Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal ve Meclis Üyeleri Hakkında Suç Duyurusu

DEVA Partili Yeneroğlu, Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal ve Meclis Üyeleri Hakkında Suç Duyurusunda Bulundu: “Ayrımcılık ve Nefret İçeren Bu Karar Kabul Edilemez”

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Afyonkarahisar Belediyesi’nin sığınmacılara yönelik ‘Evlenme Hizmet Bedeli’ konusunda aldığı karar hakkında yaptığı açıklamada; “Evlilik hizmet bedelini, sığınmacılara vatandaşlarımızdan 25 kat fazla olacak şekilde 10.000 TL olarak belirlenmesi gerek kanunlara ve Anayasa’ya gerekse de uluslararası hukuka aykırıdır. Evlenme ve aile kurma hakkı herkesin en temel hakkıdır. Burcu Köksal ve bu kararı alanlar, ayrımcılık ve nefret suçu ile görevi kötüye kullanma suçunu işlemiştir.” ifadelerini kullandı.

Bu kararın bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyeceğini ve böyle bir kötülüğü düşünenlerin derdinin hukuk devleti ve demokrasi dolamayacağını belirten Yeneroğlu’nun açıklaması şöyle:

‘Bir kamu hizmeti olan Evlenme Hizmet Bedeli’nin sığınmacılar için 25 kat fazla olması nefret ve ayrımcılık saikini ortaya koymaktadır’

“Afyon Belediye Meclisi’nin aldığı karar ve Belediye’nin uygulamaları neticesinde vatandaşlarımızdan 400 TL olarak talep edilen ‘Evlenme Hizmet Bedeli’nin şehirde yaşayan sığınmacılardan 10.000 TL olarak talep edilmesini kabul edemeyiz.”

‘Bu karar, özellikle kadınların daha fazla mağdur olmasına neden olacak

“Dil, ırk, milliyet farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle kişilerin, kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasının engellenmesinin Türk Ceza Kanunu’nun 122. maddesinde açıkça suç olarak düzenlendiğini belirten Yeneroğlu, “Burcu Köksal’ın bu karaı ırk, milliyet, dil farkı gözeterek, Afyon şehrinde yaşayan sığınmacılardan evlenme hakkını kullanmasını zorlaştıracak veya engelleyecektir. Söz konusu evlenme ücretinin yüksek belirlenmesi, maddi durumu bu ücreti ödemeye yeterli olmayan sığınmacıları resmi nikah yapmaktan alıkoyacak olup, bu yönüyle de özellikle kadınların daha fazla mağdur olmasına neden olacaktır.”

‘Evlenme ve aile kurma hakkı herkesin temel hakkıdır

“Bu hak, ulusal ve uluslararası metinlerde de koruma altına alınmıştır. Evlenme hakkının ayrımcı bir şekilde zorlaştırılması veya engellenmesi yasalara ve uluslararası sözleşmelere göre de aykırılık oluşturmaktadır. Nitekim AİHM’in 2010 tarihli O’Donoghue ve Diğerleri/Birleşik Krallık Kararı’nda Mahkeme; evlilik için yüksek dosya ücreti ödeme zorunluluğunun muhtaç kimseler açısından evliliğe ciddi bir engel oluşturduğunu belirterek, bunun evlilik hakkının özünü ihlal eder nitelikte olduğunu vurgulamıştır.” dedi.

Belediyeler kamu hizmetlerinin ücretlerini belirlerken eşitlik ilkesini gözetmelidir

“Irk ayrımcılığı, uluslararası belgelerde BM düzeyinde İHEB, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme, MSHS ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Sözleşme; Avrupa Konseyi düzeyinde de AİHS ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ile yasaklanmıştır. Ulusal belgelerde ise başta 1982 Anayasası olmak üzere 6701 sayılı Kanun ile ırk ayrımcılığı yasaklanmıştır.

Bunun yanında, 5393 sayılı Belediye Kanunu ile 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu, belediyelere nikah ve su ücretlerini belirleme yetki ve görevini vermiştir. Ancak belediyeler kamu hizmeti olan bu hususların ücretlerini belirlerken yukarıda ifade edildiği şekli ile eşitlik ilkesi ile ayrımcılık yasağı ilkelerini göz önüne almak durumundadır.”

‘Bu karara herkesten önce CHP’liler itiraz etmelidir’

40 yaşıma kadar Almanya’da yaşamış ve hayatını Almanya’daki Türklere ve Müslümanlara yönelik ayrımcılıkla mücadeleye adamış bir milletvekili olarak güzel ülkemde savunmasız insanlara ve tüm ötekilere yapılan ayrımcılıklara sessiz kalmayacağını belirten Yeneroğlu “Ben savunmasız insanlara karşı ayrımcılık ve nefret suçu işleyen bu kişi hakkında suç duyurusunda bulunmayı insanlığın bir gereği olarak görüyorum. Tüm CHP’li yönetici ve vatandaşlarımızı da bu kötülük karşısında kararlı bir duruşa davet ediyorum.

Ülkemde yaygın anlayışın aksine, kime karşı yapılırsa yapılsın her türlü adaletsizliğe karşı çıkmamızın milletimizin en üst menfaati olduğuna inancım tamdır.” ifadelerine yer verdi.

Filistinli Nabeel Hasan’ın Ceza İnfaz Kurumunda Şüpheli Ölümü Hk. Soru Önergesi – Adalet Bakanlığı’na.

20 yaşında Nabeel Hasan isimli Filistin vatandaşı genç, bir yıl kadar önce 29.05.2023 tarihinde İstanbul-Başakşehir’de bir döviz bürosuna belgeleri ile giderek parasını çekmek istemiş ancak bu esnada döviz bürosundakilerle aralarında bir tartışma çıkmış ve tartışmanın büyümesi üzerine de polis ekipleri tarafından olayın tarafları Başakşehir Polis Merkezine götürülmüştür.

Olayın akabinde Nabeel Hasan hakkında Küçükçekmece Başsavcılığı tarafından “Yağma” suçundan soruşturma başlatılmış olup tutuklama talebiyle Küçükçekmece Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilmiş ve hakimlikçe hakkında 31.05.2023 tarihinde “tutuklama kararı” verilmiştir. Tutuklanan Nabeel Hasan, aynı gün Maltepe 3 Nolu Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna götürülmüştür. Bu kuruma girişte, soyunma odasına alınarak yaklaşık 10 dakika boyunca görevli infaz koruma memurları tarafından darp edilmiştir. Darp seslerini ve bağrışmaları yanında bulunan iki arkadaşı da duymuştur. Arkadaşları Nabeel Hasan’ın yanlarına getirdiklerinde, kafasının birçok yerinin şişmiş olduğu ve yarı baygın/şok halinde olduğunu belirtmişlerdir. O gece ve devam eden günlerde sürekli ağrı ve rahatsızlık geçiren Nabeel Hasan 5.6.2023 tarihinde Maltepe 3 Nolu Kapalı İnfaz Kurumu’nda şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmiştir. İşkence ile öldürme suçundan yürütülen bu soruşturma hakkında Küçükçekmece Başsavcılığı tarafından “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” verilmiştir.

Nabeel Hasan vefat ettikten sonra hakkında Küçükçekmece Sulh Ceza Hakimliği tarafından tahliye kararı verilmiş, Küçükçekmece Başsavcılığı da hakkında yürütülen “yağma” suçundan “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” vermiştir.

Olayın tanığı olan diğer Filistinli iki genç ise önce uzun süre Güneşli Polis Merkezi’nde tutulmuş, sonra da Tuzla Geri Gönderme Merkezi’ne sevk edilmişlerdir. Haklarında sınır dışı edilme kararı verilen ve Nabeel’in ölümünün şahitleri olan bu iki genç Türkiye’den gönderilmeye çalışılmıştır. Kamuoyunda iki Filistinli gencin delillerin karartılması amacıyla sınır dışı edilmek istendiği iddiaları yer almaktadır.

Bu bağlamda;

  1. Maltepe 3 Nolu Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen işkence ile kasten insan öldürme suçu kapsamında sorumlu infaz koruma memurları tespit edilmiş midir? Bu kişiler hakkında idari ve adli soruşturma başlatılmış mıdır?
  2. Nabeel’in otopsi raporu dikkate alınarak ölüm nedeninin infaz koruma memurlarının sorumlu olmasına dair hangi işlemler yapılmıştır? Olaya ilişkin delillerin tamamı toplanmış mıdır?
  3. Başakşehir’de bulunan bir döviz bürosuna kendisine gönderilen 400 ABD Dolarını almaya gelen ve basit bir tartışma yaşayan bir kişi hakkında neden “yağma” suçundan soruşturma başlatılmıştır?
  4. Taraflar arasında meydana gelen tartışma ve bu tartışmanın büyümesi sonucunda kavgaya dönüşen olayda, olaya müdahale eden polis memurlarının, olayı adli makamlara yanlış aktarması söz konusu mudur? Bu olayı adli makamlara bildirirken yabancı düşmanlığı saiki ile yanlış bir bilgilendirme yapılmış olabilir mi?
  5. Soruşturma makamları ve sorgu hakimliği tarafından yapılan yakalama, gözaltı ve tutuklama işlemleri kapsamında, maktul hakkında yağma suçundan kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği de dikkate alınarak, hukuka uygun işlem yapmamaları nedeniyle soruşturma makamları ve sorgu hakimliği hakkında HSK tarafından idari veya adli bir işlem başlatılmış mıdır?
  6. Aynı şekilde gerek “işkence sonucu ölüme neden olma suçundan yürütülen soruşturmada” gerekse de “yağma suçundan” yürütülen soruşturma kapsamında “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” verilmesi konularında HSK tarafından idari veya adli soruşturma başlatılmış mıdır?

Steinmeier’in Türkiye Ziyareti Hakkında Notlarım

TÜRKİYE – ALMANYA İLİŞKİLERİNDE GERÇEKLER VE FIRSATLAR İLE İLGİLİ AKLIMA GELENLER…..

Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier’in üç günlük Türkiye ziyareti bugün Ankara programı ile sona erdi. Almanya Cumhurbaşkanlığı tarafından seyahat öncesi ziyaretin sebebi, diplomatik ilişkilerin kurulmasının 100. yıl dönümünün kutlanması, bu vesileyle iki ülke arasındaki yakın bağların ve özellikle Almanya’daki milyonlarca insanımızın yaşam öykülerinin ve başarılarının onurlandırılması olarak duyurulmuştu.

Anlaşılan o ki mevcut şartlar itibarıyla bu çerçevelendirme ile kamuoyu da abartılı beklentilere sokulmak istenmedi.

Netice itibarıyla 10 yılın ardından bir Alman Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye seyahati, ikili ilişkilerdeki son yıllarda yaşanan türbülanslar sonrası gayet serinkanlı ve olumlu geçti diyebiliriz. Steinmeier en son Dışişleri Bakanı olarak 2016’da darbe teşebbüsü sonrasında Türkiye’ye çok hararetli ve gergin bir ortama gelmişti. Sonraki süreçte ikili ilişkilerde dramatik olaylar yaşandı. Karşılıklı olarak ortaya konulan duygusal tepkiler iki tarafı da çok yordu. Bugün gelinen noktada Türkiye-Almanya ilişkileri potansiyelinin çok çok gerisinde yol alıyor olsa bile iki tarafın da adeta ‘yapacak bir şey yok’ tutumunda olduğu bir gerçek. Türkiye-Almanya ilişkilerinin diplerde seyretmesi bir kader gibi algılansa da mevcut potansiyelin bu olmadığı tartışılmaz bir gerçek.

Potansiyel diyorum çünkü iki ülke arasında her alanda olağanüstü fırsatlar mevcut. Bir tarafta eşsiz bir bağ olarak milyonlarca insanın diğer ülke ile ile doğrudan çok yoğun ilişkisi var. Sadece Almanya’da yerleşik olan 3 milyondan fazla vatandaşımız değil, aynı zamanda Türkiye’ye dönmüş olsalar bile Almanya ile yoğun ilişkileri devam eden sayısız insan var. Zaten Steinmeier’in heyetine aldığı birçok kişi dahil, göçmen hikayesi olan meclis başkan vekili, bakan, milletvekilleri, belediye başkanları, koronavirüs aşısını üretenler de dahil olmak üzere çok başarılı şirket sahipleri, Alman Milli Takımı’nın kaptanı, sanatçılar ve yazarlar da bu potansiyeli ortaya koyuyor. Diğer tarafta Almanya 55 milyar avroluk bir hacim ile Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı; sadece uluslararası kurumlar içinde Avrupa Konseyi, NATO, G20 derken çok yoğun iş birliği zeminlerini saymakla bitmez… Bunların yanında Almanya/Fransa ve Almanya/Polonya ilişkilerinde geliştirilen insan köprüleri, kardeş şehirler, gençlik programları, eğitim ve kültür alanında tahkim edilmiş güçlü kurumsal bağlar Türkiye ile de rahatlıkla geliştirilebilecekken bizim durumumuz bu örneklerin çok çok gerisinde.

Özetle çok büyük potansiyele rağmen aslında mevcut zorluklar/çıkmazlar sebebiyle karşılıklı olarak beklentiler minimuma indirilmiş vaziyette. O sebeple de bu ziyaret gayet hesaplı tutulmuş, siyasi temaslar milyonlarca vatandaşımızın göç hikayesinin başladığı İstanbul Sirkeci Garı’nda başlatılarak Gaziantep durağı ile sivil toplum ve sosyal temaslarla orantılanmaya çalışılmış.

Türkiye’de hukuk devletinin can çekişiyor olması, AİHM kararlarını bırakalım içerde Anayasa Mahkememizin kararlarının bile uygulanmaması ve demokratik değerlerden ciddi manada uzaklaşılması, Türkiye için her alanda bir engel ortaya koyarken Türkiye-Almanya ilişkilerinde de bu ciddi manada hissediliyor. Çok yoğun bir biçimde artması gerekirken son yıllarda doğrudan yatırımların kesilmesi de Türkiye’nin bu kötü gidişatının sonucu. Sadece 2023 yılında 65 bin vatandaşımızın Almanya’ya iltica etmesi de, 2500 Türk doktorun Almanya’ya göç etmesi de, gençlerimizin yarısından fazlasının Türkiye yerine Almanya’da yaşamak istemesi de bu kötü gidişatın sonuçları.

Yani Almanya aslında Türkiye’de olan biteni çok yoğun bir biçimde hissediyor. Ayrıca izahata gerek olmadığı gibi tersini dinlemelerine gerek de yok.

Diğer tarafta Almanya’da aşırı sağın yükselişi, kurumsal ırkçılıkla mücadelede yetersizlik (bizdeki durum çok daha beter olduğu için Almanya’ya söyleyecek sözümüz de çok zayıf ve dolayısıyla ülkede hukuk olmayınca dışardaki hukuk savunusunu da fazla ciddiye alan olmuyor.) ve özellikle son aylarda Gazze’de on binlerce insan katledilirken ve insanlığa karşı suçlar işlenirken Almanya hükümetinin adeta sınırsız İsrail dayanışması göstermesi ve İsrail kabinesindeki aşırı sağ ve ırkçı söylemlere karşı duyarsız kalması Almanya’nın kendi iddialarıyla çelişir bir durum. Almanya’nın Gazze politikası, ülkenin adalet konusundaki utanç karnesine girdi bile.

Bugün iki Cumhurbaşkanı’nın basın toplantısında bu manzara aslında özetlenmiş oldu. Onlar konuşurken de benim aklıma değerlendirilemeyen bu fırsatlar ve gerçekler geldi.

Netice olarak her alanda çok büyük potansiyel heba ediliyor ve Türkiye-Almanya ilişkileri zoraki evlilik düzeyinde yürüyor.

Anayasa Mahkemesi’nin 62. Kuruluş Yıl Dönümü Hk. Basın Açıklaması

ANAYASA MAHKEMESİ 62. KURULUŞ YIL DÖNÜMÜNÜ KUTLUYOR

Yeneroğlu: “Anayasa Mahkemesi’nin görevini layıkıyla yerine getirebilmesi için iktidarın Mahkeme üzerindeki baskısının son bulması şarttır”

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşunun 62’inci yıl dönümünü kutladı. Yeneroğlu yayınladığı mesajda, “Sn. Kadir Özkaya döneminin; Anayasa’nın üstünlüğünün esas alındığı ve hukuk devleti ilkelerinin amasız ve çekincesiz uygulandığı bir dönem olması temennilerimi ifade ederek Mahkeme’nin kuruluş yıl dönümünü tebrik ederim.” dedi.

‘AYM hak ve özgürlüklerin en önemli güvencesidir’

Yeneroğlu, “Geçmişten günümüze birçok tartışmalı karara imza atan Anayasa Mahkemesi, her şeye rağmen gümümüzde yasama, yürütme ve yargı organlarının hukukun sınırları içinde kalması çabasıyla anayasanın üstünlüğünün ve temel hak ve özgürlüklerin en önemli güvencesidir.” ifadelerine yer verdi.

Anayasa Mahkemesi’nin icra ettiği görev son derece hayatidir’

Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının 2010 yılında tanındığını hatırlatan Yeneroğlu, şunları söyledi:

“23 Eylül 2012 ile 31 Aralık 2023 tarihleri arasında Yüksek Mahkeme, 1815 norm denetimi davasını; 484 bin 711 de bireysel başvuruyu karara bağladı. Bu istatistik, başlı başına Mahkeme’nin işlevini ve önemini ortaya koyuyor. Bireysel başvurulara yakından bakınca, 11 yılda 72 bin 560 başvuruda en az bir hakkın ihlal edildiğine karar verildiğini görüyoruz. Dolayısıyla Mahkeme’nin icra ettiği görev son derece hayatidir.”

‘Türkiye adalete ekmek gibi su gibi muhtaç’

Anayasa Mahkemesi’nin iş yükünün 47 ülkeden başvuru alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden daha fazla olduğunu ve sistematik hak ihlallerinin son bulması gerektiğini vurgulayan Yeneroğlu şöyle devam etti:

“2023 yılı sonu itibariyle AİHM’de sonuçlandırılmayı bekleyen başvuru sayısı yaklaşık 68 binken ülkemizde Anayasa Mahkemesi’nde bekleyen başvuru sayısı yaklaşık 95 bindir. Yani Türkiye’de günde ortalama 300’den fazla insan Anayasa Mahkemesi’ne başvurarak adalet aramaktadır.”

Bir ülkede AYM’ye ne kadar çok sayıda bireysel başvuru yapılırsa, o ülkede insan hakları karnesi o kadar zayıftır. Ne yazık ki, Türkiye o ülkelerin en başında gelmektedir. Vatandaşlarımız adalete ekmek gibi muhtaç durumdadır. Adil yargılanmanın, ifade özgürlüğünün, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali, insanların kötü muameleye hatta işkenceye maruz kalması ülkemizin kanayan yaralarındandır.”

‘Milletimizin kazanımlarını korumak hepimizin ortak sorumluluğudur’

Önümüzdeki günlerde 9. Yargı Paketi ile Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerinin kısıtlanmak istendiğine değinen Yeneroğlu, bu durumun hiçbir şartta kabul edilemeyeceğini ve milletimizin referandumla elde ettiği kazanımların yok sayılamayacağını ifade etti.

Yeneroğlu’nun açıklaması şu şekilde:

“Anayasa’nın üstünlüğü ve Anayasa Mahkemesi kararları herkes için bağlayıcıdır. Anayasayı ihlal eden ve onu yok sayan her anlayış hukuku ve demokrasiyi de yok eder. Bugün gelinen noktada Yüksek Mahkeme, ihlal kararlarına yönelik baskılarla karşı karşıyadır. Bireysel başvuru yetkilerinin kısıtlanması tehdidiyle sürekli gündemde tutulmakta, Mahkeme ve üyeler açıkça hedef gösterilmektedir.

Elbette Anayasa Mahkemesi kararları tartışılmaz değildir, fakat; bir hukuk devletinde mahkemenin kararlarının kesinliğinin ve bağlayıcılığının sorgulanması mümkün değildir. Ancak ülkemizde ne yazık ki Anayasa Mahkemesi’nin kararları yok sayılmaktadır. Bunun en son örneği, Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verilen karar ve sonrasında yaşanan hukuksuzluk sarmalıdır. Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama yetkisinin şartları ilgili kanunlarda açıkça düzenlenmiştir. Hiçbir mahkeme bu yetkinin dışına çıkamaz. Bunun aksini uygulamaya kalkan ister yargı isterse yasama veya yürütme organı mensubu olsun, en başta kendi meşruiyetininin dayanağı olan Anayasa’ya sadakat yükümlülüğünü yerine getirmemiş olur.”

‘Bireysel başvuru hakkı küçümsenemez’

“Bireysel başvuru hakkı ile birlikte AYM, yasama ve yürütmenin yanında yargı organlarının kararlarını da temel hak ve özgürlükler açısından denetleyerek özünde Anayasa’nın üstünlüğü ilkesini güvence altına almaktadır. Bu yetkiyi küçümsemek Anayasa Mahkemesi üyelerini değil, vatandaşlarımızın haklarını küçümsemek, anayasal devleti hedef almaktır. Vatandaşın hakkına ve hukukuna sahip çıkma iddiasında olan herkes Anayasa’ya dolayısıyla da Anayasa Mahkemesi kararlarına uymakla mükelleftir.

Mevcut durumda bireysel başvurularda hak ihlâli tespit edilmesi halinde ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için etkili tedbirler alınmaktadır. Örneğin özgürlük ve güvenlik hakkı ihlal edilen yani, haksız yere tutuklanan, mahkûm edilen kişiler bu sayede özgürlüklerine kavuşabilmektedir. Maalesef yargıyı güdümünde tutmak isteyen iktidar, Anayasa Mahkeme’sinin kararları ile bağlı kalmak istemiyor.

Şayet AYM’nin yetkileri gerçekten kısıtlanırsa, ülkemiz insan hakları alanında daha fazla geriye gidecektir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru AİHM bakımından tüketilmesi gereken iç hukuk yolu olmaktan çıkabilir ve vatandaşlarımızın AYM’ye başvurmadan doğrudan AİHM’e başvurması gibi sonuçlar doğabilir. Bu oldukça endişe vericidir. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin 62 yıllık tecrübesi yok sayılacak ve Mahkeme adeta ‘tabela kurul’ haline gelecektir. Ayrıca vatandaşlarımızın hak arama süreci de çok daha uzun sürecektir.”

‘Sn. Zühtü Arslan’a teşekkürlerimi iletiyor, Sn. Kadir Özkaya’ya da yeni görevinde başarılar diliyorum’

Son olarak Cuma günü Zühtü Arslan’dan başkanlık dörevini devralan Kadir Özkaya’ya tebriklerini ileten Yeneroğlu, “Ülkemizde yargının en üst merciinde başkanlık görevini yürütecek olan Sn. Kadir Özkaya döneminin; Anayasa’nın üstünlüğünün esas alındığı ve hukuk devleti ilkelerinin amasız ve çekincesiz uygulandığı, Mahkeme kararlarının bağlayıcılığının kabul edildiği, Mahkeme’nin temel hak ve özgürlüklerin korunmasında hak eksenli yaklaşımını artırarak sürdürdüğü bir dönem olmasını diliyorum.

Ülkemizin içinden geçtiği zor zamanlarda elinden geldiğince adaleti, kuvvetler ayrılığını ve Anayasa’nın üstünlüğünü savunan, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği önemli kararlarda imzası olan ve her türlü hakaret ve baskıya rağmen hak eksenli tutumunu koruyan Sn. Zühtü Arslan’a da teşekkürlerimi iletiyorum.” dedi.

İsrail ile Ticareti Kes Protestocularına Yönelik Gözaltılar Hk. Soru Önergesi – İçişleri Bakanlığına

07 Nisan 2024 Pazar günü, İstanbul Taksim Meydanında, İsrail ile ticaretin kesilmesi amacıyla “Filistin İçin Bin Genç Platformu” tarafından protesto gösterisi düzenlenmiştir. Bu protesto esnasında kolluğun oldukça sert müdahalesi olmuş, bazı kadın protestocular kolluk tarafından darp edilmiş, darp sırasında başörtüleri açılan kadınların ters kelepçelenerek otobüse bindirilmeleri sonrasında da başörtülerini düzeltmelerine izin verilmemiştir. Hukuka uygun olarak eylemde bulunan kişilere orantısız güç uygulanmıştır.

Hukuka aykırı olmayan bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün, kolluk tarafından yasaya ve Anayasa’ya aykırı olacak bir şekilde bastırılması ve orantısız güç kullanılması vatandaşlar tarafından kayda alınmış ve bu görüntüler sosyal medyada yayınlanarak kamuoyuna yansımıştır.

İstanbul Valisi Davut Gül ise basına yaptığı açıklamada söz konusu barışçıl eylemler ve yasaya uygun protesto gösterileri “farklı şer odaklarının ittifakı” ve “beşinci kol faaliyetleri” olarak nitelendirmiştir.

Öte yandan Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu Cihan Tüzün, Songül Korkmaz vd. ve Mahmut Konuk emsal kararlarında Anayasa’nın sözüne ve ruhuna aykırı olarak toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izne bağlandığına ve bu durumun Anayasanın 13. ve 34. maddelerine aykırı olduğuna hükmetmiştir.

Bu bağlamda;

  1. Kolluk tarafından kaç kişi gözaltına alınmıştır? Gözaltına alınan kaç kişiye ters kelepçe takılmıştır? Kolluk tarafından hangi gerekçe ile gözaltı işlemi yapılmıştır?
  2. Protesto gösterisi yapanlara uygulanan sert müdahalede, protesto gösterisi yapanları darp eden kolluk görevlilerinin tümü tespit edilmiş midir? Bu görevliler açığa alınmış mıdır? Bu kolluk görevlileri hakkında idari ve adli işlem yapılmış mıdır?
  3. İstanbul Valisi Davut Gül’ün, silahsız ve saldırısız protesto gösterilerini “beşinci kol faaliyeti” olarak adlandırmasının hukuki bir dayanağı var mıdır?
  4. 2021 yılında ilan edilen İnsan Hakları Eylem Planı’na dayanarak toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının güçlendirilmesi hedefi kapsamında Bakanlığınız tarafından hangi çalışmalar yapılmaktadır?
  5. Anayasa Mahkemesi’nin kararı da dikkate alınarak bildirim sistemi kapsamındaki düzenlemelerin “izin” anlamına gelecek şekilde geniş yorumlanmasını engellemek amacıyla hangi yasal ve yapısal değişikliklerin yapılması planlanmaktadır?
  6. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının demokratik işlevi ve etkisi de dikkate alınarak, idari makamların toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yeri, güzergâhı ve zamanını belirleme yetkilerini keyfi şekilde kullanmalarını engellemek amacıyla hangi tedbirlerin alınması planlanmaktadır?

5 Nisan Avukatlar Günü Hk. Basın Açıklaması

DEVA Partili Yeneroğlu, 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutladı: “Avukatların sorunları gün geçtikçe artmaktadır”

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, 5 Nisan Avukatlar Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, avukatların mesleki ve ekonomik sorunlarının; maruz kaldıkları itibarsızlaştırma çabalarının farkında olduklarını belirtti. Açıklamasında avukatların yaşadığı problemlere de değinen Yeneroğlu, Sağlıklı bir savunma yapısının kurulması, yargının en önemli ihtiyaçlarından biridir. Savunmanın temsilcisi olan avukatlar yalnız bırakılmamalı, sorunlarına dikkatli bir şekilde yaklaşılmalı ve çözümler getirilmelidir.” ifadelerini kullandı.

Birlikte mücadele mesajı veren Yeneroğlu’nun açıklaması şöyle:

“Birçok zorluk altında adaletin tecellisi için ter döken avukatlarımızın Avukatlar Günü’nü kutluyorum”

“Bir hukukçu ve partimizin Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı olarak, Meclis çatısı altında her daim avukatlarımızın yanında olduğumuzu vurgulayarak, mesleki ve ekonomik birçok zorluk altında onuruyla, bilgisiyle ve emeğiyle adaletin tecellisi için ter döken tüm avukatlarımızın Avukatlar Gününü kutluyorum.”

“Vatandaşlarımızın adalet çığlığına ses olan avukatlarımızın önemi çok büyüktür”

Yargı bağımsızlığının ve kuvvetler ayrılığının ciddi biçimde zedelenmesi nedeniyle bugün ülkemizin çok ciddi bir demokrasi ve hukuk devleti krizi yaşadığını belirten Yeneroğlu, “Temel hakların yok sayılmasının ve Anayasa’nın araçsallaştırılmasının bedelini hepimiz ödüyoruz. Böyle bir dönemde, demokratik bir hukuk devleti için mücadele etme sorumluluğu hukukçular olarak en çok bizlere düşmektedir. Bu nedenle, vatandaşlarımızın adalet çığlığına ses olan, adalete erişim ve insan haklarının korunması görevlerini layığıyla icra eden avukatlarımızın önemi çok büyüktür.” dedi.

“Hukuk devleti ve demokrasi krizi avukatları da olumsuz etkilemektedir”

“Bugün, savunma görevini yerine getirirken bağımsız ve tarafsız bir konumda olan avukatlar, pek çok sorun ile karşı karşıyadır. Ülkemizin yıllardır içinde olduğu ve çözülemeyen hukuk devleti ve demokrasi krizi avukatları da olumsuz etkilemektedir. Aynı zamanda izlenen yanlış politikalar sonucu da avukatların sorunları giderek artmakta, avukatlık mesleği ciddi bir itibarsızlaştırma ile karşı karşıyadır.”

Adaleti tesis etmek ve savunmakla görevli hukukçuların, nitelikli bir hukuk eğitimi alması şarttır

“Öncelikle, hukuk fakültesi sayısının ve kontenjanlarının her geçen sene artması avukatlık mesleğinin niteliğinin düşmesine sebep olmaktadır. Adaleti tesis etmek ve savunmakla görevli hukukçuların, kendilerinden beklenen bu misyonu gereği gibi yerine getirebilmeleri için nitelikli bir hukuk eğitimi şarttır. Geniş kapsamlı bir hukuk eğitim reformunun yanında hukuk fakültelerinin sayısı ile öğrenci kontenjanının fazlalığı ve öğretim üyesi sayısının yetersizliği gibi niceliğe dair eksiklikler derhal giderilmelidir.”

“Genç avukatlarımız adalette, ekonomide ve eğitimde yaşanan sorunların altında ezilmektedir”

“Avukatların en büyük sorunlarından birisi ise ekonomik sorunlardır. Genç avukatlarımız adalette, ekonomide ve eğitimde yaşanan sorunlarının altında ezilmektedir. Bağımsız çalışan avukatlar, Bağ-Kur primini bile ödemekte zorlanmakta, günlük giderlerini dahi karşılayamamaktadır. Bağlı çalışan avukatlar ise asgari ücret civarında veya biraz üzerinde ücretlerle çalışmakta. Kariyerlerinin ilk 5 senesindeki avukatlara mesleki entegrasyonlarını sağlayabilmeleri adına adli yardım ve CMK hizmetleri karşılığı ödenecek ücretlerin ciddi oranda arttırılması, bağlı çalışan avukatların da tavsiye edilen ücretlerden düşük tutarlara çalışmasının önüne geçilmelidir.”

Avukatlar, mesleğin onuru ile bağdaşır bir hayat yaşayamamaktadır

Avukatların, mesleğin onuru ile bağdaşır hayat yaşayamamakta olduklarını belirten Yeneroğlu: “Avukatlık Asgari Ücret Tarifelerinin, yüksek enflasyon karşısında erimemesi için yıl içerisinde enflasyondaki yükselmeye karşılık yeni tedbirler alınmalı, beraat eden sanık lehine hükmedilen vekâlet ücretlerinin ödemelerinin düzenli ve belirli bir süre içerisinde yapılması sağlanmalı ayrıca adli yardım ve CMK kapsamında verilen tüm avukatlık hizmetlerinde kamusal yön dikkate alınarak KDV kaldırılmalı yahut da yüzde 1 olarak belirlenmelidir.” dedi.

“Avukatlara karşı gerçekleştirilen şiddet olayları da çözülemeyen bir diğer sorundur”

“Derinleşen ekonomik krizle uğraşmaya çalışan avukatlarımız bir de üstüne haciz mahallerinde vatandaşların saldırıları, kolluğun orantısız tavrı ve bağımsızlığını kaybeden yargının direnciyle karşılaşmaktadır.”

İktidar paket paket yargı reformu yapmasına rağmen tüm bu sorunlara çözüm üretmemektedir”

“Bu sorunların yanında, avukatların kişisel verilerle ilgili olarak yaşadığı sıkıntılar, kamu avukatlarının özlük, statü ve çalışma koşulları, avukatların emeklilik sorunları gibi belli başlı sorunların halen daha çözüme kavuşturulmadığı da aşikardır. İktidar paket paket yargı reformu yapmasına rağmen tüm bu derinleşen sorunlara çözüm üretmemektedir.”

“Türkiye’de yargının en büyük ihtiyacı tarafsızlık ve bağımsızlıktır”

TBMM’ye önümüzdeki günlerde yeni bir yargı paketinin geleceğinden bahseden Yeneroğlu, bu pakette avukatların sorunlarına yer verilmesini ümit ettiğini belirtirken “Türkiye’de yargının en büyük ihtiyacı tarafsızlık ve bağımsızlıktır. Aynı şekilde hukukçular yetiştiren hukuk fakültelerinin de en büyük ihtiyacı özerk ve nitelikli bir eğitim sistemidir. Türkiye’de yargı siyasi bir araç olmaktan kurtulmadıkça bu gelişmelerin ve reformların bir öneminin olmayacağı açıktır.” dedi.

“Çözüm için sistemin yeniden inşası gerekir”

“Tüm bu çözüm önerilerinin başında demokratik hukuk devletinin asgari gerekliliklerinin yani kurumların çalıştığı, hukukun üstünlüğüne riayet edildiği, temel haklara saygı duyulduğu ve herkese eşit muamelede bulunulduğu bir sistemin yeniden inşa edilmesi zorunluluğu gelmektedir.”

5 Nisan Avukatlar Günü Hk. Videolu Açıklama

Bugün 5 Nisan Avukatlar Günü.

Öncelikle; mesleki ve ekonomik birçok zorluk altında mesleklerini icra etmeye çalışan tüm avukatların, Avukatlar Gününü kutluyorum.

Yargı bağımsızlığının ve kuvvetler ayrılığının ciddi biçimde zedelenmesi nedeniyle bugün ülkemiz, çok ciddi bir demokrasi ve hukuk devleti krizi yaşamaktadır. Temel hakların yok sayılmasının ve Anayasa’nın araçsallaştırılmasının bedelini hepimiz ödüyoruz.

Biliyoruz ki, böyle bir dönemde demokratik bir hukuk devleti için mücadele etme sorumluluğu hukukçular olarak en çok bizlere düşmektedir.

Bu nedenle, vatandaşlarımızın adalet çığlığına ses olan, adalete erişim ve insan haklarının korunması görevlerini layığıyla icra eden avukatlarımızın önemi çok büyüktür.

Mesleklerini hakkıyla icra etmeye çalışan avukatlarımıza özellikle teşekkürlerimi sunuyorum.

Avukatların mesleki ve ekonomik sorunlarının; maruz kaldıkları itibarsızlaştırma çabalarının farkındayız.

Yargının kurucu unsuru olan avukatların, yargı bağımsızlığının iflas etmesi nedeniyle yaşadıkları sorunların yanında uzun yargılama süreleri, müdafilerin kolluk birimlerince adeta düşman olarak görülmeleri, haciz mahallerinde avukatların şiddete maruz kalmaları, duruşma tutanağına avukatların etki edememeleri gibi temel sorunlar sebebiyle tüm avukatlarımız muzdariptir.

Hem bir hukukçu hem de partimizin Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı olarak, Meclis çatısı altında her daim avukatlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim.

Avukatlar günü vesilesiyle buradan iktidara seslenmek istiyorum.

Yargının üç sac ayağından biri olan avukatlık mesleğine ilişkin güncel meselelere ve avukatlarımızın derinleşen ekonomik sorunlarına acilen çözüm bulunmalıdır.

Bunun için öncelikli olarak hukuk eğitimine ve hukuk fakültelerine nitelik ve kalite kazandırılmalı, avukatlık stajının niteliği artırılmalıdır. Herhangi bir sosyal güvencesi olmayan, alacağı ücretin tamamen yanında bulunduğu avukatın merhametine bırakıldığı genç avukatlar bu zor koşullar altında hukukun gereklerini yerine getirmeye çalışıyor.

Avukatlık stajının kağıt üstünde bir süreç olmaktan çıkarılıp uygun koşullar altında, maddi bir güvenceyle teorik ve pratik bir eğitimle beraber gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Genç avukatlarımıza kendi bünyesinden bir ödenek ayırarak staj sürecini sağlıklı bir şekilde bitirmelerini sağlanmalıdır.

Adalette, ekonomide ve eğitimde yaşanan sorunlarının altında ezilen genç avukatlarımız desteklenmelidir. Türkiye’de avukatlık mesleğini icra etmeye çalışan avukat sayısı 31 Aralık 2023 tarihi itibariyle Türkiye Barolar Birliğinin verilerine dayanarak 185.749’dur.  Mevcut avukatların yaklaşık %46’sı 0-5 yıl kıdeme sahiptir. Bu da mesleğin en zorlu aşamasındaki genç avukatların ekonomik ve mesleki sorunlarla daha fazla muhatap olduğunu ortaya koyuyor.

Bu nedenle mesleğinin ilk 5 senesindeki avukatlara mesleki entegrasyonlarını sağlayabilmeleri adına adli yardım ve CMK hizmetleri karşılığı ödenecek ücretlerin ciddi oranda arttırılması gerekmektedir. Bağlı çalışan avukatların da tavsiye edilen ücretlerden düşük tutarlara çalışmasının önüne yapılacak denetimlerle geçilmelidir.

CMK sistemi ne yazık ki üstlendiği misyonu gerçekleştirmekten çok uzaktır.

Zira CMK görevlendirmelerindeki düşük ücret tarifesi avukatların emeklerinin karşılığını alamayacakları bir boyuta ulaşmıştır. Bu nedenle CMK Ücret Yönetmeliğinin gerçek enflasyon oranlarında ve adil bir şekilde güncellenmesi gerekmektedir.

Avukatlarımızın diğer önemli bir sorunu, ekonomik kriz içerisinde yaşadıkları ciddi yoksulluğa acilen çözüm bulunması gerekliliğidir.

Avukatlar lütuf değil ekonomik kriz altında iktidardan hakkettiği desteği görmek istiyor.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifeleri için enflasyondaki yükselmeye karşılık yeni tedbir ve düzenlemeler yapılmalıdır.

Avukatların CMK, adli yardım hizmetleri karşılığında tanzim ettiği makbuzların ödemesi düzensiz bir şekilde yapılmaktadır. Bu hizmetlerin karşılığının ödenmesi için bir süre belirlenmelidir.

Beraat eden sanık lehine hükmedilen vekâlet ücretlerinin ödemelerinin düzenli ve belirli bir süre içerisinde yapılması sağlanmalıdır.

Mesleğe yeni başlayan avukatlar ve kıdemli avukatlar fark etmeksizin avukatlık hizmetlerinde alınan %18 KDV oranı, %8’e düşürülmelidir.

Adli yardım ve CMK kapsamında verilen tüm avukatlık hizmetlerinde kamusal yön dikkate alınarak KDV kaldırılmalı yahut da yüzde 1 olarak belirlenmelidir.

Avukatlara yönelik şiddet olaylarına karşı ivedi şekilde önlemler alınmalıdır.

Son olarak ise kamu avukatlarının özlük hakları iyileştirilmesi gerekmektedir.

TBMM’de önümüzdeki günlerde yeni bir yargı paketi gelecektir, umarım bu çözümlere bu pakette yer verilir.

Fakat bu değişiklikler yapılırken göz ardı edilmemesi gereken en temel husus, bu reformlar kadar hukukun ve hukukçuların ihtiyaçlarını doğru belirlemektir. Türkiye’de yargının en büyük ihtiyacı tarafsız ve bağımsızlıktır. Aynı şekilde hukukçular yetiştiren hukuk fakültelerinin de en büyük ihtiyacı özerk ve nitelikli bir eğitim sistemidir. Türkiye’de yargı siyasi bir araç olmaktan kurtulmadıkça bu gelişmelerin ve reformların bir öneminin olmayacağı açıktır.

Bu nedenle tüm bu çözüm önerilerinin başında demokratik hukuk devletinin asgari gerekliliklerinin yani kurumların çalıştığı, hukukun üstünlüğüne riayet edildiği, temel haklara saygı duyulduğu ve herkese eşit muamelede bulunulduğu bir sistemin yeniden inşa edilmesi zorunluluğu gelmektedir.

Bu vesileyle onuruyla, bilgisiyle ve emeğiyle adaletin tecellisi için ter döken tüm avukatlarımızın avukatlar gününü bir kez daha kutluyorum.

Taşımalı Seçmenler Hk. Soru Önergesi – Milli Savunma Bakanlığı’na

31.03.2024 tarihinde gerçekleştirilen yerel seçimler esnasında Doğu ve Güneydoğu’da birçok il ve ilçede asker ve polislerden oluşan “taşımalı seçmen” haberleri kamuoyuna yansımıştır. Sosyal medya aracılığı ile kamuoyuna yansıyan kayıtlarda oluşan uzun kuyruklar ve bu kişilere karşı da halkın yoğun tepkisi olduğu da görülmektedir.

Kamuoyundaki iddialar arasında birçok seçim bölgesinde sandık seçmen listesinde kaydı olmayan kolluk güçlerinin, polis ve askerlerin, oy kullanmalarına izin verildiği belirtilmektedir. İddialar arasında; Batı ve İç Anadolu illerinde görev yapan asker ve polislerin oy oranlarının iktidar lehine artırılması amacıyla, Doğu ve Güneydoğu illerine taşındığı da yer almaktadır.

298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun kapsamında seçmen listesine kayıtlı olan ve olmayan vatandaşların oy kullanmalarına ilişkin hükümler de belirlenmiştir. Bu yasa çerçevesinde “Oy verme yetkisi” başlıklı 86. maddesi ile “Sandık seçmen listesinde kayıtlı olmayan seçmenlerin oy kullanması” başlıklı 94. maddesinde ayrıntıları ile izah edilmiştir.

Sosyal medya aracılığı ile kamuoyuna yansıyan görüntülerde “taşımalı olarak” oy kullanan askeri personel ile emniyet personelinin yukarıda ifade edilen yasa maddeleri kapsamında olmadığı, oy kullandırtma maksadıyla görevlendirilmesi usulünün seçme ve seçilme hakkına aykırı olduğu ve sandık seçmen listesinde kaydı olmayan kolluk güçlerinin oy kullandırtma maksadıyla belirli bölgelerde görevlendirilmesi talimatının Anayasa gereğince kanunsuz emir niteliğinde olduğu değerlendirilmektedir.

Bu kapsamda;

  1. “Taşımalı seçmen” olarak adlandırılan ve sosyal medyaya yansıyan görüntülerde göründüğü şekilde usule aykırı oy kullandığı değerlendirilen askeri personelin Doğu ve Güneydoğu’da görevlendirildiği iddiaları doğru mudur? Doğru ise bu personel hangi görev kapsamında hangi il ve ilçelere gönderilmiştir? Doğru ise bu talimatı kim vermiştir?
  2. askeri personel sayısı kaçtır?
  3. Bu personel oy kullanma işlemi dışında gittikleri yerlerde başka hangi görevleri ifa etmişlerdir?

Taşımalı Seçmenler Hk. Soru Önergesi – İçişleri Bakanlığı’na.

31.03.2024 tarihinde gerçekleştirilen yerel seçimler esnasında Doğu ve Güneydoğu’da birçok il ve ilçede asker ve polislerden oluşan “taşımalı seçmen” haberleri kamuoyuna yansımıştır. Sosyal medya aracılığı ile kamuoyuna yansıyan kayıtlarda oluşan uzun kuyruklar ve bu kişilere karşı da halkın yoğun tepkisi olduğu da görülmektedir.

Kamuoyundaki iddialar arasında birçok seçim bölgesinde sandık seçmen listesinde kaydı olmayan kolluk güçlerinin, polis ve askerlerin, oy kullanmalarına izin verildiği belirtilmektedir. İddialar arasında; Batı ve İç Anadolu illerinde görev yapan asker ve polislerin oy oranlarının iktidar lehine artırılması amacıyla, Doğu ve Güneydoğu illerine taşındığı da yer almaktadır.

298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun kapsamında seçmen listesine kayıtlı olan ve olmayan vatandaşların oy kullanmalarına ilişkin hükümler de belirlenmiştir. Bu yasa çerçevesinde “Oy verme yetkisi” başlıklı 86. maddesi ile “Sandık seçmen listesinde kayıtlı olmayan seçmenlerin oy kullanması” başlıklı 94. maddesinde ayrıntıları ile izah edilmiştir.

Sosyal medya aracılığı ile kamuoyuna yansıyan görüntülerde “taşımalı olarak” oy kullanan askeri personel ile emniyet personelinin yukarıda ifade edilen yasa maddeleri kapsamında olmadığı, oy kullandırtma maksadıyla görevlendirilmesi usulünün seçme ve seçilme hakkına aykırı olduğu ve sandık seçmen listesinde kaydı olmayan kolluk güçlerinin oy kullandırtma maksadıyla belirli bölgelerde görevlendirilmesi talimatının Anayasa gereğince kanunsuz emir niteliğinde olduğu değerlendirilmektedir.

Bu kapsamda;

  1. “Taşımalı seçmen” olarak adlandırılan ve sosyal medyaya yansıyan görüntülerde göründüğü şekilde usule aykırı oy kullandığı değerlendirilen emniyet personelinin Doğu ve Güneydoğu’da görevlendirildiği iddiaları doğru mudur? Doğru ise bu personel hangi görev kapsamında hangi il ve ilçelere gönderilmiştir? Doğru ise bu talimatı kim vermiştir?
  2. Sandık seçmen listesinde kaydı olmadığı halde resmi olarak görevlendirildiği için gittiği bölgede oy kullanan emniyet mensubu personel sayısı toplam kaçtır?
  3. Söz konusu kişiler seçmen listesinde kayıtlı mıdır? Kayıtlılarsa bu kişilerin kayıtlı olduğu hanelerdeki seçmen sayıları incelenmiş midir?
  4. Bu personel, oy kullanma işlemi dışında gittikleri yerlerde başka hangi görevleri ifa etmişlerdir?

Kamusal Nüfuz Sahibi Kişilere Yönelik Tedbirler Hk. Soru Önergesi

OECD’ye bağlı Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından 2021 yılında, Gri Liste’ye alınan Türkiye, yaklaşık üç yıldır bu listeden çıkmamıştır. Tarafınızdan basına yapılan açıklamalarda, Türkiye’nin kara para aklama ve terörün finansmanı konusundaki kriterleri karşıladığı, Haziran ayında yapılacak yerinde denetimle Gri Liste’den çıkış sürecinin tamamlanacağı ifadeleri yer almıştır.

Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), 2022 yılının sonunda, tarafınızın belirttiği kriterler çerçevesinde yer alan, “Kamusal Nüfuz Sahibi Kişiler” hakkında yükümlüler tarafından uygulanması gereken sıkılaştırılmış tedbirlere dair bir tebliğ çıkarmıştır. Bu tebliğde kamusal nüfuz sahibi kişilerle veya bunların eşleri, birinci derecede akrabaları ya da yakınları ile tesis edilen iş ilişkilerinde ve gerçekleştirilen işlemlerde birtakım özel tedbirlerin alınacağı belirtilmiştir.

Bunun yanında, tebliğe göre, kamusal nüfuz sahibi kişilerin görevden ayrılmaları ya da bu nitelikleri kaybetmeleri durumunda söz konusu tedbirlerin en az bir yıl daha devam edeceği ifade edilmiştir.

Aynı zamanda, kamu gücünü elinde bulunduran kişiler ile bunların eşleri, birinci dereceden akrabaları ya da yakınlarının malvarlıkları, para-banka durumlarının izlenmesi de bu düzenlemenin gereklerinden biridir. Bu düzenleme çerçevesinde kamuoyuna yansımış bir soruşturmaya ya da dosyaya rastlanmamıştır.

Son olarak bir açıklamanızda, Türkiye’nin gri listede yer alması nedeniyle sermaye akışının gayrisafi hasılanın belli bir oranı kadar azaldığı ve sendikasyon kredilerinde maliyet artışı gibi bazı olumsuz etkilerin olduğu ifadeleri yer almaktadır.

Bu bağlamda;

  1. MASAK’ın bu tebliğinin yayımından bugüne kadar tebliğ kapsamındaki kuruluşlar tarafından “Kamusal Nüfuz Sahibi Kişiler”, onların ailesi ya da yakınlarına dair gerekli özel/sıkılaştırılmış tedbirler alınmış mıdır?
  2. Alınan bu tedbirler neticesinde herhangi bir şüpheli işlem tespit edilmiş midir?
  3. Bir tespit ya da tespitler söz konusuysa, kamusal nüfuz sahibi kişiler ya da onların yakınları hakkında kaç adet idari veya adli işlem yapılmıştır?
  4. Türkiye’nin gri listeye alınması sonucunda yaşanılan ekonomik zararlar hakkında bir etki analizi yapılmış mıdır? Sermaye akışında gayrisafi hasılanın yüzde kaçı oranında azalma olmuştur? Sendikasyon kredilerinde maliyet artışı ne kadardır?