurt dışındaki vatandaşlarımızın oy kullanma hakkını gaspetme çabasındadır!”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu CHP’nin yurt dışındaki seçmenlerle ilgili yapılan son yasa değişikliğiyle ilgili olumsuz yaklaşımını “CHP yurt dışındaki vatandaşlarımızı ciddiye almadığı gibi en temel demokratik hak olan vatandaşın siyasal katılımını engellemeye çalışmaktadır. Başta kendi seçmenleri olmak üzere yurt dışında yaşayan 3 milyon seçmenimize bu olumsuz tutumunu izah etmekle sorumludur.” sözleriyle eleştirdi. Yeneroğlu açıklamasında şunları ifade etti:

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin, AK Parti’nin yurtdışında adres kaydı olmayan 1 milyon seçmenin referandumda oy kullanabilmesi için getirdiği KHK düzenlemesini Yüksek Seçim Kurulu’na taşıması ve vatandaşlarımızın referandumda oy kullanmaması için çaba sarf etmesini hayret ve esefle takip ediyoruz. CHP’nin bu girişimleri kendi iddialarıyla ne kadar çeliştiğini ortaya koymaktadır. Yurt dışı seçmenlerin siyasal katılımını artırıcı adımlar partiler üstü ortak bir meseledir. Vatandaşlarımızın tamamının oy kullanabilmesi siyasi bir lütuf değil en temel demokratik haktır. Bu hakkın kullanılmasını gaspetme girişimi demokrasi adına tam bir talihsizliktir.

Görünen o ki, yeni uygulamanın ülkemiz için tarihi bir değeri olan anayasa değişikliği referandumu için de geçerli olması hazmedilememiştir. Sandık güvenliği ya da mükerrer oy gibi afaki tartışmaların gündeme getirilmesi yersiz bir uğraştır. CHP başta kendi seçmenleri olmak üzere yurt dışında yaşayan 6 milyon vatandaşımıza bu tutumunu ve demokrasi anlayışını izah etmekle sorumludur.

Siyasi katılımı artırmak hiçbir siyasi partinin tekeline ve çıkarlarına ilişkin bir konu değildir. Siyasi partiler, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın da aynı yurt içindekiler gibi kolay bir şekilde oy kullanabilmesi için gerekli çabayı göstermekle mükelleftir. Söz konusu değişikliğin getirdiği kolaylığın bu bilinçle okunması beklenir.

Her siyasi partinin yurt dışı seçmenler nezdinde argümanlarını seçmenleriyle paylaşması demokrasi kültürünün gelişmesine katkıda bulunacaktır. Üzerinde durulması gereken asıl nokta, siyasi partilerimizin yurt dışındaki vatandaşlarımızla olan iletişimini artırmasıdır. Diasporamız hakkında farkındalığın artırılması yurt dışındaki Türk toplumunu ilgilendiren konuların TBMM bünyesinde daha fazla gündeme gelmesini sağlayacaktır.”

Yeneroğlu: “AİHM’in karma yüzme dersi kararı entegrasyonu din özgürlüğünün önüne çekmektedir.”

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Müslüman kızların karma yüzme dersine katılımıyla ilgili verdiği kararı eleştirdi. “AİHM kararı, son yıllarda sağ popülizm ve terör atmosferinde Avrupa’da özellikle Müslümanlar bağlamında gelişen, entegrasyonu anayasal bir değermiş gibi görüp onu din özgürlüğü ile mukayese edebilen ve hatta bazen de önceleyen bir yaklaşıma onay vermektedir.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“İsviçre’de Müslüman iki aile dini inançlarına aykırı olduğu gerekçesiyle kızlarını zorunlu karışık yüzme dersine göndermeyi reddetti ve bunun karşılığında para cezasına çarptırıldılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bugün davalıların dini inançlarını sergileme hakkının ihlal edildiğini, bunun din özgürlüğüne müdahale olduğunu, ancak müdahalenin yasalar tarafından öngörülüp meşru bir amaca dayandığını belirterek ihlal iddiasını reddetti.

Mahkeme gerekçe olarak zorunlu karma yüzme dersinin toplumsal entegrasyon sürecinde okullaşmanın bir parçası olduğunu, yüzme öğrenmekten daha ziyade amacın diğer öğrencilerle birlikte bu etkinliğe katılmak olduğunu vurguladı. Mahkeme din özgürlüğü ihlalinin etkisini azaltmak adına burkini giyilmesine izin verildiğini, hatta kız öğrencilerin erkek öğrenciler önünde soyunmaması için önlem alındığını ifade etti.

Karar çok ciddi bir sorunu ortaya koymaktadır: AİHM bu kararıyla yasal bir çerçeve içerisinde anlamı ve sınırları belirlenmemiş ‘entegrasyon’u din özgürlüğü gibi anayasal bir değere tercih etmiştir. 90’lı yıllarda Batı Avrupa ülkelerinde din özgürlüğü ile ilgili verilen özgürlükçü kararların aksine son on yılda İslam ve Müslümanlarla ilgili değişen toplumsal algı ve İslam düşmanlığı ulusal düzeyde anayasa mahkemelerinin içtihadını da değiştirmektedir. Bu durum din özgürlüğü sınırlarının tartışılmasına, hatta önceki kararların aksine yeniden çizilip kısıtlanmasına yol açmaktadır.

Bu açıdan değerlendirildiğinde söz konusu AİHM kararı son yıllarda sıkça şahit olunan, belirsiz bir entegrasyon politikası adına Müslümanların dinî özgürlüklerini kısıtlamaya yönelik gelişmeleri destekler niteliktedir. Batı Avrupa ülkelerinin birçoğunda pedagojik gerekçelerin yanında kız çocuklarının gelişimi gerekçesiyle yüzme dersi kız-erkek ayrı verilirken Müslümanlar bağlamında yapılan tartışmada hegemonyal bir yaklaşım öne çıkmakta, entegrasyon öne sürülerek yüzme dersi üzerinden sembolik bir tartışma yürütülmektedir. Böylece bir yaşam biçimi dayatılmakta, bu da akla şu soruları getirmektedir: Devletler, velilerin anayasa tarafından garanti altına alınmış çocuklarını yetiştirme haklarına müdahale etme ve çocuklarının dinî eğitimiyle alakalı bir konuda veliler adına karar alma yetkisine sahip midir? Yine devletler, bir öğrencinin makul bir şekilde ortaya konan vicdan çatışmasını, toplumsal algılara ters düştüğü gerekçesiyle bir kenara atabilir mi? Eğitim ve koruma konusundaki yükümlülüklerinden hareketle velilerin çocuklarını ne derece dindar yetiştirebileceklerini belirleyen bir devlet Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve ilgili ülkelerin anayasalarının şiddetle reddettiği ideolojik bir devlet hâlini almaz mı? Devlet belli bir yaşam tarzını, ideal yaşam tarzı olarak öne sürebilir mi?

Verilen kararda temel hakların değil; İslam’a yönelik ideolojik ve kültürel dayanaklı söylemlerin etkili olduğu açıktır. Hâkimlerin burkini olarak adlandırılan giysiyle istemeyerek yüzme dersine katılmanın, öğrenciler üzerinde yol açabileceği psikolojik tahribat hakkında kafa yormamış olmaları da bu açıdan şaşırtıcı değildir.”

Yeneroğlu: “Yurt dışı seçmen kütüğüyle ilgili yeni düzenleme önemli bir adım!”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu yurt dışındaki seçmenlerle ilgili 680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan yeni düzenleme hakkında, “Yeni dönemde yurt dışı seçmen kütüklerinin oluşturulmasında vatandaşın yaşadığı ülke adres verisi ya da temsilcilik bilgisi esas alınacaktır. Böylelikle yurt dışındaki yüzbinlerce seçmenin oy kullanmasının önündeki engel kaldırılmıştır. Atılan bu adım toplumun her kesimi adına sevindirici bir gelişmedir.” açıklamasında bulundu. Yeneroğlu şunları kaydetti:

“AK Parti hükûmetleri, yurt dışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde oy kullanabilmesinin önündeki engelleri kaldırmak için gerekli yapısal iyileştirmeleri gerçekleştirmiştir. Ortaya konulan hizmet yurt dışında yaşayan her bir vatandaşımızın siyasi iradesini yansıtması açısından önemlidir.

680 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanmalarına ilişkin yeni bir düzenleme yapılmıştır. Seçim kanununda yurt dışı seçmen kütüğünün 30 Aralık 2016 tarihine kadar kimlik numarası ya da mevcut bilgiler esas alınarak oluşturulması öngörülmekteydi. Buna göre yurt dışındaki vatandaşlarımız bundan sonraki seçimlerde yalnızca adres kayıt sisteminde yer alan bilgilere göre oy kullanabilecekti. Bu durumda yurt dışında adres kayıt sistemine kayıtlı olmayan yaklaşık 1.6 milyon seçmen seçimlerde oy kullanamama sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Yasal bir sorun nedeniyle yüzbinlerce insanımızın siyasi tercihlerini sandığa yansıtamaması demokrasi adına büyük bir kayıp olacaktı.

Yapılan yeni düzenleme bu sorunu gidermektedir. Nüfus Hizmetleri Kanununda yapılan değişiklikle yurt dışındaki Türk vatandaşlarının adres kayıtlarının yaşadıkları “ülkedeki adres kayıtlarına ya da bağlı oldukları temsilcilik bilgilerine” göre tutulacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla adres kayıt sistemine dâhil olmayan vatandaşlarımızın oy kullanma haklarının kaybedilmesinin önüne geçilmiştir. Yeni uygulama 2017 yılı içerisinde yapılacak referandum için de geçerli olacaktır.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın ülkemizin geleceğini belirleyen referandum ve seçimlere katılımlarını artırmak için atılan bu adım toplumun her kesimi adına sevindirici bir gelişmedir. Bu doğrultuda yurtdışındaki seçmenlerin siyasi tercihlerini önceki seçimlerden daha fazla sandığa yansıtacaklarını ümit ediyorum. Özellikle de ülkemizin geleceğini belirleyecek Anayasa değişikliği konusunda daha etkin olmak önemli bir vatandaşlık sorumluluğudur.”

Berlin’deki PKK terör propagandasına derhâl son verilmeli!

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti Milletvekili Mustafa Yeneroğlu Berlin Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirilen PKK terör propagandası münasebetiyle bir açıklama yaptı. “PKK terör örgütünün uzantıları Berlin Teknik Üniversitesi’nde terör propagandası yapmakta ve örgüte militan toplamaktalar. Federal Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı buna derhâl müdahale etmelidir. Terörle mücadelede Türkiye ile dayanışma sözlerinin artık somut gereklerinin ortaya koyulması gerekmektedir.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Anayasayı Koruma Dairesi raporlarında da terör örgütü PKK’nın uzantıları olduğu ifade edilen yapılanmaların Berlin Teknik Üniversitesi’nde açık bir şekilde PKK propagandası yapıyor olması ne yazık ki artık bizleri şaşırtmıyor. Üzerinde ‘Direniş hayat demektir.’ yazılı olan, PKK teröristlerinin militan üniformalarıyla resimlerinin bulunduğu afişler üniversitenin duvarında asılı durmaktadır.

Organizatörler bu afişlerle PKK ve örgütün kurucu üyelerinin zararsız olarak sunulduğu, hatta kahramanlaştırıldığı film ve konferanslara insanları davet etmektedirler. Bu apaçık bir terör propagandası ve terör örgütüne militan temin etme çalışmasıdır; üstelik bir devlet üniversitesinde!

Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin yıllık olarak yayımladığı raporlarda PKK’nın Almanya ve Avrupa’yı geri çekilme, militan toplama ve finansal kaynak sağlama yeri olarak kullandığı ifade edilmektedir. Bu gerçeğe rağmen, bir terör örgütünün bu kadar pişkince ve açık bir şekilde faaliyetlerini sürdürebiliyor oluşuna kamuoyunda hiçbir tepki verilmemektedir. Böyle bir organizasyonu düzenleyen kişilerin yaptıkları bu faaliyet ile bir terör örgütünü destekledikleri ve dolayısıyla suç işledikleri ortadayken, Almanya’da bundan dolayı cezaya çarptırılacaklarına dair hiçbir endişelerinin olmadığı anlaşılmaktadır.

Federal Adalet Bakanı Heiko Maaß ve İçişleri Bakanı Thomas de Maizière hukuk devletinin gerekliliklerini yerine getirerek bu faaliyetlere derhâl engel olmalıdır. Bunu aynı zamanda Almanya’nın da iç güvenliği için yapmak durumundadırlar. Terör örgütlerinin propagandasının yapılması, terör örgütlerine militan toplanması yasaktır ve buna hiçbir şekilde müsamaha gösterilemez. Ayrıca Berlin Teknik Üniversitesi yönetimi bu duruma bir açıklık getirmeli ve üniversitede okuyan öğrencilerin gelecekte tekrardan terör propagandasına maruz kalmalarının engellenmesi adına gerekli önlemleri almalıdır.

PKK zararsız bir kültür derneği değil, on binlerce insanı katletmiş bir terör örgütüdür. Topladıkları haraçlarla, silah ve uyuşturucu ticareti ile kendini finanse etmekte, hemen her gün bombalı saldırılar düzenleyerek güvenlik güçlerini ve sivil halkı hedef almaktadır.

Almanya Türkiye için önemli bir müttefik ve NATO partneridir. Türkiye terörle mücadelesinde müttefiklerinden aktif destek beklemektedir. Sözlü olarak sürekli ifade edilen dayanışmanın, PKK terörüne kurban gitmiş insanların anısına hürmeten de artık somutlaşma vakti çoktan gelmiştir.”