AK Partinin Yurt Dışı Vatandaşlara İlişkin Seçim Vaatleri Hk. Basın Açıklaması

 ‘Ak Parti yurt dışındaki vatandaşlarımıza seçimden önce vaat veriyor, seçimden sonra ise cezalandırıyor’

DEVA Partili Yeneroğlu, AK Parti’nin yurt dışındaki vatandaşlara yönelik ciddiyetsizliğini eleştirdi. “Otomatik Bilgi Paylaşımında yaptığınız gibi mi vatandaşlarımızın sorunlarını çözeceksiniz” diyen Yeneroğlu, AK Parti yönetimine “Çifte vatandaşlığı desteklemek, askerlikte ödenen döviz miktarını artırmak mıdır?” sorusunu yöneltti. Yeneroğlu, DEVA Partisi’nin önümüzdeki günlerde Yurt Dışı Vatandaşlar Eylem Planı” açıklayacağını duyurdu.

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, AK Parti’nin 2023 seçim beyannamesinde yurt dışında yaşayan vatandaşlara yönelik vaatlerini değerlendirdi. Almanya’ya göç eden bir ailenin çocuğu olarak çalışmalarını uzun yıllar boyunca Almanya’da sürdürdükten sonra Türkiye’ye dönen Yeneroğlu, partisinin önümüzdeki günlerde “Yurt Dışı Vatandaşlar Eylem Planı” açıklayacağını duyurdu.

DEVA’dan seçimden önce bir eylem planı daha geliyor

Eylem planının tüm hazırlıklarının tamamlandığını söyleyen Yeneroğlu, “‘Yurt Dışı Vatandaşlar Eylem Planı’mızı önümüzdeki günlerde açıklayacağız. Türkiye’nin nasıl bir diaspora politikasına ihtiyacı olduğunu tüm boyutlarıyla ortaya koyacağız” dedi.

‘Eylem planımız yeni bir sayfa açacak’

Yeneroğlu, “Eylem planımız, kapsayıcılığı ile siyasi tarihimizde yurt dışında yerleşik vatandaşlarımıza yönelik yeni bir sayfa açacaktır. Eylem planımızı, mevcut politikaların eksiklerini bilerek ve özellikle yapısal dönüşümü önceleyerek yoğun bir çalışma ile hazırladık. Çalışmamız niteliği itibarıyla yine Türkiye’de bir ilk olacak. Hedefimiz diasporanın tüm renklerine saygı göstererek çoğulcu bir anlayışla anavatan ile olan bağları güçlendirmek, vatandaşlarımızı araçsallaştıran ve yaşadıkları ülkeler nezdinde sorunlara iten yaklaşımları sonlandırmak, hak ve menfaatlerini korumak, ekonomik ilişkileri geliştirmek ve beyin göçünü tersine çevirmektir. DEVA Partisi olarak, yurt dışında yerleşik olan tüm insanımızın sorunlarına deva olmak ve kazanımlarını artırmak için kararlı bir şekilde çalışıp her zaman yanlarında olacağız” ifadelerini kullandı.

‘Akıllarına seçim dönemlerinde geliyor, seçimden sonra da gidiyor’

Yeneroğlu, AK Parti’nin 2023 seçim beyannamesinde konuyla ilgili yer alan vaatleri şu sözlerle eleştirdi:

“Ak Parti’nin aklına yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız seçim öncesi vaatlerle, seçim sonrası ise cezalandırmalarla geliyor. Bunu görmek için 2014 yılından bu yana AK Parti’nin seçim beyannamelerine bakmamız yeterli. Ne yazık ki seçim beyannamelerinde ve 2015 ve sonrası hükümet programlarında verilen sözlerin büyük bölümü tutulmadı, atılan bazı adımlar da sonradan tekrar iptal edildi ve seçmen adeta cezalandırıldı. Şimdi de önceki dönemlerdeki tutulmayan vaatlere bakıp kopyala yapıştır yöntemi izlediklerini anlıyoruz. Tutulmayan sözlerin 2023 Seçim Beyannamesi’ne eklenmesi, ciddi bir güven problemine yol açıyor.”

‘AK Parti, diasporamızı araçsallaştırıyor’

“AK Parti’nin yurtdışı vatandaşlarımızın gerçekliğinden uzak politikaları ve Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşmasıyla birlikte yurt dışındaki vatandaşlarımız için de ciddi bir yük olmuş, vatandaşlarımız yaşadıkları ülkelerde iktidarın otoriter politikalarıyla özdeşleştirilip daha fazla dışlanmalara maruz kalmıştır. İktidar bir taraftan içerdeki temel toplumsal sorunları büyütürken diğer taraftan yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza fayda sağlayamaz. Bunun dışında diaspora ile ilgili çalışmaların rasyonel bir zeminde, ilgili ülkelerin desteği alınarak ve toplumu ayrıştırmadan yapılması gerekiyor. Oysa iktidar tam tersini ortaya koyarak Türkiye’de yürütülen ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı ve dışlayıcı politika ve uygulamaları yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız arasında da yaymakta hiçbir sorun görmüyor. AK Parti, 2023’te de diasporamızı araçsallaştırıyor.”

‘Çifte vatandaşlığı desteklemek, askerlikte ödenen döviz miktarını artırmak mıdır?’

“Beyannamede çifte vatandaşlık hakkını destekleyeceklerini ifade ediyorlar. Fakat akıl var, mantık var. Çifte vatandaşlık hakkını desteklemek, dövizle askerlikte ödenen döviz miktarını artırmak mıdır? Madem çifte vatandaşlığı destekliyordunuz, soruyorum, gençlerin Türk vatandaşlığından çıkışını tüm ikazlarımıza rağmen niçin hızlandırdınız?”

‘Dövizle askerliği 1000 avroya kadar düşürmüştük’

“Biz, dövizle askerliği büyük uğraşlarımız sonucunda 2016 yılında 1000 avroya kadar düşürmüştük. Madem çifte vatandaşlığı destekliyordunuz, niçin bunu önce 2000 avroya, 2019 yılında da 5 bin 260 avroya çıkardınız? Bunun gençlerin vatandaşlıktan çıkmasına neden olduğunu bilmiyor musunuz?”

‘Otomatik Bilgi Paylaşımında kasıtlı yanlışlarla vatandaşlarımızı mağdur ederek mi onları destekliyorsunuz?’

“İktidar lafa gelince yurt dışındaki vatandaşlarımızın yanındayız derken sadece otomatik bilgi paylaşımındaki yanlış uygulamalarıyla son yıllarda yüz binlerce vatandaşımızı mağdur etmiştir. Sağlıklı bilgilendirmeden kaçınan saydam devlet sorumluluğuna aykırı olarak yurt dışındaki işçileri ve emekçileri cezai müeyyidelerle karşı karşıya bırakmıştır. Israrlı taleplerimize rağmen hazırlık süreci işletmeden ve bilgilendirmeler yapmadan insanları oldu bitti ile karşı karşıya bırakan hükümet aynı zamanda vatandaşlarımızın Türkiye’deki hesaplarından yüksek miktarda döviz birikimlerini çekmelerine ve hesaplarını kapatmalarına da sebep olmuştur.”

‘Aradan geçen zamanda hiçbir çalışma yapılmamış’

“Diasporamıza hizmet sunan kamu kurumları arasında ciddi koordinasyonsuzluk olduğunu biliyoruz. AK Parti’nin daha önce bu durumun çözümüne ilişkin vaatleri olduğunu da biliyoruz. Aradan geçen zamanda hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bu da son seçim beyannamesinde itiraf edilmiş.”

‘Vatandaşlarımızın sorunları alt komisyona havale edilemez’

“AK Parti, TBMM bünyesinde Dışişleri Komisyonu altında Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Alt Komisyonu kurdu. Oysa vatandaşlarımızın sorunları alt komisyona havale edilemez. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın meseleleri, TBMM’nin önemli gündemlerinden olmak zorundadır. Bunun yolu, TBMM bünyesinde kalıcı bir ihtisas komisyonu kurmaktır. Daimî üst ihtisas komisyonu olarak Yurtdışı Türkler veya Göç ve Diaspora Komisyonu kurmaktır. Bu konudaki taleplerimiz ciddiye alınmamakta, yıllardır geçiştirilmektedir. Başta anayasal düzenlemenin yanında yapısal dönüşüm olmaksızın noktasal iyileştirmelerle yurt dışındaki vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına kalıcı cevap verilemez.”

‘Diaspora alanını rant kapısı haline getirmek izaha muhtaç bir durum’

“Sonuç olarak, AK Parti’nin diasporamıza yönelik kısa vadeli, popülist, ayrıştırıcı, dışlayıcı bir dil kullandığını görüyoruz. Kamu kurumlarına da yansıyan bu dil, diasporamızın kamu kurumlarına olan güvenini zedeliyor. Üstelik liyakatsiz atamalarla diaspora alanını birilerine rant kapısı haline getirmek hakikaten izaha muhtaç bir durum.”

AK Parti Seçim Beyannamesi Hk. Basın Açıklaması

‘İktidarda olduklarını unutmuş olmalılar’

DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün (11 Nisan) açıkladığı AK Parti 2023 Seçim Beyannamesi’nde yer alan vaatlere ilişkin yaptığı açıklamada iktidara, “Bu zamana kadar niye yapmadınız? Saf olsaydık, hatanızdan ders çıkardığınıza inanırdık” sözleriyle yüklendi. Yeneroğlu şunları söyledi:

‘AK Parti’de tuhaf bir mekanizma gelişti’

“AK Parti’de tuhaf bir mekanizma gelişti. Sorumluluklarının bazılarını seçim döneminde hatırlıyorlar. Sonra da bunları vaat diye bir araya getirip Seçim Beyannamesi yazıyorlar. Oysa sorun; AK Parti yönetimindeki arkadaşlarımızın adalet bilincinden çok uzaklaşmış olmasıdır. Bu durumda istedikleri kadar vaatte bulunsunlar, hiçbir işe yaramaz. Daha iki sene önce açıkladıkları İnsan Hakları Eylem Planı’nı gördük. Vaatlerin üçte ikisi bile yerine getirilmedi.”

‘Bu zamana kadar niye yapmadın?’

“5 yılda bir seçime gidiyoruz. Diyelim ki aradan 4 yıl 10 ay geçiyor. Son 2 ay kala, ‘4 yıl 10 ayda yaptıklarımın tam tersini yapacağım’ diyerek oy istiyorlar. Bu zamana kadar niye yapmadınız? Saf olsaydık, hatanızdan ders çıkardığınıza inanırdık. Bu vaatler ciddiyetsizliktir. Sorunu ortaya çıkaranlar çözümün mimarı olamazlar. Gören de Türkiye’yi değil de bir başka ülkeyi yönettiklerini sanacak. Gölge etmesinler, başka ihsan istemeyiz.”

“AK Parti, ‘Şayet iktidar olursam, parti kapatma zorlaşacak’ diyor”

“Bir başka ofsayt da parti kapatmayla ilgili. Cumhurbaşkanı ve ortağı bir siyasi partiyi kapattırmak için uğraşıyor. AK Parti de ‘Şayet iktidar olursam siyasi parti kapatma zorlaşacak’ diyor. Haberleri olsun, zaten iktidardalar. Ayrıca beyannamede, Kürtçe tiyatro oyunlarının sahnelenmesini mümkün hale getirdiklerini yazmışlar. Oysa daha geçen sene Mersin’de, Adana’da Kürtçe tiyatro oynanması yasaklandı.”

‘Mülakatlarla hakkına girdiği insanlardan özür dilemeli’

“Mülakatın kaldırılması talebimizi DEVA Partisi’nin eylem planlarında ve Millet İttifakı’nın ortak belgelerinde defalarca işledik. Kamuda mülakat nedeniyle hayallerinden ve hatta hayatlarından vazgeçen gençleri bir gün bile unutmadık. Sayın Cumhurbaşkanı mülakatı kaldırma vaadinde bulunuyorsa, önce mülakatla hakkına girdiği insanlardan özür dilemeli.”

‘Biz o kadar unutkan değiliz’

“AK Parti yönetimi, şayet iktidara gelirse AİHM ile iş birliklerini geliştireceklerini vaat ediyor. İktidarda olduklarını unutmuş olmalılar. Ama biz o kadar unutkan değiliz. Her fırsatta hukuku ayaklar altına alan uygulamaları hatırlıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı’nın AİHM’e yönelik ‘Tanımayız’ sözlerini, ‘Hukuk arkadan gelsin’ diyen bakanları, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayanları Bakan Yardımcısı yapanları, hakimleri AİHM kararlarına uymaması için baskı hatta tehdit edenleri unutmuyoruz.”

‘Vatandaşlarımız niye itibar etsin?’

“Mesela bundan sonra suç ve cezanın şahsiliğinin esas alınacağı söyleniyor. Demek ki bu zamana kadar insanlara akrabalarının eylemleri gerekçesiyle haksızlık yapılmış. Bu mağduriyetleri yaşayan binlerce vatandaşımız bugün bu beyannameye niye itibar etsin?”

‘İfade özgürlüğü vaadi evlere şenlik’

“İfade özgürlüğünde yeni dönem açacağı vaadi de evlere şenlik. Yıkılan evinin önünde röportaj veren depremzedenin dahi hapse girmekten korktuğu bir dönemde bu vaatler insanlarla açık açık dalga geçmektir.”

‘Servet Turgut’un ahı var’

“Beyannamede göze çarpan bir diğer başlık, işkenceye sıfır tolerans… Van’da helikopterden atılan Servet Turgut’un ağır işkence ile öldürülmesinin sorgulanmasına bile müsaade edilmedi. Bu iktidarın üstünde Servet Turgut’un ahı var.”

‘Adalet varsa ekonomi de iyidir’

“Bir ülkede hukuk ne kadar korunuyorsa o ülkede o kadar refah vardır. Adalet varsa ekonomi de iyidir. Ancak bu halde vatandaş huzur içinde yaşayabilir, ocağında yemek kaynatabilir, çocuğuna mama alabilir, kredilere muhtaç olmadan yaşamını sürdürebilir. Bugün ne hukukun ne adaletin ne de refahın esamisinin okunmadığı ülkemiz işte bu nedenle, önemli bir yol ayrımındadır. Önümüzdeki seçimlerde bizi iki tane seçenek beklemektedir. Ya hukukun üstün olduğu bir sistemi hep birlikte inşa edeceğiz ya da tek bir kişiye bağlı ve bizi yoksulluğa mahkum eden hukuk tanımaz zihniyete mahkum olacağız. Daha adil bir Türkiye’yi hep birlikte inşa etmek umudunu taşıyoruz. Karar milletimizin.”

5 Nisan Avukatlar Günü Hk. Basın Açıklaması

Adil Bir Düzen İçin, Avukatlık Mesleği İvedilikle İyileştirilmelidir

Türkiye ne yazık ki, anayasanın ve hukukun ayak bağı olarak görüldüğü koyu bir karanlıktan geçmektedir. Ülkemiz; hukuk devletinin en asgari şartlarının, kuvvetler ayrılığının ve yargı bağımsızlığının dahi yok sayıldığı tam bir hukuksuzluk içerisinde yönetilmeye çalışılmaktadır. Böyle bir dönemde, esasen yürütmeyi denetlemekle görevli yargı da bu hukuk tanımaz uygulamaların bir parçası haline gelmiş durumdadır.

Yargı bağımsızlığına güvenin kalmadığı, sistemin adalet ihtiyacına cevap veremediği bu dönemde, savunma makamını temsil eden, doğası gereği bağımsız ve özerk olan avukatların yargı süreçlerindeki önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Ancak, son yıllarda avukat mesleği ciddi bir şekilde aşındırılmış ve yargı sisteminde yapılan düzenlemelerle sistematik olarak itibarsızlaştırılmıştır.

Avukatlar, yargının kurucu unsurlarından biri olarak bir kamu hizmeti icra etmelerine rağmen ekonomik sorunlar sarmalına hapsedilerek günümüz ekonomik krizinde de kendi hallerine bırakılmışlardır. Çok sayıda avukat, yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilmiştir. Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin avukatların zorunlu giderlerini ve sürdürülebilir çalışma maliyetlerini karşılayamadığı, avukatlık mesleğine yaraşır ve meslek onuruna uygun bir hayat standardı sağlayamadığı ortadadır. Keza, avukatların ekonomik açıdan desteklenmesine ilişkin sözde tedbirler öngören 7. Yargı Paketi dahi, avukatların içinde bulunduğu sorunların giderilmesi bakımından yetersiz olup, iktidarın avukatların sorunlarına yaklaşımının ne kadar gerçeklikten uzak olduğunu ortaya koymaktadır.

Bir taraftan ekonomik sorunlarla mücadele eden avukatlar, diğer taraftan savunma dokunulmazlığının yok sayılması nedeniyle görevlerini tehdit, baskı, misilleme veya taciz korkusu altında yerine getirmeye çalışmaktadır. Avukatların mesleklerini icra ettikleri her ortamda şiddete maruz kaldığı, dahası öldürüldüğü açıkken avukatların güvenliğini sağlayacak bir düzenleme de hala yapılmamaktadır.

Avukatlık Kanunu’nda yapılan değişiklikle getirilen çoklu baro uygulaması da mesleğe vurulan en ağır darbelerden birisidir. Muhtelif kamu kurumları iş ve dosyalarının iktidar yanlısı ikinci baroya kayıtlı üyelere vermesi mesleğin niteliği ile bağdaşmayan ayrımcı uygulamaları da daha belirgin kılmıştır.

DEVA Partisi olarak, yargının kurucu unsurlarından biri olan avukatlık mesleğinin özgür bir şekilde ifa edilmesi, bunun içinse avukatın ekonomik olarak da bağımsızlığını koruyabilmesi gerektiğini savunmaktayız. Biliyoruz ki; yargı bağımsızlığının ve demokrasinin güçlendirilmesinin yolu, avukatlık mesleğinin hukuka aykırı sınırlamalar olmaksızın, ekonomik kaygılar altında ezilmeksizin etkili bir şekilde icra edilmesinden geçmektedir.

Bu inancımızın bir gereği olarak, Haziran 2022’de yayınladığımız ‘Adil Yargı Eylem Planı’mızda ‘Avukatları Güçlendireceğiz’ ana başlığı altında, avukatlık mesleğinin icrasını zorlaştıran, ayrımcılığa neden olan, adil yargılama ve savunma haklarının özünü ihlal eden tüm uygulamalara son vermeyi hedeflediğimiz 11 çözüm önerisine yer vermiş bulunmaktayız.

Sunduğumuz çözüm önerilerimizle avukatlık mesleğine anayasal statü kazandıracağız. Baroların etkinliğini artıracak, çoklu baro modeline son vereceğiz. Savunma makamını güçlendirecek, avukatların mesleki, ekonomik ve sosyal açıdan maruz kaldıkları sorunları ivedi şekilde çözeceğiz. Mesleğin icrasını zorlaştıran, ayrımcılığa neden olan, adil yargılama ve savunma haklarının özünü ortadan kaldıran tüm uygulamalara son vereceğiz. Genç avukatlarımızı destekleyecek, meslek hayatlarının başlangıcında yanlarında olacağız.

DEVA Partisi adına, 5 Nisan Avukatlar Günü vesilesiyle savunma makamını temsil eden bütün avukatların baskı altında tutulmadan, meslek onuruna yaraşır ekonomik koşullarda mesleklerini icra edebilmesinin bağımsız ve tarafsız yargının tesis edilmesi noktasında gerekli politikaların hayata geçmesi hususunda hep birlikte mücadele etmemiz gerektiğini tekrar hatırlatıyorum. Bu minvalde, gerek baskı gerekse de ekonomik zorluklar altında mesleklerini icra etmeye çalışan tüm avukatların 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutluyor, mesleki faaliyetleri sırasında öldürülen ve yaşadığı sorunlar nedeniyle intihar eden ve deprem felaketinde kaybetmiş olduğumuz tüm avukat meslektaşlarıma Allah’tan rahmet, sevenlerine baş sağlığı diliyorum.

 

Türkiye Tek Yürek Kampanyasında Toplanan Bağışların Akıbeti Hk. Soru Önergesi

06 Şubat 2023 tarihinde merkez üssü Gaziantep ve Kahramanmaraş olmak üzere Adıyaman, Şanlıurfa, Hatay, Malatya, Diyarbakır, Adana, Osmaniye ve Kilis illerimizi etkileyen depremlerde mevcut verilere göre 50.000’den fazla vatandaşımız vefat etmiş, 120.000’den fazla vatandaşımız yaralanmış ve milyonlarca vatandaşımız da mağdur olmuştur.

15 Şubat 2023 tarihinde yapılan ve birçok ulusal kanaldan canlı olarak yayınlanan “Türkiye Tek Yürek Kampanyası” ile AFAD ve KIZILAY için iki ayrı IBAN numarası verilmiş ve AFAD’a 115 milyar TL civarında yardım ve bağış toplanmıştır. Konuyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay’ın basına yansıyan açıklamalarında bahse konu bağışların sadece 84 milyar 400 milyon TL’lik kısmının AFAD’ın hesaplarına yatırıldığı, kalan bağışların ise söz veren bağışçılar tarafından ödenmediği belirtilmektedir.

Bu bağlamda;

1. “Türkiye Tek Yürek Kampanyası” kapsamında ne kadar bağış toplanmıştır? Bağışların bugün itibariyle ne kadarı ödenmiştir?

2. Canlı yayına bağlanıp bağış yapacaklarını belirten ancak söz verdikleri tutarda bağışı yapmayan kişi ve kurumlar kimlerdir?

3. Şu ana kadar toplanan bağışlar herhangi bir kuruma aktarılmış mıdır? Aktarılmışsa hangi kurumlara ve ne kadarı aktarılmıştır?

4. Aktarılan bağışların bugüne kadar ne kadarı deprem bölgesinde kullanılmıştır? Kullanıldı ise bu bağışlar ile hangi çalışmalar yapılmıştır?

5. AFAD resmî web sitesinde 2021 ve 2022 yıllarına ait Finansal Tablolar ve Mali Veriler neden yayınlanmamaktadır?

İktidarın Hukuk Karnesi ve İnsan Hakları Eylem Planı Takip Raporu Hk. Basın Toplantısı

Ekranları Başında Bizleri Takip Eden Saygıdeğer Vatandaşlarımız,

Çok Değerli Basın Mensupları,

Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum,

Bugün sizlere iktidarın insan hakları karnesinden ve iki yıl önce İnsan Hakları Eylem Planı adı altında dünya aleme ilan edilen vaatlerden bahsetmek istiyorum.

Öncesinde sizinle uluslararası kuruluşların dünya çapında yapılan bazı verilerini paylaşacağım. Son yıllardan ders almamız ve yoksulluğun neden derinleştiğini iyi anlamamız için bu sayıları iyi okumamız gerekiyor çünkü.

2012 yılında yani milli gelirin en yüksek olduğu yıllarda Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 58. sırada yer alıyorduk. Sonraki yıllarda 80., 99., 108. sıraya kadar geriledik. Bugün ise bu endekste 116. sırada yer alıyoruz.

Çok açık ki, hukukun üstünlüğüne olan bağlılık azaldıkça milli gelirimiz ve ekonomik refahımız da azaldı. Hukuksuz bir düzen, yoksul bir düzeni de ne yazık ki beraberinde getirdi.

Endeksten utanç verici bir detay da vermek istiyorum: İran, Sudan, Etiyopya gibi ülkelerle aynı klasmandayız. Lübnan, Rusya, Meksika gibi ülkelerin ise daha gerisinde yer alıyoruz.

Freedom House’un bu yılki raporuna göre Türkiye, 2018’den bu yana olduğu gibi özgür olmayan bir ülke. Altını çiziyorum arkadaşlar; “ÖZGÜR DEĞİLİZ.” Dünya alem bize bunu açık açık söylüyor. Aynı rapora göre ülkemiz 2023’te özellikle hak ihlalleri bakımından incelenmesi gereken kara listede yer alıyor.

Adaletin yok edildiği, kurumların çalışmadığı, kuralların tanınmadığı, hukuk devletinin ayaklar altına alındığı bir ülkede elbette bu tablo olağandır.

Bu tablonun en can yakıcı tarafı ne biliyor musunuz arkadaşlar? Hukuk sadece hukuktan ibaret değil. İşte o yüzden de hukuk yani kurallar ne kadar korunuyorsa bir ülkede ekonomik refah da o kadar sağlanıyor. Yani ne kadar hukuk, o kadar refah. Ne kadar hukuk o kadar kalkınma. Ne kadar hukuk, o kadar zenginlik!

Yani adalet varsa, vatandaşlarımızın ocağında yemek kaynıyor demektir. Ne kadar adalet, o kadar ocakta yemek… Ne kadar hukuksuzluk varsa da işte o kadar yoksulluk, o kadar yasaklar, o kadar yolsuzluk var demektir.

Bugün hukukun ayaklar altına alınması nedeniyle orta ve dar gelirliler için maalesef en temel ihtiyaçlar dahi ulaşılamaz durumda…

Bunu sadece muhalefet olarak biz söylemiyoruz, uluslararası kurumlar da bunu söylüyor, vatandaşlarımız bunu haykırıyor.

Bakın, Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 2012’de 52. sırada yer alırken 2015’te 66. sıradaydık. 2022 yılında ise 101. sırada yer alıyoruz. Türkiye son 10 yıl içinde en çok puan kaybeden ülkeler arasında.

Cumhurbaşkanı diyor ya: “Nereden nereye”. Aynen öyle: “Nereden nereye”.

Dünya Mutluluk Endeksi’nde 106. sıraya kadar düştük. Endekste, Irak, Filistin, İran ‘dan da geride yer alıyoruz. Listede son sıralardayız. Dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında, bizim kadar mutsuzu yok.

Az evvel demiştim, dünya alem bize “özgür değilsiniz” diyor, bir de “mutsuzsunuz” diyor.

Bu sebeple gençlerimiz artık ülkemizde yaşamak istemiyor, bu sebeple vatandaşlarımız yoğun olarak AB ülkelerine iltica ediyor. Bakın AB ülkelerine ilk kez iltica başvurusu yapanların ülke sıralamasında savaşın veya anarşinin yaşandığı Suriye, Afganistan ve Venezuela’dan sonra Türkiye olarak 4. sıradayız.

Değerli basın mensupları,

Sevgili vatandaşlarımız,

Malumunuz 2 Mart 2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı tarafından büyük bir lansmanla kamuoyuna duyurulan İnsan Hakları Eylem Planının üzerinden tamı tamına 2 yıl geçti. 2 koskoca yıl.

Eylem planının açıklanmasından sonra üç yargı paketi hayata geçti. Salı günü Genel Kurul’da kabul edilen 7. Yargı Paketi ile toplamda dört yargı paketi yürürlüğe girmiş olacak.

Peki bu kadar yasal düzenlemenin yapıldığı ülkemizde hak ihlalleri önlenebildi mi?

Hukuk devletinin asgari gereklilikleri tesis edilebildi mi?

Adalette en ufak bir iyileşme sağlanabildi mi?

Elbette ki koskoca bir hayır.

Bugün gün gittikçe artan şekilde hukuk devletinin en asgari şartlarının dahi sağlanmadığı, kuvvetler ayrılığının ve yargı bağımsızlığının görmezden gelindiği zorba bir anlayışla yönetiliyoruz; daha doğrusu savruluyoruz.

Temel haklar yok sayılıyor. Hukukun araçsallaştırıldığı, işkence ve kötü muamelenin ciddi biçimde yaygınlaştığı karanlık bir dönemden geçiyoruz.

Bu ne demek biliyor musunuz? Demek ki, “yargı reformu yapıyoruz” diyenler samimi falan değil, amaçları da hukuk çerçevesine dönmek değil. En temel hakları ellerinden alınan vatandaşlarımız onların umurlarında dahi değil.

Demek ki, yargı paketleriyle yapılmak istenen, hukuka, adalete susamış milyonları sadece bir süre avutmak, başka bir şey değil. O zaman da söylemiştik, tekrar söylüyoruz, iki senedir söylüyoruz: Pansuman tedbirlerle yargının kronikleşmiş sorunları çözülemez.

Adalet bilincinden uzak istediğiniz kadar kanun hazırlayın hiçbir işe yaramaz; yaramıyor da zaten.

Bu sebeple bu iktidarın İnsan Hakları Eylem Planı da kara mizah olarak tarihte yerini aldı. Adını dahi hak etmeyen bir samimiyetsizlik belgesi olmanın ötesine geçemedi.

Bu eylem planı iktidarın hukuka makyajından başka bir şey değildir. Her yerinden akıyor, yüzüne gözüne bulaşıyor.

DEVA Partisi olarak, eylem planında yer alan hedeflerden gerçekleştirilenleri ve gerçekleştirilmeyenleri ayrıntılı olarak çalıştık.

‘İnsan Hakları Eylem Planı Takip Raporu’muz ile vaat ettikleri ancak hayata geçirmedikleri tabloyu ortaya koyduk.

Eylem planındaki 2 yıllık 285 hedeften yalnızca 111’inin hayata geçirildiğini tespit ettik. Yani 2 yıllık toplam 285 vaadin tam 174’ü yerine getirilmedi.

Yani söz verilen eylemlerin neredeyse 3’te 2’si yerine getirilmedi.

Söz verilip de yapılmayan eylemlerle ilgili son günlerde kamuoyuna da yansıyan bazı hukuksuzluklar üzerinden örnekler vereceğim.

1. İnsan hakları eylem planında sorunun çözüleceğine ilişkin söz verilmesine rağmen keyfi tutuklamalar hala devam etmektedir.

BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, son yıllarda Türkiye aleyhine çok sayıda keyfi tutukluluğa ilişkin karar verdi. Ne yazık ki hala bu kararlar uygulanmıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da benzer şekilde uygulanmıyor. Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi geçtiğimiz hafta yargı kararları uygulansın diye acil çağrı yapıyor. Birçok insanın haksız olarak tutuklandığına ilişkin kararlar, Konsey’in çağrısına rağmen uygulanmıyor. Sayısız insan, kendilerine özel düşman hukuku uygulandığı için cezaevinde.

Daha da trajikomik olanı, Eylem planında hedeflerden biri de “AİHM ve BM İnsan Hakları Konseyi olmak üzere uluslararası insan hakları mekanizmaları ile iş birliğinin geliştirilmesi”.

2. Eylem planında “Yargı Bağımsızlığı Ve Adil Yargılanma Hakkının Güçlendirilmesi” adlı bir ana başlık var. Vaatlerin çoğu yerine getirilmediği gibi iktidar Demokles’in kılıcını hakim ve savcıların tepesinde tutuyor.

Cumhurbaşkanı doğrudan yargıçlık yapıyor.

İktidarın, Anayasa Mahkemesinin görevini yerine getirmeye çalışan üyelerini devamlı tehdit ederek hizaya getirmeye çalışmasının adeta normalmiş gibi algılandığı akıl almaz bir dönemdeyiz.

3. Birkaç hafta önce vatandaşın güvenliğinin sağlanamadığı bir futbol müsabakasında Amedspor’a tamamen ırkçı saiklerle gerçekleştirilen fiziksel ve sözlü saldırıların görüntüsü halen gözlerimizin önünde.

Oysa eylem planında Nefret Söylemi ve Ayrımcılıkla Mücadelede Etkinliğin Artırılması” için ayrı bir başlık açılmış. 9 tane de hedef belirlenmiş ve fakat elbette hiçbirisi yerine getirilmemiş.

Bu başlıktaki görevlerin İçişleri Bakanlığına verilmesiyle zaten kaderi ortaya konulmuştu.

4. Medyanın üzerinde iktidarın sopası olarak çalışan RTÜK saçma sapan gerekçelerle her gün ceza yağdırmaya, ekranları karartmaya devam ediyor. İnternet platformları bütünüyle erişime kapatılıyor. Cumhurbaşkanına hakaret soruşturmaları 200 bini aştı.

İfade ve basın özgürlüğü askıya alınmış vaziyette.

Oysa eylem planında tam bir ana başlıkta ifade özgürlüğünün nasıl güçlendirileceğine dair masallar anlatılıyor.

5. Eylem planında işkence ve kötü muamele iddialarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalara ilişkin veri tabanı oluşturulacağı vaat edildi. İşkenceye sıfır tolerans anlayışı kapsamında, daha önce adli suçlar için yapıldığı gibi disiplin suçlarında da zamanaşımının kaldırılacağı söylendi.

Ancak ülkemiz, son yıllarda sayısız işkence ve kötü muamele iddiası ile karşı karşıyadır.

Tabi ki bu sözler de yerine getirilmedi.

Henüz birkaç gün önce, Diyarbakır Lice’de bir çocuğun kolluk görevlileri tarafından dövüldüğü, elleri ve ayakları bağlanarak Kürtlere küfretmeye zorlandığı haberlerini dehşete düşerek okuduk.

6. Eylem planında ayrımcılıkla mücadelede etkinliğin artırılacağı söyleniyor ancak KHK’lıların, depremzede vatandaşlar için sağlanan kira desteği, kredi, yurtlarda barınma gibi imkanlardan yararlandırılmadığı sistematik bir kötülükle karşı karşıyayız.

Yani sözüm ona ayrımcılıkla mücadele edeceğini söylüyor ama yaşadığımız en büyük felakette bile depremzedeler arasında ayrımcılığı sürdüren bir sistemden söz ediyoruz.

7. İnsan Hakları Eylem Planında aile içi şiddete özel bir bölüm ayrılarak aile içi şiddet ve kadına karşı şiddetle mücadelenin etkinliğinin arttırılmasının hedeflendiği belirtilmiştir.

Ancak aradan geçen iki yıl içinde önce İstanbul Sözleşmesinden çıkılmış, şimdi de 6284 sayılı Kanunun varlığı tartışmaya açılmıştır.

Kadınlara yönelik şiddet, ülkemizin en önemli sorunlarının başında gelmektedir. İstatistiklere göre son yıllarda giderek artan kadına yönelik şiddet neticesinde neredeyse her gün en az bir kadın cinayeti gerçekleşmektedir.

Devlet bu cinayetleri önlemek için üzerine düşeni gereği gibi yerine getirememekte, risk altındaki mağdur kadınları korumakta büyük zafiyet göstermektedir.

Böyle bir dönemde, AK Partili bakanlar ve grup başkan vekilleri dahi bu konuda baskı altına alınmış. Hatta AK Parti Grup Başkan vekili Sayın Özlem Zengin 6284 sayılı kanunu savunduğu için tehditler aldığını ifade etmiş fakat partisi, özellikle de kendi bekalarını toplumdaki tüm kadınların, çocukların bekalarından üstün gören partililer tarafından yalnız bırakılmıştır.

Kendi grup başkan vekiline sahip çıkmayan, baskı ve tehditlere maruz kalmasına göz yuman bir iktidardan, kadınların haklarını korumasını beklemek de elbette abesle iştigal olurdu.

AK Parti Grup Başkan vekili Sayın Özlem Zengin’e yaşadığı ağır baskılar ve tehditler sebebiyle geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, baskılara ve tehditlere karşı, şiddet karşısındaki her bireyin amasız fakatsız yanında olduğumuz gibi kendisinin de yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz.

8. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yıllardır müsaade edilmiyor. Her gösteri en sert şekilde bastırılıyor. Temel haklarını kullanan insanlar darp ediliyor.

Dünya için sıradan bizim için ise imkansız olan örnek vereyim. Geçtiğimiz günlerde İsrail’de Yüksek Mahkeme’yi etkisiz kılacak ve yargıçların siyasi iktidar tarafından atanmasına sebep olacak bir yargı reformu 600 bin kişinin protesto etmesi sonucu askıya alındı.

Eylem planında ise toplantı ve örgütlenme hakkının güçlendirilmesi vaat edilirken bu hedeflerin tabii ki hiçbiri yine yerine getirilmemiştir.

Değerli basın mensupları,

Kıymetli vatandaşlarımız,

İnsan Hakları Eylem Planında vaat edilen ancak gereği yerine getirilmeyen hedefler saymakla bitmez.

Ancak artık adaletsizlik ve hukuksuzluklarıyla her türlü kötülüğü meşru görüp sıradanlaştırdıkları bu devrin de inşallah sonuna gelmiş bulunuyoruz.

İktidarının ilk yıllarında hayırlı ve güzel işlere imza atan fakat sonra giderek otoriterleşen, hukuk devletini ve demokrasiyi yok sayan, millete tepeden bakan, ülkeyi 90’ların karanlığına hapseden, mafyaya ve çetelere teslim etme noktasına getiren AK Parti için yolun sonu gelmiştir.

En temiz duygularla 20 yıldır AK Partiye destek veren vatandaşlarımız; müteahhit, siyasetçi ve bürokratların kirli ilişkilerine kurban edilmiştir. Devlet hesap verme ve sorumluluk ilkeleri yerine, yapanın yanına kar kaldığı “helalleşme” söylemleriyle yönetilir hale gelmiştir.

Ülkeyi yönetenlerin işlediği suç ve günahlar, millete çektirdikleri eziyetler milletimizin manevi duyguları sömürülerek kapatılmaya çalışılmıştır.

Millete verdiği en büyük söz ‘adalet’ olan AK Parti, iktidarı kaybetmemek uğuruna girdiği kirli ilişkilerle iyice zalimleşmiş ve koca bir ülkeyi uçurumun kenarına getirmiştir.

Bizler güzel ülkemizi uçurumun kenarından kurtarmak sorumluluğundayız.

15 Mayıs 2023 sabahı, Türkiye’nin en öncelikli gündemi acil bir yargı ve temel haklar reformunun yapılması olmalıdır.

Yolumuzun uzun olduğunun, işimizin meşakkatli olduğunun, yükümüzün ağır olduğunun farkındayız. Ancak adalete susamış milletimizin dertlerine DEVA olmak zorundayız.

Aziz milletimiz bilsin ki, DEVA Partisi olarak, gelecek nesillere evrensel standartlarda bir hukuk devleti ve gerçek bir demokrasi bırakmaya kararlıyız. Hedefimiz tam demokrasi.

Türkiye’yi kısır tartışmaların, günlük siyasi hesapların, sloganların, koltuk kavgalarının ve menfaat çekişmelerinin girdabına teslim etmeyeceğiz.

Herkesin kendini birinci sınıf vatandaş hissettiği; özgür ve demokratik bir hukuk devletini hep birlikte inşa edeceğiz.

Elbette kolay olmayacak ama hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye zengin ve müreffeh insanların barış ve huzur içinde yaşadığı bir ülke olacak.

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

TBMM Genel Kurulu’nda Görüşülmekte Olan 7. Yargı Paketi

TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmekte olan 7. Yargı Paketi ile icra ve iflas hukukundan, noterliğe, ceza muhakemesinden, infaz hukukuna, avukatlık ve adli yardımdan, arabuluculuğa kadar birçok konuda düzenlemeler yapılmaktadır. Üzülerek belirtmeliyim ki Yargı Paketi, kronikleşmiş hiçbir soruna çözüm üretmediği gibi yargının iktidar tarafından esir alınışını perdelemekten dahi aciz bir çabadır.

Türkiye her geçen gün gittikçe artan şekilde hukuk devletinin en asgari şartlarının dahi sağlanmadığı, kuvvetler ayrılığının ve yargı bağımsızlığının görmezden gelindiği zorba bir anlayışla yönetilmektedir. Temel hakların yok sayıldığı, hukukun araçsallaştırıldığı, işkence ve kötü muamelenin ciddi biçimde yaygınlaştığı karanlık bir dönemden geçmekteyiz. İktidarın yargıyı kontrol altına alarak bir araç olarak kullandığı acı örnekleri her gün görmekteyiz. Sayısız masum insan sırf iktidar böyle istiyor diye hukuka aykırı bir şekilde cezaevlerinde tutulmakta, düşman hukukuna maruz bırakılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulanmamakta, Anayasa Mahkemesi bir yandan hülle/kontrollü atamalarla hizaya getirilmeye çalışılmakta; bir yandan da görevini yerine getirmeye çalışan üyeler devamlı tehdit edilmektedir.

Böyle bir ortamda, bu yargı paketi ile iktidar sadece göz boyamaya ve pansuman tedbirlerle günü geçiştirmeye çalışmaktadır. Ancak temel sorunları göz ardı eden bu tutumla kronikleşmiş sorunların çözülmeyeceği ve hukukun iktidar tarafından sistematik şekilde yok sayılışının da unutulmayacağı açıktır.

Paketin 26. maddesinde “çocuğunun hastalığı nedeniyle kadın hükümlünün cezasının infazının ertelenmesi” için İnfaz Kanununda önemli bir değişikliğe yer verilmiştir. Bu düzenleme için aylarca haykırdık. Bu süreçte çok canlar yandı, hasta çocuklar anne şefkatinden, adaletsiz bir biçimde cezaevine mahkûm edilen anneler ise çaresizlikten yandı tutuştu. Söz konusu düzenleme olumlu görünse dahi yaşatılan ağır zulme karşı sadece artan kamuoyu tepkisini yatıştırma amaçlı bir düzenlemedir.  Bu hakkın sadece kadın hükümlüye sağlanması, erkek hükümlüler için bu imkânın getirilmemesi de önemli bir eksikliktir. Genel Kurul görüşmelerinde teklifin eşitlik ilkesi gözetilerek erkek hükümlüyü de kapsayacak şekilde değiştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca söz konusu düzenleme için tam teşekküllü hastanelerden alınan raporla yetinilerek Adli Tıp Kurumu onayının kaldırılması da işlemlerin kolaylaştırılması için önemli olacaktır. Bu değişikliğin de görüşmelerde dikkate alınması gerekir.

Pakette yer alan diğer bir değişikliğe göre, uzun yargılamalar nedeniyle yapılan bireysel başvuruların Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmekte ve oluşacak iş yükü gözetilerek Komisyonun üye sayısı 5’ten 9’a çıkarılmaktadır. Bu düzenleme, bir reform olmaktan çok yargı sisteminin getirildiği trajik halin itirafıdır. Anayasa Mahkemesinin son istatistiklerine göre, 2012-2023 tarihleri arasında verilen ihlal kararlarının %80’i makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesine ilişkindir. Bu sayıyı azaltmak için gerekenleri yapmak yerine, bu başvurulara bakacak kurulları genişletmek elbette bir reform olamaz.

Yargı paketinde yer alan düzenlemelerden bir diğeri de avukatların ekonomik açıdan desteklenmesine ilişkin tedbirlerdir. Bu tedbirler olumlu olmakla birlikte özellikle mesleğe yeni başlayan avukatların yaşadığı sorunların giderilmesi bakımından yetersizdir. Mesleğe yeni başlayanlar da dahil olmak üzere avukatların ekonomik açıdan desteklenmesine ilişkin şu hususların da yargı paketinde yer alması gerekmektedir:

  • Mesleğe yeni başlayan avukatlar ve kıdemli avukatlar fark etmeksizin avukatlık hizmetlerinde alınan %18 KDV oranı, %8’e düşürülmelidir. Ayrıca, hak arama hürriyetinin etkin kullanımının kolaylaştırılması amacıyla, avukatlık hizmetinden yararlanan iş sahiplerine ilave külfet getiren ve hali hazırda %20 olan gelir vergisi tevkifatı oranında da indirime gidilmesi gerekmektedir.
  • Avukatların CMK, adli yardım hizmetleri karşılığında tanzim ettiği makbuzların ödemesi düzensiz bir şekilde yapılmaktadır. Bu hizmetlerin karşılığının ödenmesi için bir süre belirlenmelidir.
  • CMK gereğince görevlendirilen müdafi ve vekillere yapılan ödemeler ile Adli Yardım kapsamında görevlendirilen vekillere yapılan ödemeler son derece düşük olup, her iki tarife de Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Seviyesine çıkarılmalıdır.
  • Beraat eden sanık lehine hükmedilen vekâlet ücretlerinin ödemelerinin düzenli ve belirli bir süre içerisinde yapılması sağlanmalıdır.
  • Kamu avukatlarının özlük hakları iyileştirilmelidir.

Yargı paketinde yer alan diğer bir düzenleme ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı yapılan itirazları inceleyecek olan merciin inceleme yetkisinin artırılması öngörülmektedir. İtiraz merciin inceleme yetkisinin artırılması her ne kadar olumlu olsa da öngörülen düzenlemenin Anayasa Mahkemesi kararında dikkat çektiği sorunları gidermeye yeterli değildir. Bu düzenlemenin kapsamı da Anayasa Mahkemesi kararına uygun olarak gözden geçirilmelidir.

Uygulamada itiraz incelemeleri büyük bir oranla ret kararı ile sonuçlanmakta ve inceleme yüzeysel olarak yapılmaktadır. Bu bakımdan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz kanun yolu yerine istinaf kanun yolunun öngörülmesi ve usul ve esas bakımından incelemenin istinaf mahkemeleri tarafından yapılması gerekir.

Hukuk devletini reddeden bir iktidardan bu sorunlara deva olmasını beklemek zaten abesle iştigaldir. İktidarın Demokles’in kılıcını hâkim ve savcıların tepesinde tuttuğu bir ortamda 7 yargı paketi değil, 100 yargı paketi de hazırlasa hepsi işlevsiz ve yetersiz kalacaktır.

Tekrar vurgulamak isterim ki; hukuk devletinin asgari gereklerinin yerine getirilmediği, kuvvetler ayrılığının tesis edilmediği ve temel hakların yok sayıldığı bir ortamda, bu yargı paketi de hiçbir işe yaramayacaktır. Hukuksuzluğu sıradanlaştıran bu iktidarın hukuk sisteminde açtığı derin yaralara çare olamayacağı açıktır.

DEVA Partisi olarak, kurulduğumuz ilk günden beri iktidarın hukuksuzlukları ile mücadele ediyoruz. Seçimlerden sonra Türkiye’nin bu karanlık günleri aşması, hukukun üstünlüğüne inanan ve demokrasiyi özümseyen yöneticilerle birlikte yasama-yürütme-yargı erklerinin uyum içinde birbirinden bağımsız çalıştığı bir sistemi inşa etmek için de mücadelemize devam ediyoruz.

Diyarbakır Lice’de 14 Yaşındaki Çocuğa İşkence Yapılması İddiaları Hk. Basın Açıklaması

‘Diyarbakır Lice’deki işkence iddialarının etkin bir soruşturmaya tabi tutulması zorunluluktur’

DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, 21 Mart’ta Diyarbakır Lice’de 14 yaşındaki Y.D isimli çocuğa dört polis tarafından işkence yapılmasına ilişkin olarak kamuoyuna yansıyan iddiaları gündeme taşıdı.

14 yaşındaki Y.D darp nedeniyle bir gözünü kaybetme riskiyle karşı karşıya’

Yeneroğlu yayınladığı basın açıklamasında, medyaya yer alan haberlerde 14 yaşındaki Y.D’nin kolluk kuvvetleri tarafından kaçırıldığı, ardından “İstiklal Marşını söyle”, “Kürtlere küfret”, “Mehmetçik şiirini sabaha kadar ezberlemezsen seni öldürürüz” şeklinde tehdit edilerek videoya çekildiği iddialarına yer verdi. Çocuğun ağır bir şekilde dövülmesinin ardından elleri ve ayakları bağlanarak dere kenarındaki çukura atıldığı, tesadüfen hastaneye götürüldüğü ve söz konusu darplar nedeniyle bir gözünü kaybetme riskiyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Yeneroğlu açıklamasında işkencenin insanlık suçu olduğunun ve her koşulda yasak olduğunun altını çizerek şu ifadelere yer verdi:

‘Kolluk kuvvetlerine yönelik bu iddialar hiçbir şartta kabul edilemez ve görmezden gelinemez’

“İşkence, insanlığa karşı bir suçtur ve her koşulda mutlak yasaktır. Kolluk kuvvetlerine yönelik bu iddialar hiçbir şartta kabul edilemez ve görmezden gelinemez. Soruşturma makamlarının titizlikle bu olayın üzerine gitmesi ve delillerin ve şüpheli kolluk görevlilerinin bir an önce tespit edilmesi gerekmektedir. Kamu görevlilerinin yapmış oldukları iddia edilen eylemler, Türk Ceza Kanunu kapsamında işkence, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten yaralama, tehdit ve yağma suçlarını oluşturacak tarzda nitelikli eylemlerdir. Söz konusu iddiaların etkin bir soruşturmaya tabi tutulması bir zorunluluktur.”

‘DEVA Partisi olarak ilgili soruşturmayı yakından takip edeceğiz’

“DEVA Partisi olarak, Diyarbakır ve Lice teşkilatlarımızla beraber ırkçı saiklerle işlendiği iddia edilen bu olayın aydınlatılarak, sorumluların hukuk önünde hesap vermesi için ilgili soruşturmayı yakından takip edeceğiz.”

‘İşkence ve kötü muamele iddiaları hakkında soruşturma başlatıldı mı?’

Basında söz konusu iddiaların Kaymakamlık tarafından reddedildiği bilgisinin yer aldığını, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ise iddialara ilişkin soruşturma başlattığını ifade eden Yeneroğlu, kamuoyunun aydınlatılması için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yanıtlaması istemiyle Meclis’e soru önergesi verdi.

Yeneroğlu, Soylu’ya dört soru sordu:

  1. Y.D. isimli çocuğun kolluk görevlileri tarafından “İstiklal Marşını söyle”, “Kürtlere küfret”, “Mehmetçik şiirini sabaha kadar ezberlemezsen seni öldürürüz” şeklinde tehdit edilmesi ve aşağılanması iddialarına ilişkin kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılmış mıdır?
  2. Söz konusu işkence ve kötü muamele iddiaları hakkında soruşturma başlatılmış mıdır?

‘İddiaların muhatabı kolluk görevlileri açığa alındı mı?’

  1. İddia edilen darp ve işkence iddiaları hakkında herhangi bir inceleme yapılmış, sorumlular tespit edilmiş midir? Bu kapsamda iddiaların muhatabı kolluk görevlileri açığa alınmış mıdır? Kolluk görevlileri hakkında ceza ve disiplin işlemleri başlatılmış mıdır?
  2. İşkence iddialarına konu mağdur çocuğun sağlık durumu nedir? Kendisinin ve ailesinin güvenliğine ilişkin Bakanlığınızca bir önlem alınmış mıdır?

 

Hatay Cezaevinde Yaşanan İsyan Sonrasında Verilen Vur Emri ve Disiplin Cezası İddiaları Hk. Soru Önergesi

06 Şubat 2023 tarihinde Güneydoğu Anadolu Bölgesinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler sonrasında Hatay ilinde bulunan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda, mahpusların yakınlarından haber alamamaları nedeniyle, bir isyan başlamış ve akabinde yangın çıkartılmıştır. Bu isyanın bastırılması amacıyla yetkililer tarafından “vur emri” verildiği ve bu emir kapsamında 3 mahpusun öldürüldüğü yaklaşık 15 mahpusun da yaralandığı iddiaları vardır. Aynı zamanda bastırılan isyan sonrasında mahpusların başka ceza infaz kurumlarına nakledildiği ve nakledilen mahpuslara da işkence yapıldığı, herhangi bir isyana karışmadıkları halde disiplin cezası verildiğine ve hücreye konulduklarına dair iddialarda söz konusudur.

Bu bağlamda;

1. Hatay T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen isyan girişimi ne zaman başlamış ve ne zaman bastırılabilmiştir?

2. İsyanın bastırılması kapsamında “vur emri” verilmiş midir? Bu emir verilmiş ise kim tarafından verilmiştir?

3. Verildiği iddia edilen “vur emri” sonrasında herhangi bir ölüm ve yaralanma olayı meydana gelmiş midir? İsyanın bastırılması sırasında yaralanan mahpusların sağlık durumları nasıldır? Böyle bir olay meydana gelmiş ise yetkili ve görevli kişiler hakkında adli veya idari herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır?

4. İsyan girişiminin bastırılmasından sonra cezaevinde bulunan mahpuslar hakkında ne tür kararlar verilmiştir? Kaç mahpus başka cezaevlerine nakil edilmiştir? Başka cezaevlerine nakledilmişler ise hangi cezaevlerine nakledilmişlerdir? Nakil ile başka cezaevlerine sevk edilen mahpusların ailelerine haber verilmiş midir?

5. Başka cezaevlerine nakledilen mahpuslar hakkında gönderildikleri cezaevlerinde haklarında herhangi bir disiplin cezası uygulanmış mıdır? Uygulanmış ise hangi disiplin cezası uygulanmıştır?

6. İddialarda yer aldığı üzere mahpusların tamamına yani olaya karışmayan mahpuslara da disiplin cezası uygulanmış mıdır?

7. Disiplin cezası uygulanan mahpuslara bu kararlar usule uygun tebliğ edilerek, itiraz haklarını kullanmaları sağlanmış mıdır?

8. Mahpusların gönderildikleri cezaevlerinde işkenceye maruz kaldıklarına yönelik iddialar doğru mudur? Bu konuda ilgili Cumhuriyet Başsavcılıklarına herhangi bir şikâyet olmuş mudur? Olmuş ise bir soruşturma başlatılmış mıdır?

9. İsyan girişimi sonrasında açık ve kapalı görüşler ile telefon görüşmelerinde kısıtlamaya gidilmiş midir? Bu kısıtlama kaç gün sürmüştür? İsyan girişiminde adı geçen mahpuslar aileleri ile açık veya kapalı görüşler ile görüştürülmüş müdür?

BM İnsan Hakları Komitesi’nin ve BM İnsan Hakları Konseyi’nin Kararlarının Uygulamaması Hk. Soru Önergesi

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 60/251 sayılı kararı ile kurulan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ve Türkiye’nin 2004 yılında imzalayarak 2006 yılında katıldığı 1966 tarihli Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşmeye Ek Protokol ile kurulan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından son yıllarda Türkiye aleyhine çok sayıda hak ihlali kararı verilmektedir.

Söz konusu kararlarda hak ihlallerinin yoğunluğunun endişe verici olduğu vurgulanarak bu ihlallere son verilmesi gerekliliği belirtilmektedir. Nitekim BM İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubu tarafından verilen bir kararda “Son üç yıl içinde, Çalışma Grubu, Türkiye’de keyfi gözaltı ile ilgili olarak kendisine açılan dava sayısında önemli bir artış olduğunu kaydetmiştir. Çalışma Grubu tüm bu davaların izlediği örüntüyle ilgili ciddi endişelerini dile getirmekte ve belirli koşullar altında, uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal edecek şekilde yaygın ve sistematik hapis veya diğer ciddi özgürlükten yoksun bırakmanın insanlığa karşı suç teşkil edebileceğini hatırlatmaktadır” şeklinde tespite yer verilmektedir. Öte yandan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin bir kararında ise başvurucu hakkındaki tutuklama kararının hukuka aykırı ve keyfi olduğu; suçların ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiği; cezaevinde tutulma koşullarının insan onuruna uygun olmadığı ve adil yargılanma ilkesinin ihlal edildiği tespit edilmiştir.

Diğer taraftan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ve/veya Çalışma Grupları ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından verilen kararların uygulanmadığı, ihlallere son verilmediği, tazmin ve telafilerin yapılmadığı yönündeki şikâyetler tarafımıza ulaşmakta ve kamuoyuna da yansımaktadır. Nitekim ilgili denetim mekanizmalarının vermiş olduğu kararlarda “tazminat veya diğer telafilerin verilip verilmediği, başvurucuların haklarının ihlaline yönelik bir soruşturma yapılıp yapılmadığı ve eğer öyleyse soruşturmanın sonucu, Türkiye’nin kanun ve uygulamalarını uluslararası yükümlülüklerine uygun hale getirmek için mevcut görüş doğrultusunda herhangi bir mevzuat tadili veya uygulama değişikliği yapılıp yapılmadığı” hususlarında Türkiye’den bilgilendirme talep edilmektedir.

Bu bağlamda;

  1. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi ile Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi tarafından bugüne kadar Türkiye aleyhinde verilen kaç ihlal kararı vardır? Bu kararların kaçı uygulanmıştır? Uygulanmayan kaç ihlal kararı bulunmaktadır
  2. Kararlarda bahsedilen ihlalleri telafi etmek ve ilgili görüşlere işlerlik kazandırmak için hangi bireysel ve olgusal önlemler ve tedbirler (tazminat verilmesi, sorumlular hakkında soruşturma açılması, mevzuat değişikliği vb.) alınmıştır?
  3. İhlallerin giderilmesi doğrultusunda İnsan Hakları Konseyi’ne ve İnsan Hakları Komitesi’ne geri bildirimler yapılmış mıdır?

Deprem Bölgesindeki Cezaevlerinin Durumu Hk. Soru Önergesi

06 Şubat 2023 tarihinde merkez üssü Gaziantep ve Kahramanmaraş olmak üzere Adıyaman, Şanlıurfa, Hatay, Malatya, Diyarbakır, Adana, Osmaniye ve Kilis illerimizi etkileyen depremlerde mevcut verilere göre 45.000’den fazla vatandaşımız vefat etmiş, 110.000’den fazla vatandaşımız yaralanmış ve milyonlarca vatandaşımız da mağdur olmuştur. Bu depremler sonrasında Ceza ve Tevkifevlerinden firarların olduğu ve bir kısım kalkışmaların silah kullanmak suretiyle bastırıldığı hususunda kamuoyuna yansıyan bilgiler bulunmaktadır.

Bu bağlamda; 

1. Deprem bölgesinde bulunan cezaevlerinde hasar tespit çalışmaları yapılmış mıdır? Cezaevlerinde deprem nedeniyle yıkım gerçekleşmiş midir?

2. Deprem nedeniyle cezaevlerinde hayatını kaybeden mahkûm veya tutuklu var        mıdır?

3. Deprem bölgesinde bulunan cezaevlerinin hangilerinde firar ve kalkışma olayı yaşanmıştır?

4. Bugün itibari ile deprem sonrasında firar eden mahpus sayısı kaçtır? Bu kişiler hangi cezaevinden firar etmiştir? Kaç firari yakalanmıştır?

5. Firara teşebbüsü engellemek veya kalkışmayı bastırmak için yapılan müdahalede yaralanan veya hayatını kaybeden mahpus ya da infaz koruma memuru var mıdır?

6. Firar eden tutuklu ve hükümlülerin isimleri ve eşkalleri tespit edilip kamuoyu ile paylaşılmış mıdır?

7. Cezaevinde bulunan ve deprem sonrasında ailesinden haber almaya çalışan mahpuslar için gerekli iletişim hakkı sağlanmış mıdır?