‘Tüplü dalışa terörle mücadelede kullanılan askeri bir helikopter ile mi gittiniz?’

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın Sivas’ın Gökpınar Gölü’nde yaptığı tüplü dalışı TBMM’nin gündemine getirdi. Yeneroğlu, Varank’tan tüplü dalışa Tunceli’de terörle mücadelede kullanılan bir askeri helikopterle gittiğine yönelik iddialara yanıt vermesini istedi.

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu’nun TBMM’ye sunduğu soru önergesinde şu ifadeler yer aldı:

‘Askeri helikopterin tüplü dalışınız için tahsis edildiği iddia ediliyor’

“11 Temmuz 2021’de Sivas’ın Gürün ilçesi Gökpınar Gölü’nde gerçekleştirdiğiniz tüplü dalış ile alakalı olarak; Tunceli ili Ovacık ilçesinde bulunan ve terörle mücadele operasyonlarında kullanılan bir askeri helikopterin ve askeri personelin o gün için size tahsis edildiği, helikopterin Ovacık’tan havalanarak sizi Sivas’tan aldığı, sonra Gürün’e götürdüğü, burada tüplü dalış etkinliğini gerçekleştirmenizi beklediği ve dalış bittikten sonra sizi tekrar Sivas’a bıraktığı ve boş olarak görev yeri olan Ovacık’a döndüğü iddia edilmektedir. Kalekol savunmalarında havadan indirme görevleri icra eden ve her an göreve hazır olması gereken askeri helikopterin, askeri göreve ilişkin tahsis amacı dışında bir bakanın görev alanı içerisinde de olmayan bir tüplü dalış etkinliği için tam gün olarak kullanımına bırakıldığı iddiası kamuoyuna yansımıştır.”

‘Yakıt masraflarını ödediniz mi?’

Yeneroğlu, Varank’a şu soruları sordu:

“Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın görev alanı içerisinde tüplü dalış faaliyeti yer almakta mıdır? Gökpınar Gölü’nde gerçekleştirdiğiniz tüplü dalışa giderken terörle mücadelede kullanılan askeri bir helikopter ile ulaşım sağladınız mı? Türk Silahlı Kuvvetleri envanterindeki bir helikopteri tahsis amacı dışında kullandıysanız; bu helikopterin Tunceli, Ovacık/Sivas Merkez/Sivas, Gürün, Gökpınar Gölü gidiş rotası ile Gökpınar Gölü/Sivas Merkez/Tunceli, Ovacık dönüş rotasındaki yakıt masraflarını ödediniz mi?”

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü Hk. Açıklama: “Gazetecilerin özgür olmadığı bir ülkede hiç kimse özgür değildir”

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, çalışan gazeteciler gününü kutladı. RTÜK tarafından verilen cezalara da tepki gösteren Yeneroğlu, yayınladığı mesajda şu ifadelere yer verdi:

‘Özgür ve çoğulcu kamuoyu ancak farklı görüşlerle mümkündür’

“Gazetecilerin özgür olmadığı bir ülkede hiç kimse özgür değildir. Demokratik toplumda bağımsız ve eleştirel basın, demokrasinin temel taşlarından birisidir. İleri demokrasilerde özellikle ötekinin sesini daha çok koruma üzerine politikalar geliştirilir. Yöneticiler ve siyasiler; basının ifade, eleştiri ve ithamlarının topluma ulaşma yollarını engellemeye çalışmazlar. Farklı fikir ve görüşlerin toplumda özgürce gelişimini sağlarlar. Çünkü özgür ve çoğulcu kamuoyunun oluşumu ancak farklı görüşlerin tartışılması ve yayılmasıyla mümkündür. Basının kamunun gözü kulağı olma işlevi sağlıklı işlerse ancak o zaman gerçekler, hak ihlalleri, yolsuzluklar ve hukuksuzluklar ortaya çıkabilir.”

‘Otoriter ülkelerde ilk ifade ve basın özgürlüğü baskılanır’

“Devlet baskısı ile yaşayan bir basının kamunun avukatlığı görevini yerine getirmesi mümkün olamaz. Ne yazık ki, bizim gibi otoriter ülkelerde ilk ifade ve basın özgürlüğü baskılanır. Sayılar ve endeksler de bu içler acısı durumu zaten ortaya koymaktadır. DEVA Partisi olarak gazetecilerin görevlerini bağımsız bir şekilde ve kaygı duymadan yapabildiği çoğulcu, özgür ve mutlu bir Türkiye bilinci ile görevini ifa etmeye çalışan ilkeli gazete, radyo ve televizyonlar ile gerçek gazetecilerin ‘Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlarız.”

‘İktidar, medyayı kötü yönetimi ifşa olmaması için kullanıyor’

“Bugün, demokrasi ve basın özgürlüğü endekslerinde giderek gerilediği, gazetecilerin kalemlerini özgürce kullanamadığı, medyanın tekelleştiği, gazetecilerin keyfi olarak yargılandığı, tutuklandığı, baskı rejiminin her alana sirayet ettiği korku ikliminde kutlamaktadır. İktidar, medyayı haber alma hakkının bir parçası, basın özgürlüğünü ise Anayasal bir hak olarak görmemektedir. Medyayı kendi iktidarının kalıcılaşması ve kötü yönetiminin ifşa olmaması için kullandığı bir aparat olarak kabul etmektedir.”

‘RTÜK bir iktidar sopasıdır’

“RTÜK, özgür yayın yapmaya çalışan televizyonlar üzerinde bir ‘iktidar sopası’dır. Mevzuat gereği görevi görsel iletişim ve ifade özgürlüğünü, farklı görüşleri ve çoğulculuğu güvence altına alıp, tekelleşmeyi önlemek olan RTÜK, ne yazık ki bu amacından tamamen uzaklaşmıştır. Kurul, 1 Ocak- 24 Aralık 2021 tarihleri arasında televizyonlara toplam 21 milyon 500 bin lirayı bulan idari para cezası vermiştir. Halk TV’ye 23; TELE 1’e 21; Fox TV’ye 15; KRT’ye 8 ve Habertürk’e 4 olmak üzere toplam 71 idari para cezası uygulamıştır. Oysa iktidara yakın haber kanallarına RTÜK tek bir ceza vermemiştir.”

‘Gazeteci ve yazarlar bireysel olarak hedef altındadır’

“Basın Konseyi’nin 2021 Raporuna göre ülkemizde 12 binden fazla basın çalışanı işsiz kalmış, çalışan gazetecilerin ise yüzde 78’i haber hazırlarken iktidarın baskısı nedeniyle oto sansür uygulama zorunluluğu hissettiğini ifade etmektedir. İktidar, gazetecilik mesleğini hakkıyla yapmaya çalışan gazetecileri ise kendisine düşman olarak görmekte ve cezalandırmaktadır. Ülkemizde gazeteci ve yazarlar bireysel olarak hedef altındadır, kimi zaman sokakta fiziki saldırılara maruz kalmakta, kimi zamansa siyasiler tarafından açıkça tehdit edilmektedirler. Onlarca gazeteci cezaevinde, yüzlercesi hakkında yargılamalar devam etmektedir. Türkiye Avrupa’da en çok gazetecinin cezaevinde tutulduğu ülkeler arasında ilk sıralardadır. TİHV verilerine göre; bu yıl en az 45 gazeteci gözaltına alınmış, 2 gazeteci tutuklanmıştır.”

Adalet Bakanı’na Soru Önergesi: “Silivri Ceza İnfaz Kurumu’nda askeri öğrencilere yönelik darp ve tehdit iddiaları doğru mudur?”

06.01.2022 tarihinde sabah saat 08.00-09.00 sularında Silivri 5 no’lu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu F7 koğuşunda, açık görüşten hemen önce infaz koruma memurlarının askeri öğrencileri darp ettiği, tehdit ettiği ve kötü muamelede bulunduğu iddiaları kamuoyuna yansımıştır. Askeri öğrenci ailelerinin iddialarına göre; infaz koruma memurları arama yapılacağı gerekçesiyle baskın şeklinde askeri öğrenci koğuşuna girmiş ve öğrencilere bağırmış ve sert davranmıştır. Bunun üzerine askeri öğrencilerin infaz koruma memurlarına “Her zaman arama yapıyorsunuz, hiç engel çıkartmadık neden bağırıyorsunuz?” şeklinde karşılık verdiği ve öğrencilerin tepkisi üzerine de infaz koruma memurlarının iki askeri öğrenciyi ters kelepçe yapıp yere yüzüstü yatırarak öğrencilerin kafasını botlarıyla ezdiği iddia edilmektedir. İki öğrenciye yapılan kötü muameleye koğuş arkadaşlarının tepki göstermesi üzerine infaz koruma memurlarının tüm koğuşa darp ve tehditte bulunduğu, diğer askeri öğrencilere de ters kelepçe yaparak, yerlerde sürükleyerek koğuştan çıkardıkları ve “Tüm koğuşu dağıtacağız, hepinizi farklı yerlere göndereceğiz” diye tehditlerde bulundukları iddia edilmektedir. Söz konusu darp, tehdit ve kötü muamele iddiaları, bugünkü açık görüş sırasında askeri öğrencilerin olayları ailelerine anlatması üzerine açığa çıkmıştır.

Bu bağlamda;

1- Silivri 5 no’lu L tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda infaz koruma memurlarının F7 koğuşunda tutuklu bulunan askeri öğrencilere ters kelepçe yaptığı, onları darp ve tehdit ettiği ve onlara kötü muamelede bulunduğu iddiası doğru mudur?

2- F7 koğuşunda tutuklu bulunan askeri öğrencilerin farklı koğuşlara dağıtılacağı iddiası doğru mudur?

3- Askeri öğrencilerin söz konusu ceza infaz kurumunda ayrımcı muamelelere tâbi tutuldukları ve baskıya maruz kaldıkları iddiası doğru mudur?

4- Ceza infaz kurumunda bu iddialar üzerine başlatılan bir idari soruşturma mevcut mudur?

Adalet Bakanı’na Soru Önergesi: “CMK müdafi avukatlık ödemeleri zamanında ve hakkaniyetli yapılmalı”

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, avukatlık hizmetlerinde CMK ücret tarifesi ile avukatlık asgari ücret tarifesi arasında çok ciddi farklar olduğuna dikkat çekti. Adalet Bakanı’nın cevaplaması istemiyle TBMM’ye soru önergesi veren Yeneroğlu şunları söyledi:

‘Adalet Bakanlığı’nın ödemeleri asgari ücret tarifesinin beşte biri’

“Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre asliye ceza mahkemesinde takip edilen iş için 5.100 TL, ağır ceza mahkemelerinde takip edilen iş için 10.250 TL asgari ücret alınması gerektiği hükme bağlanmışken Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) gereğince takip edilen asliye ceza mahkemesinin görevine giren işlerde 1.113 TL, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde 1.997 TL ödeme yapılmaktadır. Uygulamada CMK Müdafiliği veya zorunlu müdafilik olarak ifade edilen avukatlık hizmeti karşılığında Adalet Bakanlığı tarafından yapılan ödemelerin aynı nitelikteki işler için avukatlık asgari ücret tarifesinde yer alan ücretlerin beşte bir oranında olması açık bir şekilde orantısızdır.”

‘Avukatlık hizmetlerindeki vergi oranları düşürülmelidir’

“Bu ödemelerin gecikmeli olarak yapılması da ayrı bir sorundur. Ayrıca avukatın vergi borçları olması halinde CMK müdafiliği kapsamında yapılan belirli bir miktar üzerindeki ödemelerin vergi borçlarına mahsup edilmesi de mağduriyetlere neden olmaktadır. Mesleğe yeni başlayan avukatların sıklıkla CMK müdafiliği kapsamında görev aldıkları gözetildiğinde, ödemelerin zamanında yapılması, miktarının hakkaniyete uygun olarak düzenlenmesi ve vergi borçlarına mahsup edilmesi uygulamasının yeniden ele alınması ile ödenen düşük ücretlere uygulanan vergi oranlarının düşürülmesi de mağduriyetlerin giderilmesi için zorunludur.”

Yeneroğlu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e şu soruları sordu:

  • Vatandaşın savunma hakkını etkin bir şekilde kullanması amacıyla yerine getirilen CMK müdafiliği kapsamında ödenen ücretler ile avukatlık asgari ücret tarifesi üzerinden ödenen ücretler arasında orantısız bir farkın olmasının nedeni nedir?
  • CMK Müdafiliği Tarifesi ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi arasındaki farkın kaldırılması veya azaltılması için bir çalışma yapılmakta mıdır?
  • Başsavcılıklardan ücret talep usullerinde farklı il savcılıklarında farklı usuller uygulanmaktadır. Kimi savcılıklarda soruşturma dosyaları kapanmaksızın ücret talep edilebilirken, kimisinde edilememektedir. Uygulamada birliği sağlamak amacıyla bu hususta bir çalışma yapılmakta mıdır?
  • Avukatlık hizmetlerinden alınan vergilerde istisnalar uygulanması veya indirim yapılması planlanmakta mıdır?
  • CMK müdafiliği kapsamında ödenen ücretlerin belirli bir miktar üzerinde olması halinde vergi borcuna mahsup edilmesi uygulamasına son verilecek midir?

 

Konut Mağdurları Hk. Soru Önergesi: “Yüz binlerce kişiyi mağdur eden inşaat firmaları hakkında idari işlem yapılmış mıdır?”

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, gerekli denetimlerin yapılmaması sonucu ülke genelinde tamamlanamayan, yapı kullanım izni alınamayan inşaat firmaları hakkında Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın cevaplaması istemiyle soru önergesi verdi.

Yeneroğlu şunları söyledi:

“Yaklaşık 300.000 kişi mağdur”

“İnşaat sektörünün ülkemizde plansız bir şekilde büyümesi üzerine, irili ufaklı birçok müteahhit firma faaliyet gösteriyor. Bu inşaat firmaları üzerinde gerekli denetimler yapılmadığı için standart yakalanamamış, bunun neticesinde ülke genelinde tamamlanamayan veya yapı kullanım izni alınamayan inşaatlar nedeniyle çok fazla mağduriyet oluşmuştur. Yaklaşık olarak 300.000 yerli ve yabancı tüketici veya arsa sahibi, müteahhit firmaların uygulamış olduğu farklı yöntemlerle mağdur edilmiştir.”

“Bakanlık denetlemiyor, mağdurlar muhatap dahi bulamıyor”

“Bu mağduriyetlerin başlıca sebepleri ön ödemeli konut satışlarında kanuna uygun olarak teminat sigortalarının yatırılmaması, inşaat ruhsatı dahi alınmayan projelerin satışa çıkarılması, maketten yapılan satışların belediye veya bakanlıkça denetlenmemesi, satış sözleşmelerinin kanunun istediği şekil şartlarına uygun olarak yapılmaması, bağımsız eksper firmalarının hileli raporlar düzenlemesi, buna bağlı olarak özellikle yabancıya yapılan satışlarda eksper raporlarının yanıltıcı olmasından kaynaklı olarak taşınmazların yüksek fiyatlardan satılmasıdır. Kimi zaman projeyi yapan inşaat firmalarının tüzel kişilik değiştirmeleri neticesinde mağdurlar muhatap dahi bulamamaktadır. Öte yandan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından el konulan inşaat firmaları ise maddi güçleri olmasına rağmen inşaatlara devam edememektedir.”

‘DEVA Partisi olarak soruyoruz’

1- Tamamlanamayan veya yapı kullanım izni alınamayan inşaatlardan kaynaklı mağdur sayısı bakanlığınızca tespit edilmiş midir? Kaç kişi mağdur durumdadır?

2- Konut mağdurlarının uğramış olduğu toplam zarar tahmini olarak kaç liradır?

3- İflas eden veya batık durumda olan müteahhit firmaların yarıda bıraktığı inşaat projelerinin sayısı bilinmekte midir?

4- İnşaatı yarım kalan projelerin/inşaatların bitirilmesi için herhangi bir plan veya proje var mıdır? Bu konuda fizibilite çalışmaları yapılmış mıdır? Bu projelerin bitirilme maliyeti tespit edilmiş midir?

5- 2018 yılında TMSF’nin Alman Drees&Sommer’in iştirakleri olan Eurabau GmbH ve CPB Project Development GmbH’la yapılan yarım kalmış projelerin bitirilmesi konusunda anlaşma yaptığında dair haberler çıkmıştır. Bu anlaşmanın akıbeti ne olmuştur?

6- Konut satışları 6502 sayılı yasaya uygun yapılmış mıdır? 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 43. maddesinde “Teminat” başlığı altında düzenlenen inşaat firmalarının yapması gereken tamamlama sigortası ve diğer teminatlar inşaat firmaları tarafından yatırılmakta mıdır? Bu husus ilgili kurum ve kurumlarca denetlenmekte midir? Bu hükme aykırı davranan firmalara ne gibi yaptırımlar uygulanmaktadır?

7- Bağımsız eksper şirketleri üzerinde denetleme yapılmakta mıdır? Hileli rapor düzenleyen firmalar var mıdır, varsa bu firmalara gerekli yaptırımlar uygulanmış mıdır? Bu sebeple lisansları iptal edilen firma yetkilileri, sahipleri ve bunlarla ilişkili kişilerin tekrar lisans alma ihtimali var mıdır?

8- Mükerrer gayrimenkul satışı yapan inşaat firmaları için uygulanan bir idari yaptırım mevcut mudur?

9- İmara aykırılıktan dolayı yapı kullanım ruhsatı alamamış projeler hakkında, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliği’ne aykırı olmayacak nitelikte imar tadilatı yapılabilmesi için çalışmalar ve değerlendirmeler yapılmış mıdır?

10- Kanuna aykırı işlemlerle yüz binlerce kişinin mağdur olmasına sebep olan inşaat firmaları sahipleri, yöneticileri ve yetkilileri hakkında hangi idari işlem yapılmıştır? Haklarında suç duyurusunda bulunulmuş mudur?

Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun ‘Veri Koruma Görevlisi’ Sertifikasyonuna Dair Adalet Bakanı’na Soru Önergesi

Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun personel sertifikasyon mekanizmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında tebliği 06.12.2021 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu tebliğin akabinde Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun web sitesinde veri koruma görevlisi belgelendirme programı ilan edilmiştir. Bu ilanın yapılmasına ilişkin kurumun kararının tarihi 25.11.2021, sayısı 2021/1178’dir. Bu programda kanunda yer almayan veri koruma görevlisi mesleği tebliğ ile ihdas edilmiştir. Ayrıca kimlerin bu görevi yapabileceği tebliğ ile bile değil, kurumun aldığı bir karar ile web sitesinde yayınlanan bir program ile tespit edilmiştir. Bu programın 7.2. maddesinde lisans mezunu herkesin başvurabileceği ve bu sertifikayı alabileceği düzenlenmiştir. Her ne kadar kurumun 10.12.2021 tarihinde kamuoyuna duyuru başlığı ile web sitesinde bu belgeye sahip kişilerin yapacaklarının tanımının olmadığı, tamamen gönüllülük esaslı bir belgelendirme olduğu açıklanmışsa da mevzuat ve kurum açıklamalarından yola çıkarak veri koruma görevlisinin ulusal ve uluslararası mevzuatı bilmesi ve uyum sürecini yönetmesi çıkarımı yapılabilmektedir. 1136 sayılı avukatlık kanununun münhasıran avukatların yapabileceği işleri düzenleyen 35. maddesi kanun işlerinde ve hukuki meselelerde sadece avukatların mütalaa verebileceğini açıkça düzenlemiş, aynı kanunun 63. maddesinin değişik 3. fıkrasında bu hususta avukatlar dışında faaliyette bulunanlar için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 1000 güne kadar adli para cezası gerektiren suç olarak düzenlenmiştir.

Bu bağlamda;

1- Veri koruma görevlisi kavramı Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nda yer almıyorken bu meslek neden tebliğ ile tanımlanmıştır?

2- Avrupa Birliği Veri Koruma Tüzüğü olan GDPR’da bu mesleğin muadili olan DPO için bir sertifikasyon mevcut olmamasına rağmen kanuni dayanağı olmayan veri koruma görevlisi için neden sertifikasyon süreci öngörülmektedir?

3- Kurumun 10.12.2021 tarihli duyurusunda veri koruma görevlisinin GDPR 37. maddede düzenlenmiş olan DPO niteliğinde olmadığı söylenmiştir. Bu durumda ‘veri koruma görevlisi’ sertifikası alan kişilerin görev ve yetkisi nedir?

4- Avukatlık Kanunu’nun 35. ve 63. maddeleri uyarınca avukat olmayanların hukuki danışmanlık hizmeti vermesinin mümkün olmamasına rağmen KVKK’nın söz konusu tebliğinde bölüm ayrımı yapılmadan lisans mezunu kişilerin ‘veri koruma görevlisi’ sertifikası alabilmesine neden imkan sağlanmıştır?

5- Sertifikasyon sürecindeki eğitim ve sonrasındaki belgelendirme sınavı neden idare tarafından değil belgelendirme kuruluşları tarafından yapılacaktır?

İzmir’de 3 Suriyeli Gencin Yakılarak Öldürülmesine İlişkin İçişleri Bakanı’na Soru Önergesi: “3 Suriyelinin yakılarak öldürülmesi olayına ilişkin bir soruşturma başlatıldı mı?”

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 3 Suriyeli gencin ırkçı saikle yakılarak öldürüldüğü, katil zanlısına etkin bir soruşturma yapılmadığı ve zanlının bu süreçte 2 Türk vatandaşını da öldürmesi sonrası soruşturma başlatıldığı iddiası üzerine İçişleri Bakanının cevaplaması istemiyle soru önergesi verdi.

Yeneroğlu’nun ifadeleri şunlar:

‘Katil zanlısının 2 Türk vatandaşını daha öldürdükten sonra tutuklandığı iddia edilmekte’

“16 Kasım 2021 tarihinde İzmir Güzelbahçe’de 3 Suriyeli gencin ikamet ettikleri odanın benzinle yakılması suretiyle ırkçı saikle öldürüldüklerine dair haberler yapılmıştır. 3 Suriyeli genci yakarak öldürdüğünü itiraf eden şüphelinin bu cinayetten sonra etkin bir soruşturma yapılmadığı ve bu olayın bir cinayet olarak soruşturulmadığı süreçte 2 Türk vatandaşını bıçaklayarak öldürdüğü ve ancak bu olay üzerine soruşturmanın başladığı ve tutuklandığı iddia edilmektedir.” 

‘Suriyelilerin ailelerinin karakola çağrıldığı ve susmaları için uyarıldıkları iddiası da mevcut’

“Ayrıca, olayın takipçisi olduğunu sosyal medya üzerinden duyuran İzmir İnsan Hakları Derneği’nin, yaşamını yitiren geçici koruma altındaki maktul Suriyelilerin ailelerinin karakola çağrıldığı ve susmaları için uyarıldıkları iddiası da mevcuttur. Resmi merciler tarafından konuyla ilgili olarak bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Söz konusu olayın tüm yönleriyle aydınlatılması elzemdir.”

‘DEVA Partisi olarak soruyoruz’

1- Emniyete olaydan önce, “Orası yanacak, o Suriyeliler bugün ölecek” duyumunun iletilmesi üzerine şüphelinin teknik takibe alındığı iddiası doğru mudur? Bu iddia doğru ise söz konusu neticenin meydana gelmesi neden engellenmemiştir? Emniyete bu durum iletilmesine rağmen eğer teknik takip uygulanmamışsa neden ivedi bir şekilde gerekli önleyici tedbirler alınmamıştır?

2- 16.11.2021 tarihindeki yakarak öldürme olayına ilişkin neden derhal etkin bir soruşturma yürütülmemiştir?

3- Geçici koruma altındaki Suriyelileri öldürdüğünü itiraf eden şüpheli nasıl serbestçe dolaşmış ve bu sefer 2 Türk vatandaşını öldürebilmiştir?

4- Şüpheli hakkında 16.11.2021 tarihinden önce herhangi bir suç kaydı ve bu tarih itibarıyla yakalama kararı var mıdır?

5- 3 Suriyelinin yakılarak öldürülmesi olayına ilişkin herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatılmış ise bu soruşturma ne aşamadadır? Fezleke hazırlanmış mıdır? Soruşturma başlatılmışsa suçun ırkçı saikle işlendiği ile ilgili veriler dikkate alınmış mıdır?

6- 3 Suriyeli gencin kaldığı odanın yakıldığı gece, işyeri görevlilerinin yangının elektrikli sobadan çıktığı ihbarıyla yangını bildirdiği iddiası doğru mudur? Doğru ise olayın üstünün örtülmesine yönelik bir çaba olması ihtimaline binaen bu kişiler hakkında bir soruşturma açılmış mıdır?

7- Suriyeli gençlerin ailelerinin karakola çağırılarak, susmaları için uyarıldıkları iddiası doğru mudur?

Uluslararası Göçmenler Günü Hk. Basın Açıklaması: “Göçmenler değil kötü yönetim sorun”

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Uluslararası Göçmenler Günü vesilesiyle yazılı açıklama yaptı. Yeneroğlu, Türkiye’de yaşayan geçici koruma altındaki göçmenlerin statülerinin uluslararası hukuka uygun şekilde netleştirilmesi gerektiğini belirtirken; tutarlı bir göç politikasının göçmenliği sorun olmaktan çıkaracağını söyledi.

‘Türkiye’de yaşanan gelişmeler vatandaşlarımızı göç etmeye zorladı’

“Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre, bugün dünya genelindeki göçmen nüfusun 281 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) verilerine göre ise bu göçmen nüfusun 82,4 milyonu zulüm, çatışma, şiddet ve insan hakları ihlalleri nedeniyle zorla yerinden edilmiştir. Pandemi şartlarının yarattığı kapanma durumu nedeniyle uluslararası koruma arayan çok sayıda insanın da ülkelerinde mahsur kaldığı bilinmektedir. Ülkemiz, çoğu Suriyeli olmak üzere 4 milyonun üzerinde sığınmacıya ev sahipliği yapmaktadır. Aynı şekilde Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmeler ışığında hukuk, demokrasi ve adaletin gerilemesi; buna bağlı olarak da ekonomik buhranın ortaya çıkması pek çok vatandaşımızı göç etmeye zorlamıştır.”

‘Doğru bir yönetim ve göç politikası ile göçmenlik sorun olmaktan çıkar’

“Dünya nüfusunun yüzde 3,6’sını göçmenler oluşturmaktadır. BMMYK verilerine göre, Türkiye dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır. Her ne kadar yerleşik toplumda, göçün özellikle ekonomik sorunların sebebi olduğuna yönelik inanç güçlü olsa da yapılan araştırmalar doğru yönetilen göçün pek çok alanda kazanıma dönebildiğini açıkça göstermiştir. Bu nedenle öncelikle Türkiye’nin bir göç politikasının olması ve mevcut şartların da doğru yönetmesi halinde, göç kaynaklı toplumsal sorunların hafifleyeceği ve dahası göçmenlerin bir sorun olarak görülmekten çıkması da pek ala mümkündür.”

‘DEVA Partisi olarak çözüm önerilerimiz’

Yeneroğlu, Türkiye’nin rasyonel bir göç politikası oluşturabilmesi için yapılması gerekenleri sıraladı:

  • Öncelikle Türkiye’de yaşayan geçici koruma altındaki göçmenlerin statülerinin uluslararası hukuka uygun şekilde netleştirilmesi gerekmektedir.
  • Bazı şehirlerde mülteci nüfusun fazlaca arttığı göz önüne alınarak bu noktada yerel yönetimler güçlendirilmeli ve merkezi idareden gereken kaynağın şehirlerin mülteci sayısının artan oranlarına paralel olarak bütçeden aktarılması sağlanmalıdır.
  • Türkiye’nin gerçekçi ve tutarlı bir dış politikasının olması da ülkenin göç politikası için öncelikli faktörlerden biridir. Aynı şekilde göçmenlerin barınma, eğitim ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarının sorunsuzca ve belli bir program dahilinde giderilmesi, sosyal uyum için büyük önem arz etmektedir.

Yeneroğlu, “Bugün dünyanın pek çok yerinde büyük acılar çekerek zorla yerinden edilen insanların sorunlarına ilişkin farkındalığın artmasını diler, ülkemizdeki ve dünyadaki tüm göçmenlerin daha iyi şartlarda yaşamlarını sürdürebilmeleri temennisiyle Uluslararası Göçmenler Günü’nü kutlarım.” diye ekledi.

Siyasi ve Ekonomik Kriz Hakkında Basın Toplantısı: “Artık iktidarın kredisi tükendi”

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında ekonomik ve siyasi gelişmeleri değerlendirdi. Yeneroğlu şu ifadeleri kullandı:

‘Bu büyük krizin ideolojisi, inancı, yaşam biçimi yok’

“Millet olarak her geçen gün daha fazla fakirleşiyor, hep beraber yoksullaşıyoruz. İş bulamayan gençler bizim evladımız. Ay sonunu getiremeyen memur bizim akrabamız. Evladına harçlık veremeyen işçi bizim komşumuz. Tenceresi kaynamayan işçi bizim arkadaşımız. Bu büyük krizin ideolojisi, inancı, yaşam biçimi yok. Tüm ikazlara kulak tıkayıp ülkeyi uçurumun kenarına getiren hukuk tanımaz bir yönetim, ondan nemalanan mutlu bir azınlık ve uçurumun kenarındaki bir ülkede yaşama tedirginliğine mahkûm milyonlar…”

‘Hükûmetin kendi durumunu düzeltmesi mümkün değil’

“Artık iktidarın kredisi tükendi. Artık yolun sonuna geldiler. Güç sarhoşluğunun sonucu adeta alkol komasına girmiş vaziyetteler. Hükûmetin kendi durumunu düzeltmesi mümkün değildir. Ekonomik gelişmenin olduğu dönemde elde edilen kazancı tüm halkla adil bir şekilde bölüşmeyen hükûmet, kendi kötü yönetimi nedeniyle vatandaş fakirliğe mahkûm olunca beraber batarız demeye başladı. Zenginlik bunların başarısı, fakirlik Allah’ın takdiri… Böyle bir mantık olamaz.”

‘Bu beceriksiz ekonomi yönetimini de Allah mı istiyor?’

“Kendi beceriksizlerini örtmek için Kuran ayetlerini delil göstererek Allah’ın bizi açlıkla ve yoklukla imtihan ettiğini söyleyebilecek kadar dinimizin kutsallarını istismar etmekten, göz göre göre insanımızın inancını sömürmekten geri durmuyorlar. Peki bu beceriksiz ekonomi yönetimini de Allah mı istiyor? Size bunca hukuksuzluğu, bunca yolsuzluğu bunca zulmü yapmanızı söyleyen haşa Allah mı? Her ihaleyi aynı şirketlere verip devlet kaynaklarıyla birilerini zengin ederken hangi ayetten referans aldınız? Fakir fukaranın hakkını, yetimin hakkını yerken, yedirirken hangi ayete baktınız?”

‘Türkiye’nin krizi sadece ekonomik değildir’

“Başta hukuk ve adalet politikaları olmak üzere pek çok başlıkta dünyanın en geri ülkeleri arasında olmamızın doğal bir sonucu olarak sosyal denge ve ekonomi bozulmuş, toplumsal refah ve huzur sarsılmıştır. Türkiye’nin krizi sadece bir ekonomik kriz değildir. Türkiye uzun süredir bir siyasi kriz yaşamaktadır. Üstü örtülmeye çalışılan, korku ve baskıyla patlak vermesi önlenmeye çalışılan bir yönetim krizi yaşıyoruz.”

‘Devlet yönetiminde tam bir kaos yaşanmaktadır’

“Mevcut yönetim anlayışıyla beraber Merkez Bankası ve TÜİK gibi ekonomi yönetimi açısından kritik konumda olan kurumların bağımsızlığı yok edilmiş, liyakatsiz kişi ve kadrolar iş başına getirilmiştir. Devlet yönetiminin vazgeçilmez şartları olan adalet, ehliyet ve liyakat, şeffaflık, hesap verebilirlik, istişare ve kurumsal akıl, veriye ve bilgiye dayalı karar alma gibi ilke ve prensipler terkedilmiştir. En basit kararları dahi tek bir kişi almakta ve iddia edilenin aksine devlet yönetiminde tam bir kaos yaşanmaktadır.”

‘Adaletin olmadığı yerde refah olmaz’

“Ülke bir tek kişinin belirlediği temelsiz ekonomi politikalarıyla yönetilirken elbette ekmek kuyruklarında bekleriz. Elbette iş bulamayız, ay sonunu getiremeyiz, yoksullaşırız. Adaletin olmadığı yerde refah olmaz. Bir kişinin keyfi öyle istiyor diye suçsuz insanların cezaevine mahkûm edilebildiği bir ülkede huzur olmaz.”

‘Doğru insanlar iş başındayken ülkenin nasıl kalkındığını unutmayın’

“Tüm bu tabloyu değiştirmek, adil ve demokratik bir ülkede refah içinde yaşamak elimizde. Mühür sizde. Doğru insanlar iş başındayken ülkenin nasıl kalkındığını, adaletin ve liyakatin esas olduğu günlerde refahımızın nasıl arttığını unutmayın. Başta Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan olmak üzere ülkeyi adalete, refaha, bolluğa ve huzura kavuşturmak için atılması gereken tüm adımların hesabını şimdiden yapıyoruz.”

Basın toplantısını izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü Hk. Açıklama: “Hak ve Özgürlüklerimizden Vazgeçecek Değiliz!”

Hak ve Özgürlüklerimizden Vazgeçecek Değiliz!

Tweet atmaya, fikrini söylemeye korkan milyonlarca genç,

Suçunun ne olduğunu bile bilmeden hapiste yatan on binlerce insan,

İşi elinden alınmış, sosyal ölüme terkedilmiş yüzbinler,

Gösteri yapmanın yıllardır yasaklandığı şehirler,

Tüm toplumun gözü önünde işlenen en adi suçları dahi soruşturmaya korkan savcılar,

Sokak ortasında güpegündüz işlenen kadın cinayetleri,

Anayasa Mahkemesi kararlarını yok sayan ilk derece mahkemeleri,

Hukuksuzluğa, kanun tanımazlığa cesaret veren ve hatta teşvik eden yöneticiler,

Sadece işini yaptığı için hapse atılan gazeteciler,

Kayyumlarla yönetilen onlarca şehir,

Günah keçisi olarak düşmanlaştırılan mülteciler,

Alnına devlet tarafından terörist yaftası vurulmuş yüzbinler,

En kötü şartlarda, haklarından yoksun çalıştırılan işçiler,

Artık iş aramaktan vazgeçmiş, evladına harçlık verememe mahcubiyetine mahkûm edilen milyonlarca işsiz,

Susturulmuş bir sivil toplum,

Polis şiddeti, yabancı nefreti, kaybedilen insanlar, hasta tutuklular,

Haysiyetleri yok sayılan insanlar.

Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü…

Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, sırf insan olmamız sebebiyle sahip olduğumuz hak ve özgürlüklerimizden vazgeçecek değiliz.

Yaşam hakkımızdan, düşünce ve ifade özgürlüğümüzden, adil yargılanma hakkımızdan, lekelenmeme hakkımızdan, gösteri ve yürüyüş yapma hakkımızdan, ayrımcılığa karşı korunma hakkımızdan, insanlık dışı muamele görmeme hakkımızdan, seçme ve seçilme hakkımızdan vazgeçecek değiliz…

Özgür ve onurlu insanlar olarak yaşama hakkımızdan vazgeçecek değiliz.

DEVA Partisi olarak tek amacımız, temel hak ve özgürlüklerin lütfedilmediği, insanın onuruyla yüceltildiği özgürlükçü, demokratik ve adil bir düzen kurmak ve bu düzeni kalıcılaştırmaktır.

İnsan haklarını vatandaşlarına lüks gören bu yönetim, artık son demlerini yaşıyor.

Güç sarhoşluğunun sonu yaklaştı.

Türkiye insan haklarının yok sayıldığı bu karanlık günleri ilk seçimde aşacak ve ülkemizde insan haklarına dayalı gerçek bir hukuk devletini hep birlikte inşa edeceğiz.

Biz gelecek adına ümitliyiz.

Her şeye rağmen 10 Aralık Dünya İnsan Hakları gününüz kutlu olsun.

 

Video kaydını buradan izleyebilirsiniz.