Yeneroğlu: “Mursi’ye verilen ceza, halkın meşru iradesine verilmiş bir cezadır.”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Mısır halkının özgür seçimiyle görev başına gelen ve darbeyle görevinden uzaklaştırılan Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi hakkında verilen kararı kınadı.

Mustafa Yeneroğlu konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılan Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye verilen 40 yıl hapis cezası sadece Mısır için değil, gidişata sessiz kalan tüm dünya ülkeleri için de bir ayıptır. Mısır’ın ‘ilk meşru’ Cumhurbaşkanı olarak anılacak Mursi’ye verilen bu ceza aynı zamanda halkın meşru iradesine verilmiş bir cezadır. Ülke yönetiminin siyasi rakip olarak gördükleri Müslüman Kardeşlere tahammülsüzlüğün yansıması olan bu karar, Mısır toplumuna vurulmuş bir darbedir.  Alınan bu kararı kınıyor, Mısır Yönetimini insaf ve vicdana, uluslararası toplumu da samimiyete davet ediyorum.”, dedi.

Yeneroğlu: “Almanya’daki Türklerin sesini kısmak demokratik tartışma kültürünü tehdit ediyor.”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Almanya Anayasayı Koruma Dairesi ve bazı Alman siyasetçilerden gelen açıklamaları, “Almanya’da yaşayan Türklerin seslerinin siyasi, hukuki ve istihbari baskı unsurları vasıtasıyla kısılmaya çalışılmasına derhâl son verilmelidir.” sözleriyle eleştirdi.

Medyada yer alan haberlere göre, Baden-Württemberg Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi, Alman Federal Meclisi’nin soykırım iddialarıyla ilgili kararının ardından “Türk toplumundaki radikal güçlerin” aktif olabileceği endişesini taşıdığını belirtmiştir. İç istihbarat kurumu “propaganda faaliyetlerinin arttığı” iddiasında bulunarak, “Bozkurtlar” olarak ifade edilen grubun söz konusu kararla ilgili hoşnutsuzluğunu dile getirdiği, kendilerini kandırılmış ve incitilmiş hissettiğini bildirdiği açıklamayı da buna kanıt olarak göstermiştir.

Mustafa Yeneroğlu, “Anayasayı Koruma Dairesi’nin bu ithamları oldukça gariptir. Ortak bir açıklama ile yazılı bir şekilde Alman Federal Meclisi’ndeki siyasi oylamaya dair görüş bildiren bir grubun bu tavrı endişeyle karşılanmaktan ziyade demokratik tartışma kültürü için örnek olarak görülmelidir. Anayasayı Koruma Dairesi’ni endişeye sevk eden bu açıklamada radikalleşmeye ya da şiddet kullanımına atıfta bulunan herhangi bir ifade hatta heceye bile rastlamak mümkün değildir. Anlaşılan istihbarat kurumunun parmağı sallanarak hoşa gitmeyen fikirlerin susturulması planlanmaktadır. Bu tutum, bizim demokrasi anlayışımızla da Anayasayı Koruma Dairesi’nin yasal görev alanıyla da uyuşmaz.” ifadelerinde bulundu.

Yeneroğlu’na göre Federal İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Günter Krings’in (CDU) tehditleri de bu bağlamda değerlendirilmelidir. Krings Almanya’da yaşayan Türkleri “Erdoğan’ın kışkırtmalarına” uymaları durumunda bunun Almanya’daki oturum hakları açısından neticeleri olabileceği tehdidinde bulunmuştu. Bu ifadeleri tabuların yıkılması olarak değerlendiren Yeneroğlu, “Medya eğer haddini aşarsa buna bir nebze tahammül edilebilir, ama bir müsteşar hem Türkiye Cumhurbaşkanı’na kışkırtıcılık ithamında bulunuyor hem de Almanya’daki Türkleri hukuki neticelerle tehdit ediyorsa ipin ucunu kaçırmış demektir. Federal İçişleri Bakanlığına tavsiyemiz, kendi görev alanına konsantre olması ve popülist söylemlere başvurarak yangına körükle gitmemesidir.”, dedi.

Türklerin sivil toplum kuruluşlarına ve bilhassa Türk üyelerin çoğunlukta olduğu dinî cemaatlere yönelik sistematik olarak artan baskı da muhtemelen aynı damardan beslenmektedir. Mustafa Yeneroğlu, “Öyle görünüyor ki Almanya’daki Türkler hâlihazırdaki politik dogmaların haricinde kendi fikirlerini ortaya koyma hakkına sahip değiller. Siyasi, hukuki ve istihbari baskılarla istenilen bir kalıba sokulmak istenmektedirler. Bu, özgürlükçü demokratik bir toplumda olması gereken tartışma kültürüyle bağdaşır bir durum değildir.” ifadelerinde bulundu.

Mustafa Yeneroğlu sözlerini şöyle sonlandırdı: “Radikal sağ partilerin ve bunların provokatör politikacılarının somut tehditlerinin yanı sıra Almanya’daki artan ırkçılık da göz önünde bulundurulduğunda, göz hizasında müzakereler yapmaya ve farklı fikirleri de dinleyerek fikir alışverişinde bulunmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz açıktır. Bunu yaparken de ne gerçek toplumsal sorunları görmezden gelmeli ne de meydanı yıkıcı güçlere bırakmalıyız.”

Dünya Mülteciler Günü: “Gözler, kulaklar, sınırlar kapanınca mültecilerin sorunları bitmiyor.”

20 Haziran, 2001 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Mülteciler Günü olarak kabul edildi. Bu gün, mültecilere yönelik farkındalık oluşturan etkinliklerle hatırlanıyor. Dünya Mülteciler Günü’ne dair, “Gözler, kulaklar ve sınırlar kapandığında mültecilerin sorunları bitmiş olmuyor.” diyen İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu mültecileri tehdit olarak gören yaklaşımın değişmesi talebinde bulundu. Yeneroğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Dünya siyasetinin en önemli ve uluslararası düzeyde acil çözüme ihtiyaç duyulan konularından biri olarak mülteciler, güvenli ve daha iyi bir yaşam sürmek için, ait oldukları toprakları arkalarında bırakarak ve dünyanın en tehlikeli göç rotalarından geçerek kendileri ve çocukları için gelecek vaad eden bir liman arıyorlar. Bu arayış esnasında karşılaştıkları problemlere ve sığındıkları ülkelerdeki sıkıntılara rağmen yeni hayatlarına yeni umutlarla tutunmaya çalışıyorlar. Misafir oldukları toplumlarda ayrımcılık ve dışlanmaya en çok maruz kalma ihtimali taşıyanlar yine onlar oluyor. Bu sorunu çözmesi gereken aktörlerin çözümsüzlük üretmesi meseleyi bir kısır döngüye sokmakta ve insanlık tarihi adına utanç verici manzaralarla karşılaşmamıza neden olmaktadır. Gözler, kulaklar ve sınırlar kapandığında mültecilerin sorunları bitmiş olmuyor.

Mültecilik tartışmalarında unutulmaması gereken bir husus vardır: Mültecilik kimsenin tercihi değildir. Hayatlarını riske atarak umut yolculuğuna çıkan insanlar sadece insanca bir yaşamın arayışındadırlar. Bu nedenle bu bireylere karşı devletlerin ve toplumların yaklaşımının nirengi noktası insani politikalar olmalıdır.

Mültecilerin sığındıkları toplumla uyum içinde yaşaması için birlikte yaşama politikaları hayata geçirilmeli ve bu politikalar istihdam, eğitim, kültürel politikalarla desteklenmelidir. Özellikle Suriye krizinden kaynaklı insan hareketlilikleri nedeniyle ülke olarak yakinen tecrübe ettiğimiz gibi kadınlar ve çocuklar bu sürecin en hassas boyutunu teşkil etmektedir. Eğitimden ve sosyalleşme imkânlarından uzak kalmış kayıp bir neslin meydana gelmemesi için uluslararası örgütlere, hükümetlere ve sivil toplum kuruluşlarına büyük sorumluluklar düşmektedir.

20 Haziran Mülteciler Günü’nün farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü ve her bireyin sadece insan olmasından dolayı sahip olduğu hakların kendisine teslim edildiği bir dönemin başlangıcı olmasını temenni ederim.”

Yeneroğlu: “Maarif Vakfı yurt dışı eğitimde önemli bir adım”

TBMM Genel Kurulu’nda Maarif Vakfı kanun tasarısı kabul edilerek yasalaştı. Yurt dışında eğitim hizmetleri vermek amacıyla okul, eğitim kurumu ve yurt gibi tesisler açacak, eğitim süreçlerinde burs verecek olan Maarif Vakfı ile ilgili olarak İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Yurt dışı eğitim politikalarının uygulayıcısı olacak Maarif Vakfı, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza eğitim alanında hizmet götürmede asli bir işlev görecektir. Vakıf ayrıca ülkemizi uluslararası eğitimde hak ettiği konuma ulaştıracaktır.” açıklamasında bulundu.

Mustafa Yeneroğlu sözlerini şu şekilde sürdürdü: “60lı yıllardan itibaren başlayan göç sürecinde vatandaşlarımız eğitim ve kültürel ihtiyaçlarını kendi kurdukları STK’lar aracılığıyla gidermişlerdir. Gerek camilerde gerekse de derneklerde özverili gönüllülerin gayretleriyle verilen Türkçe, din ve kültür dersleri, aidiyet ve Türkiye ile olan bağı desteklemiştir. Şayet bugün Türkçe Avrupa ülkelerinde 3. nesilde konuşulan bir dilse, bu emeklerin katkısı büyüktür. Bu çerçevede ülkemizin yıllar yılı kapsamlı bir yurt dışı eğitim politikasının olmaması, ciddi bir eksiklik olarak her zaman hissedilmiştir.

TBMM’nde kabul edilen kanun tasarısıyla yasalaşan Maarif Vakfı, ülkemizin bu alandaki ihtiyacını giderici bir kurum olacaktır. Yurt dışı eğitim politikalarının uygulayıcısı olacak bu kurum, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza eğitim alanında hizmet götürmede asli bir işlev görecektir. Anadil eğitiminin Maarif Vakfı okullarında verilmesiyle yurtdışındaki Türkçe eğitim almak isteyen öğrenci ve ailelere destek olunacaktır. Böylelikle çocuk ve gençlerin anavatanlarıyla olan kültürel bağlarının korunmasına katkıda bulunulacak, onların köken ülkelerine yabancılaşmamaları için eğitim imkanı sunulacaktır.

Öte yandan devletlerin uluslararası etki alanlarını genişleten çalışmalarının başında yine yurt dışı eğitim faaliyetleri gelmektedir. Maarif Vakfı’nın çalışmalarıyla dilimizin ve kültürümüzün dünyanın farklı coğrafyalarında öğretilmesiyle uluslararası alandaki Türkiye algısı gelişecektir. Uzun vadede ikili ilişkiler ağının büyümesi ve farklı topluluklarla iyi ilişkilerin artması sağlanacaktır. Bu gelişmeler diğer ülkelerle olan ticari, bilimsel ve kültürel alış verişimizin artmasını beraberinde getirecektir.

Maarif Vakfı, yurt dışında okul öncesi eğitimden, üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde öğrencilere burs verecek, okul, eğitim kurumu ve yurt gibi tesisler açacaktır. Vakıf ayrıca eğitim materyalleri desteğinin yanı sıra yayın çalışmaları ve eğitim alanında etkinlikler de düzenleyecektir. Yurt dışı eğitim hizmetleri böylelikle uluslararası çapta daha kuşatıcı hale gelecektir. Kurumsal yapısı şekillenecek olan Maarif Vakfı’nın şimdiden hayırlı olmasını diliyor, ülkemizi uluslararası eğitim sektöründe hak ettiği konuma ulaştıracağını ümit ediyorum.”

Yeneroğlu: “Kurumsal Irkçılık Gündemin En Başında Yer Almalı”

Uluslararası Af Örgütü “Güvensiz ortamda yaşam. Almanya ırkçı şiddet kurbanlarını nasıl yalnız bırakıyor” başlıklı Almanya raporunu yayınladı. İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu yayınlanan rapor nedeniyle, “Almanya kurumsal ırkçılığa karşı etkili ve sürdürülebilir tedbirler almalıdır. Ülkede yaşayan azınlıklar ayrımcılığa maruz kalmakta ve hakları hakkında bilgi sahibi olamamaktadırlar. Bu sorunu çözmek, en acil görevler arasında yer almalıdır.” açıklamasında bulundu. 

Mustafa Yeneroğu şunları kaydetti: “Uluslararası Af Örgütü tarafından yayınlanan rapor, Almanya’da yaşayan birçok insan için günlük hayatın üzücü geçtiğini ortaya koyuyor. Azınlıklar her gün başka bir dine mensup oldukları veya başka bir etnik kökene sahip oldukları için fiilen saldırıya maruz kalıyorlar. Polis, genel olarak kurbanlara yardım etmiyor, aksine onlar için bir başka tehlike kaynağı oluyor.

Bu durum geçmişte farklı bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış olsa da, iyileştirme yönünde hiçbir adım atılmadı.  Bu bağlamda yaşanan en büyük ve derin kriz olan NSU cinayetlerinde bile sorunu çözebilecek reformlar yapılmadı. Alman güvenlik birimleri bugüne kadar daha çok dosya imhaları, cinayetleri çözmede gerekli olan olayları hatırlamada zayıf kalmakla kamuoyunda dikkat çekti.

Buna rağmen bugüne kadar hiçbir siyasi parti ve hükümet güncelliğini acı bir biçimde koruyan bu konuyu öncelikler listesinin başına almayı başaramadı. Bu husus, Almanya’nın insan ve azınlık hakları söz konusu olduğunda uluslararası arenada ortaya koyduğu ahlaki üstünlük gösterileri dikkate alındığında, şaşılacak bir durumdur. Demek ki, bu iddia kendi ülkesinde cereyan eden ihlaller için geçerli değildir.

Almanya kurumsal ırkçılıkla mücadelede ev ödevlerini yerine getirmeyi fazla ötelememekle doğrusunu yapacaktır. Aksi takdirde aşırı sağ popülizm ve ırkçı partiler daha fazla destek kazanacaktır. Bu kapsamda Uluslararası Af Örgütü’nün neler yapılması gerektiğine yönelik tavsiyeleri, yönlendirici bilgiler sunmaktadır. Federal Meclis NSU Cinayetleri Araştırma Komisyonu raporunda yer alan tavsiyeler de ayrıca uygulamayı beklemektedir. İslami dini cemaatlerin kurumsal hakları için de aynı durum geçerlidir”dedi.