PKK liderleri Köln’de terör kurbanlarını aşağılarken Almanya seyrediyor!

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı tarafından terör örgütü PKK’nın kolu olarak değerlendirilen Nav-Dem’in önderliğinde cumartesi (03.09.2016) günü Köln’de yapılan PKK gösterisi münasebetiyle bir açıklama yaptı. “PKK terörü daha içinde bulunduğumuz hafta sonunda birçok insanın hayatına kastetmişken Almanya, Türkiye ile dayanışma göstereceği yerde PKK liderlerinin Köln’de terör kurbanlarını aşağılamasına müsaade etmiştir. Bunun kabul edilebilecek bir yanı yoktur.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu hafta sonu 29 insanımız PKK terörünün kurbanı olmuştur. PKK Almanya’da da terör örgütü olarak kabul edilmiş ve yasaklanmıştır. Ama bu yasak maalesef sadece kağıt üzerindedir. Nitekim PKK’nın kolları bu hafta sonu Köln’de uluorta terör gösterisi yapabilmiş ve terör kurbanlarını aşağılayabilmiştir. PKK terör örgütü NAV-DEM Köln Polisi’nin gözleri önünde PKK’nın Avrupa’daki mensuplarını bir araya toplamıştır.

Terör örgütü liderleri yurt dışından davet edilerek ağırlanmış, hatta video konferans yoluyla bağlantı kurulmuştur. Şu an PKK’nın başında bulunan Cemil Bayık video konferans yoluyla yandaşlarına hitap etmiştir. Aynı yöntem birkaç hafta önce demokrasi mitinginde Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan için uygulanmak istendiğinde bu uygulama mahkeme tarafından engellenmiştir.

Ayrıca PKK’nın Suriye’deki kolunun lideri olan, insan hakları örgütleri tarafından da PKK/PYD terör devleti kurmak amacıyla Kuzey Suriye’de etnik temizlik yapmakla suçlanan Salih Muslim de konuşmacılar arasındaydı. Ellerine kan bulaşmış teröristlerin evlerine düzenli olarak taziyeye giden ve PKK’yı terör örgütü olarak görmeyen HDP Başkanı Selahattin Demirtaş da yine konuşma yaptı. Konuşmacıların hepsi de sahnedeki Öcalan resmi önünde propagandalarını gerçekleştirdiler. Konuşmalarında ‘direniş’ ve Türkiye’ye karşı silahlı mücadele çağrısında bulundular! Bu terör resminin mütemmim cüzü de askerî nizamda yapılan yürüyüştü. Askerî kostümler içerisinde yasaklı bayraklar ve semboller dalgalandırıldı, çocuk militanlara oyuncak silahlarla kameralar önünde gururla poz verdirildi!

İlginç bir şekilde Alman medya organları bu apaçık terör propagandasını hep bir ağızdan ‘Kürtlerin mitingi’ diye isimlendirerek önemsizleştirdi, sevimlileştirdi ve şiddetin aleni bir şekilde yüceltildiği bu organizasyonunu ‘halk festivali’ olarak sundu. Aynı basın mensuplarının Köln’ün aynı noktasındaki demokrasi mitingini sorunsallaştırmakta ve katılımcıları Türkiye’nin Almanya’ya uzanan kolları olarak yaftalamakta bazı politikacılarla âdeta yarıştığını düşündüğümüzde, bugün görülen kayıtsız tutum oldukça ilginçtir.

Almanya, o her zaman ifade ettiği insan hakları konusunda tavizsiz olma durumunu PKK ile yürüttüğü bu sorumsuz ilişki nedeniyle zedelemektedir. Türkiye’de teröre kurban giden insanların acıları, bu terörün müsebbiplerine Almanya’da ellerini kollarını sallayarak gösteri yapma imkânı sunulmasından da anladığımız kadarıyla ciddiye alınmamaktadır. Düşünün ki Almanya’da bir hafta sonunda 30 kişi terör kurbanı oluyor, ama buna sebep olan terör örgütü müttefik ülkede bu barbarca eylemi kutlayabiliyor. Bu hem kabul edilemez bir tutumdur, hem insan haklarının ağır ihlalidir, hem de Almanya’nın itibarı açısından bakıldığında utanç vericidir.

Türk halkının, uluslararası terörle mücadelede Almanya’nın bu içi boş dayanışmasıyla alakalı pek de bir değişim olmadığına dair algısı giderek kuvvetlenmektedir. PKK’ya Almanya’da müsade edilmekte, onun Türkiye karşıtı propagandasının engellenmesi bir kenara bir de Almanya bu propagandaya kendisini teslim ederek Türkiye’nin siyasi açıdan istikrarsızlaşması pahasına buna boyun eğmektedir. Almanya’daki siyasi sorumlular uluslararası terörizme dair bu seçici algıları sebebiyle sadece kendi inanılırlıklarını zedelemekle kalmamakta; aynı zamanda Türkiye’nin terörle mücadelesini zayıflatmak, kendi vatandaşlarının ve Avrupa halkının güvenliğini tehlikeye atmak gibi sonuçlara neden olmaktadırlar.”

Almanya’da PKK Mitingi – Terörle mücadelede dayanışma nerede?

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, terör örgütü PKK’nın kolu olarak değerlendirilen Nav-Dem’in önderliğinde cumartesi (03.09.2016) günü Köln’de yapılacak gösteri münasebetiyle bir açıklama yaptı. “Köln’deki demokrasi mitingini yüksek sesle eleştiren gazeteci ve siyasetçiler aynı şehirde bir terör örgütünün düzenleyeceği gösteri karşısında nedense birden sessizliğe büründüler. Bu çifte standarda sahip olanlar kendi güvenilirliklerini elleriyle yok ediyorlar.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gösteriyi düzenleyen ve PKK’nın kolu olan örgüt aynen PKK gibi yasaklı durumdadır (§ 8 VereinsG). Ama öyle görünüyor ki bu durum kimseyi ilgilendirmemektedir. Birçok Alman şehrinde her gün terör örgütü PKK’nın propagandası yapılmaktadır. Yasaklı bayraklar ve semboller ortalıkta kol gezmektedir. Köln’deki PKK gösterisinde de aynısı olacaktır. İlginç bir şekilde sözde ‘eleştirel kamuoyu’ndan ise hiçbir tepki gelmemektedir. Gösteri öncesinde ne Emniyet Teşkilatı’ndan bir demeç gelmiş ne de terör propagandası medyada konu edinilmiştir.

Dışarıdaki çatışmaların Almanya’ya taşınmasını istemeyen politikacılar nerede? Her gün Türkiye’nin iç işleri hakkında yorum yapıp duran, ama Türkiye kökenli vatandaşlar demokrasinin güçlendirilmesini amaç edinen bir mitingde birlik beraberlik adına bir araya gelmek istediklerinde rahatsız olan politikacılar bugün neredeler? Köln’de açıktan açığa PKK ile birlik ve beraberlik mitingi düzenleniyor. Vatandaşlık durumlarını sorgulamalar ya da oturum izinlerini iptal etme talepleri nerede? PKK terörü daha bu yıl yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine, binlerce insanın yaralanmasına sebep oldu. Hemen her gün siviller ve güvenlik güçlerine mensup insanlar PKK bombalarıyla kurban ediliyorlar.

Terörle mücadelede Türkiye’yle birliktelik böyle mi oluyor? Anayasayı Koruma Teşkilatı raporlarında da görüleceği üzere, resmî Alman güvenlik raporlarında Almanya’yı geri çekilme, eleman toplama ve finansal destek alanı olarak kullanan bir terör organizasyonuyla tutarlı bir şekilde mücadele edileceğine maalesef bunun tam tersi yapılıyor.

İnsan hakları söz konusu olduğunda Türkiye’ye sürekli parmak sallayan politikacılar PKK’ya karşı umursamaz tavırlarını devam ettirdikleri sürece güvenilirlik olmaktan uzaktırlar. Zira insan haklarının korunması ve uygulanması için terörle mücadele olmazsa olmazdır. Aynı durum kendisini demokrasinin kontrol mekanizması olarak göstermekten geri durmayan, Türkiye’ye sık sık tek taraflı eleştiriler göndermeye pek meraklı iken söz konusu PKK olunca yüzünü başka yöne çeviren medya için de geçerlidir. Aynı medya nedense bir terör organizasyonunun Almanya’da nasıl bu kadar rahat bir şekilde faaliyet gösterebildiğini sorgulamamaktadır. Her tarafa yayılan bu çifte standartlı tutum Almanya-Türkiye ilişkilerine zarar vermekte, Almanya’daki Türklerin mevcut rahatsızlıkları daha da derinleştirmekte, bu sadık topluluğun kendisini yabancı hissetmesine katkı sağlamaktadır.”

Mustafa Yeneroğlu: “Yurt dışı eğitimde öncü kuruluş Maarif Vakfı’na başarılar”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu Türkiye Maarif Vakfı Mütevelli Heyet üyelerinin seçilmesinin ardından yaptığı açıklamada “Maarif Vakfı, uluslararası sorumluluğu gitgide artan ülkemizin yurt dışı eğitim çalışmalarını yeni bir boyuta taşıyacaktır. Bu çalışmalara öncü olacak Maarif Vakfı Mütevelli Heyet üyeleri ile Yönetim Kurulu üyelerini tebrik ediyor, başarılar diliyorum.” dedi.

Yeneroğlu açıklamasının devamında şunları ifade etti: “Kamuoyunun takip ettiği üzere Türkiye Maarif Vakfı Haziran ayında 6721 sayılı kanunla kuruldu. Vakıf, yurt dışı eğitim politikalarımızın temel çalışma alanları olan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza eğitim alanında hizmet sunulması, Türkçe eğitiminin desteklenmesi, dilimizin ve kültürümüzün farklı ülkelerde öğretilmesi, burs çalışmalarının yürütülmesi, yurt dışı okulların kapsamlı bir şekilde genişletilmesi ve eğitim alanında uluslararası ilişkilerin geliştirilmesi gibi konularda faaliyet yürütecektir. Ülkemizin yıllardan beri ihtiyaç duyduğu bu çalışmaların Maarif Vakfı bünyesinde yeni bir kurumsal anlayışla uygulamaya geçirilmesi, uluslararası sorumluluğu gitgide artan ülkemizin yurt dışı eğitim çalışmalarını yeni bir boyuta taşıyacaktır.

Bu kapsamda Maarif Vakfı Mütevelli Heyet Üyeliğine seçilen Prof. Dr. Aşkın Asan, Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili, Prof. Dr. Birol Akgün, Prof. Dr. Ayşen Gürcan, Osman Nuri Kabaktepe, Cahit Bağcı ve Selim Cerrah’ı tebrik ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum.”

Mustafa Yeneroğlu: “Yurt dışından araç getiren emekliler için yeni düzenleme uygulamaya girmiştir.’’

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, ‘‘Aracını Türkiye’ye getirmede 185 gün şartı nedeniyle sorun yaşayan yurt dışından emekli vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermeye yönelik kararname bugün Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Hiçbir emekli vatandaşımızın aracının gümrükten geri çevrilmeyeceğine ilişkin taahhüdümüz böylelikle uygulamaya geçmiştir.’’ açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu yaptığı açıklamada, “Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın yakından takip ettiği gibi Türkiye’ye aracıyla gelmek isteyen emekli vatandaşlarımızın ‘185 gün’ şartı kapsamında yaşadıkları sorunlar devam etmekteydi. Konuyla ilgili yaptığımız bir önceki açıklamada aracıyla gelen hiçbir emekli vatandaşımızın gümrükten geri çevrilmeyeceğini belirtmiştik. Sorunun çözümüne ilişkin mevzuat düzenlemesi, Sayın Başbakanımızın talimatları doğrultusunda Gümrük ve Ticaret Bakanlığımız tarafından hazırlanan ilgili kararnamenin bugün Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla yapılmış oldu.

Buna göre yurt dışında emekli olduktan sonra Türkiye’ye ilk defa araç getirecek kişilerde yurt dışında yerleşik olma şartının tezahürü olan 185 gün ilgili ülkede yaşama şartı aranmayacaktır. Aynı şekilde aracı için aldığı 24 aylık izin süresinin tamamını kullanmadan aracıyla yurt dışına çıkan emekli bir vatandaşımızın geri kalan sürelerini kullanmak üzere taşıtıyla yeniden Türkiye’ye giriş yapması durumunda da 185 gün şartı dikkate alınmayacaktır. Bu kişinin aracına, aracın sahip olduğu geri kalan izin süresi verilecektir.

Yeni düzenleme ayrıca, aracı için iki yıllık iznin tamamını kullanmış veya 185 gün şartını yerine getirmeyen Avrupa Birliği ve Avrupa Serbest Ticaret Birliği ülkelerinde yerleşik kişilerin gümrükte yaşadıkları mağduriyeti engellemek için de önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Bu kişilerin araçlarına yılda bir defaya mahsus bir aylığına süre verilecektir.

Hiçbir emekli vatandaşımızın aracının gümrükten geri çevrilmeyeceğine ilişkin taahhüdümüz, takibimiz neticesinde oluşan yeni yasal zeminle yerine getirilmiştir.’’

4458 Sayılı Gümrük Kanununun Bazı Maddelerinin Uygulanması Hakkında Değişiklik Yapılmasına Dair Karar

Almanya’nın Avrupa’dan Sorumlu Devlet Bakanı Michael Roth’un TBMM Ziyareti Hakkında

Almanya Federal Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı nezdinde Devlet Bakanı Michael Roth ve beraberindeki heyet, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu’nu ziyaret etti.

Türkiye-Almanya ilişkilerinin sahip olduğu derinlikli bağın altının çizildiği görüşmede, Türkiye ile Almanya arasındaki dayanışma ve işbirliği zeminine dikkat çekildi. Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin bir takım konjonktürel gerginliklere kurban edilecek nitelikte olmadığı ifade edildi.

Yetkililer ziyaret kapsamında darbe teşebbüsü ve sonrasında alınan tedbirler, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu terörle mücadelede Avrupa ülkelerinden beklediği destek ayrıca Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin seyri ve çifte vatandaşlık konusu üzerine fikir alışverişinde bulundular. Darbe kalkışması bağlamındaki değerlendirmesinde Türkiye’nin anayasal düzeninin ve devletin korumakla mükellef olduğu özgürlüklerin saldırıya uğradığını vurgulayan Yeneroğlu, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS), demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini temel referans noktaları olarak aldığının altını çizdi.

Ziyaret, Meclis’in 15 Temmuz FETÖ’nün darbe girişiminde hasar gören bölümlerini gezilmesinin ardından son buldu.

Fransa’da Ayaklar Altına Alınan İnsanlık Onuru

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Fransa’nın bazı sahil şehirlerinde laiklik ve terör olayları gerekçe gösterilerek alınan burkini yasağını sert bir dilde eleştirdi. Yasak nedeniyle zabıtaların sahildeki Müslüman kadınların burkini mayolarını çıkartması taleplerini insan onurunu zedeleyici bir eylem olarak niteleyen Yeneroğlu, “Fransa’yı bu onur kırıcı yasak ile yüzleşmeye ve sorumlu siyasi aktörleri de siyaset arenasında gerekli söylemleri geliştirmeye davet ediyorum” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“Fransa’nın bazı sahil şehirlerinde laiklik ve terör saldırıları gerekçe gösterilerek insan onuruna ve hukuka aykırı bir şekilde Müslüman kadınların burkini mayoları yasaklandı. Fransa’nın turistik kenti Nice sahillerinde, son haftalarda yaşanan gelişmeler esefle takip ettiğimiz tesettür mayo tartışmalarını oldukça çirkin bir boyuta taşımıştır. İnsan hakları söyleminin merkezinde olan Fransa’da, başörtülü kadınların toplum içinde ve üstelik güvenlik güçleri eliyle bu şekilde aşağılanması, hayret verici bir gelişmedir. Müslüman kadının tesettür mayosunun kolluk kuvvetleri tarafından çıkartılmaya zorlanmasına ilişkin görüntü, geçmişte dünya kamuoyunda yer alan insan hak ve onurunu zedeleyici, vicdanı yaralayıcı fotoğraf karelerine eklenmiştir.
İnsan onurunu ayaklar altına alan bu uygulamanın terörle mücadele kılıfıyla sunulması ise İslam’a ve bu dine mensup olanlara yapılmış en büyük hakarettir. Mensup oldukları dine göre giyinmeyi tercih eden kadınlar, çok çirkin, çarpık ve kirli bir varsayım üzerinden terörist muamelesi görmektedir. Bu varsayımı hukuki bir temele oturtmak ise daha da endişe vericidir. Söz konusu uygulama Müslümanları ötekileştiren ve daha da kötüsü aşırı gruplara hizmet eden bir uygulamadır. Unutulmamalıdır ki hain terör odakları, bu gibi olayları “fırsat” saymaktadır. Kıyafet üzerinden kadınları aşağılayan ve onlara cezai yaptırımlar getiren bu uygulama derhal son bulmalıdır.

Başta İnsan Hakları Kuruluşları olmak üzere Fransa’daki sivil toplum kuruluşlarına, sözkonusu yasağa ilişkin gerekli toplumsal duyarlılığın oluşturulması için büyük rol düşmektedir. Bu çerçevede Fransız STK’ları hukuki ve siyasi alanda mücadele başlatarak bu onur kırıcı soruna çözüm üretilmesine yardımcı olmalıdır. Ancak maalesef ki bu görevi üstlenen kuruluşların da bazı siyasiler ve medya organları tarafından radikal grupların temsilcileri olarak sunulduğuna şahitlik ediyoruz. Bu kapsamda başlatılan hukuk mücadelesinin öncüsü Fransa’da İslamofobiye Karşı Ortak Girişim’in (Collectif Contre l’İslamophobie en France) hakkında çıkarılan asılsız haberlerle baskı altına alınma çabası da kabul edilemez. Kadınların hak ve özgürlüğü için meşru yoldan mücadele eden bir oluşumun, bu şekilde itibarsızlaştırılmaya çalışılmasını kınıyorum.

Yaklaşık bir aydır devam eden yersiz uygulama karşısında sergilenen bu kayıtsızlık halinin giderilmesi elzemdir. Fransa’yı terörle mücadele ve laiklik kisvesiyle temellendirilen bu onur kırıcı yasak ile yüzleşmeye ve sorumlu siyasi aktörleri de siyaset arenasında gerekli söylemleri geliştirmeye davet ediyorum.”

Sadakat Talebi Kabul Edilemez

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Almanya’da yaşayan “Türkiye kökenlilerin” Almanya’ya karşı sadakat göstermeleri talebi üzerine bir açıklama yaptı. “Sadakat talebi sağ popülistlerin değirmenine su taşımak demektir. Bu haksız ithamın hiçbir dayanağı yoktur. Aynı zamanda bu itham yıkıcı ve yabancılaştırıcı niteliktedir.” diyen Yeneroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Almanya Başbakanı Angela Merkel’in açıklamaları hayret vericidir. Öyle anlaşılıyor ki bu açıklamalar Berlin ve Mecklenburg Vorpommern eyaletlerindeki seçimler öncesinde Hristiyan Birlik partilerine yönelik sağ popülist baskı neticesinde yapılmıştır. Hâlbuki azınlıkları suistimal etmek suretiyle popülizmle mücadele edilemez. Tam aksine, bu şekilde sağcı pozisyonlar alınarak popülizm, meşruiyet zeminine oturtulmaktadır.

Ayrıca Başbakan Merkel’in ‘Türkiye kökenlilerdeki’ sadakat eksikliğini nasıl ve ne şekilde tespit ettiğini de sorgulamak gerekir. Çok sayıda bağımsız araştırma bunun tam aksini ortaya çıkarmaktadır. Başbakan Merkel’den beklenen, o alıştığımız üslubuyla gerçekçi bir bakış açısı takınarak zaten hâlihazırda oldukça duygusal olan bu konuyu nesnelleştirmesiydi.

Asıl yapılması gereken, Türkiye kökenlileri bu kabul edilmesi mümkün olmayan genelleyici yaklaşıma tabi tutmak yerine Almanya’da asıl tehlikeyi teşkil eden sorunlu yapılanmalara konsantre olmaktır. PKK aktivistlerinin Almanya sokaklarında ve kamusal alanda nasıl hiçbir engelle karşılaşmadan, özgürce yasaklı terör örgütlerinin propagandasını yapabiliyor olduklarını hayretle takip ediyoruz. Ancak bu kesimin Almanya’ya olan sadakatinin sorgulandığına şahit olmuyoruz.”

Hollanda’daki Türkiye Kökenli İnsanlarımız Siyasal Temsil Krizine Sürüklenmemeli

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, 19 Ağustos 1964 tarihinde Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan işgücü anlaşmasının yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, “Hollanda’da yaşayan Türkiye kökenli insanlarımız siyaset arenasından dışlanmaktadır. Oysaki siyasette temsil imkânı bulabilmek sosyal uyumun önemli yapı taşlarındandır ve farklı görüşlerin savunulabilmesi de çoğulcu demokrasinin şartıdır.” dedi.

Yeneroğlu, açıklamasında şunları kaydetti: “Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkiler 400 yıl kadar geriye gitse de ülkemizin Hollanda ile ilişkilerini belirleyen önemli tarihlerden birisi 19 Ağustos 1964’tür. Bu tarihte Hollanda’nın Lahey kentinde imzalanan anlaşmayla binlerce insanımız çalışmak için Hollanda’ya gitmiştir. Anlaşmadan 52 yıl sonra bugün 395 bin civarında Türkiye kökenli insanımız Hollanda’da hayatını sürdürmektedir. Bu sayı Hollanda toplumunun yüzde 2,4’sine denk gelmektedir.

Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu ülkede yaşayan insanlarımız da toplumsal hayatın içerisinde aktif olarak yer almaktadır. Ancak Türkiye kökenli insanlarımız, son örneklerde olduğu gibi Türkiye ile bağlantılı tartışmalar hakkındaki fikirleri üzerinden bir nevi test edilerek siyaset arenasından dışlanmaktadır. Oysaki siyasette temsil imkânı bulabilmek sosyal uyumun önemli yapı taşlarındandır ve farklı görüşlerin savunulabilmesi de çoğulcu demokrasinin şartıdır. Hollanda toplumunun yüzde 2,4’ünü oluşturan bir kesimin siyasal temsil krizine sürüklenmesinin doğuracağı radikal sonuçlar hesap edilmeli ve demokrasinin bir gerekliliği olarak toplumun tüm kesimlerinin siyasete katılımının önü açılmalıdır.

Bir diğer önemli husus ise seksenli yılların başında karşılıklı uyum ve katılım olarak tanımlanan entegrasyon politikalarının, doksanlı yıllardan itibaren tek yanlı uyumu öngören entegrasyon politikalarına evrilmesinin barındırdığı tehlikedir. Gerçekleşen dönüşümün siyasal ve soysal alandaki sonuçları 2000’li yılların başından itibaren aşikâr olmaya başlamıştır. Aşırı sağ partilerin güçlenmesi ayrıca artan İslamofobik yaklaşımlar neticesinde baskılanan ve ötekileştirilen kesimler, kendilerini toplum içerisinde sürekli bir savunma refleksi üzerinden var etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu durum baskılanan toplum kesimlerinin içerisinde bulundukları toplumla kurması beklenen aidiyet hissini zedelemiştir. Bu bağlamda yapılması beklenen toplumun farklı kesimlerinin tek boyutlu ve sürekli olumsuz ögeler üzerinden tanımlanmasından vazgeçilmesidir. Çok zor geliştirilen davranış biçimlerinden olsa da bir arada yaşama kültürü ve hoşgörü hissi topluma ayrı bir zenginlik katacaktır.

Bu düşüncelerle Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşması’nın 52. yıl dönümünde birinci nesli saygıyla anıyor, zorlu göç tarihinde emeği olan tüm insanlarımıza şükranlarımı sunuyor, yeni nesillere de büyük sorumluluklarla karşı karşıya olduklarını hatırlatıyorum.”

Demokrasi Şöleninin Ardından Yüklendiğimiz Yeni Sorumluluklar

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu Köln’de gerçekleşen Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi’nin tüm engelleme ve baskılara rağmen demokrasi şölenine dönüştüğüne dikkat çekerek, “Onbinlerce insanımız baskı ve kısıtlamalara rağmen sağanak yağmur altında Türkiye’nin demokrasisine sahip çıkmak için bir araya gelmiştir. Her bir vatandaşımıza büyük bir özveri göstererek darbe girişimine karşı bir duruş sergilediği için minnettarız. Bugünden itibaren hepimizi daha büyük sorumluluklar beklemektedir.” değerlendirmesinde bulundu.

Mustafa Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti: “Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi başta Almanya olmak üzere Almanya’ya komşu ülkelerden on binlerce insanımızın katılımıyla gerçekleşmiştir. Kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan baskı ve kısıtlamaya rağmen insanlarımız yağmur altında milli iradeye, seçilmiş meşru hükümete ve darbe karşıtı demokratik direncin başını çeken Sn. Cumhurbaşkanımıza destek için bir araya gelmiştir. Farklı sivil toplum kuruluşlarının ortak organize ettiği program, önyargıların aksine adeta demokrasi şölenine dönüşmüştür. Her bir vatandaşımıza büyük bir özveri göstererek darbe girişimine karşı duruş sergilediği için minnettarız.

Türkiye’nin içerisinde bulunduğu coğrafyada bir karadelik halini alan terör ateşi tüm dünyayı tehdit etmektedir. Dolayısıyla Türkiye, ülkenin istikrarını ve milletin birliğini hedef alan her türlü terör tehdidini bertaraf etmek ve demokratik düzeni korumak için yasal sınırların öngördüğü tüm tedbirleri almakla mükelleftir. Bu bir takdir kararı değil, özgürlüklerin korunabilmesi için asli zorunluluktur. Bu bağlamda yaşanan tasfiyeler üzerinden yürütülen manipülasyon ve propaganda karşısında yurt dışında yaşanan Türkiye kökenli insanlarımızın bıkmadan ve usanmadan işyerinde, komşu ve arkadaşlarıyla doğruları paylaşması gerekir. Gerçeklerin aktarılması, önyargıların kalkmasına ve ülkeler arasındaki insani ilişkilerin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Ülkemizde yaşanan gelişmelerin Avrupa’da sistematik biçimde çarpıtılarak aktarıldığına şahit olsak da bugünden itibaren yönümüzü gelecek günlere çevirmemiz gereken yeni bir dönem başlamaktadır.

Avrupa’daki Türkiye kökenli göç topluluğu 50 yılı aşkın süredir tam 4 nesil boyunca emek vererek bugünlere gelmiştir. İş, eğitim ve sosyal hayatta elde edilen kazanımların güncel gelişmeler nedeniyle kaybedilmemesi elzemdir. Gerek göçmenler gerekse de Türkiye bağlamında oluşturulmaya çalışılan her türlü kriz karşısında önyargılı ve çarpık yaklaşımların kamuoyunda yayılmasına engel olmak ayrıca Türkiye ve İslam düşmanlığına karşı koymak için göçmen kökenli toplumu temsil konumunda bulunan kurum ve kuruluşların etkin işbirliği geliştirmeleri gerekmektedir. Bununla birlikte toplumun asli parçası olan Türkiye kökenli insanlarımızla kurulan ve her daim özen gösterilmesi gereken ilişki biçimlerinin, birlikte yaşamın çoğulcu yapısını besleyen asli unsurlardan olduğu unutulmamalıdır.

Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi ortak sorumluluklarda birlikte hareket etme hususunda da örnek bir çalışma olmuştur. Ümit ediyorum ki, eğitim, iş ve aile hayatındaki sorunlarla mücadele ile Türkçe dilinin ve kültürel kimliğinin korunması gibi Türkiye kökenli her bireyi ilgilendiren ortak alanlardaki işbirliği de ilerleyen günlerde farklı kesimler arasında kendisine bir zemin bulabilir.”

Köln Mitingi Almanya İçin Bir Demokrasi Sınavı

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu Pazar günü Köln’de partiler üstü bir katılımla gerçekleşecek olan mitingle ilgili, “Yasaklama girişimi başarısız olacağından, miting farklı yöntemlerle engellenmek isteniyor. Üstelik firmalar ani bir şekilde yapılan sözleşmeleri iptal ediyor. Tüm bu gelişmeler Almanya’nın demokraside kötü bir sınavla karşı karşıya olduğunu gösteriyor.” açıklamasında bulundu.

Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti: “Almanya, Pazar günü yapılacak mitingle ilgili ciddi bir demokrasi sınavı veriyor. Siyasetçilerin önemli bir kesimi nedense yapılacak mitingden büyük bir rahatsızlık duyuyor ve çeşitli yasakları gündeme getirebiliyor. Ancak böyle bir girişim hukuken başarısız olacağından dolayı gösteriyi farklı yöntemlerle engellemeye çalışıyorlar. Yapılan baskılar neticesinde sahne, wc, video konferans imkanlarını sunan firmalar, ücretleri ödenmesine rağmen sözleşmeleri iptal ettiler. Köln fuarı yetkilileri park yerlerinin verilmeyeceğini bildirdiler. Tüm bu adımlar demokratik düzenin en temel unsurlarından olan toplanma özgürlüğünün kısıtlandığını gözler önüne seriyor.

Yakın bir zamanda terör örgütü PKK sempatizanları tarafından Köln’de 30.000 kişiyle gösteri yapılmış ve buraya Yeşiller ile Sol Parti temsilcileri de katılmıştı. O zaman sessiz kalanların Pazar günkü mitingi sorun haline getirmelerini esefle karşılıyorum.

Almanya’daki Türk toplumunu temsil eden farklı sivil toplum kuruluşlarının ortak bir şekilde gerçekleştireceği ayrıca Türkiye’den hem hükümet hem de muhalefet partisi temsilcilerinin katılacağı kanlı darbe girişimini protesto ve demokrasiye sahip çıkma mitinginin bazı çevreleri niçin rahatsız ettiği, anlaşılır bir durum değildir.

Yapılacak gösteriyi sorun olarak görenler öncelikle kendi demokrasi anlayışlarını sorgulamalıdır. Türk halkının demokrasi mücadelesinin siyasetçiler ve medya tarafından görmezden gelinmesi Almanya’da yaşayan insanlarımız tarafından hayal kırıklığıyla karşılanmıştır. Toplanma hakkının sorun haline getirilmesi, tüm dünyada temel hakların korunması için bir araya gelecek insanlara kötü bir mesaj vermektedir. Tüm bu yaşananlar toplumda yara açmaktadır.

Tüm engelleyici adımlara rağmen partiler üstü bir katılımla düzenlenecek olan ‘Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi’ne vatandaşlarımızı davet ediyorum. Demokrasiye sahip çıkan ve darbenin karşısında duranlar olarak Pazar günü Köln’de buluşmak dileğiyle.” dedi.