Yeneroğlu: “Tüm zorluklara rağmen terörle mücadelede soğukkanlılığımız uluslararı algı operasyonlarına karşı gücümüzü artırır.” [Anadolu Ajansı’na verdiğimiz demeç]
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Tüm zorluklara rağmen terörle mücadelede soğukkanlılığımız uluslararı algı operasyonlarına karşı gücümüzü artırır.” dedi.
Yeneroğlu, Türkiye’nin teröre karşı verdiği mücadele ve insan hakları ihlallerine ilişkin terör örgütlerinin propagandaları hakkında AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Yeneroğlu,”Teröre karşı emniyet güçlerimizin ortaya koyduğu kararlı mücadelenin itibarının sarsılmaması için her türlü hukuk ihlali iddiasının üzerine tabii olarak gidilmektedir. Bunun aksi düşünülemez. Terörle mücadelenin temel amacı zaten hukukun tesisi, yani hukukun ideal anlamda işlemesinin sağlanmasıdır. Zira tüm yurttaşlarımızın temel haklarını azami derecede kullanabilmelerinin en temel koşulu en başta kamu düzeninin korunmasıdır. Bu düzeni bozmaya kasteden silahlı örgütlere karşı terörle mücadele bu anlamda açık bir insan hakları mücadelesidir. İnsan hakları mücadelesi verilirken, bu mücadelenin itibarını sarsacak durumlar karşısında en net tavır koyan da doğal olarak yürütmenin kendisi olacaktır.” diye konuştu.
Çeşitli insan hakları ihlalleri iddialarına karşı komisyon olarak hukuk devletine güvenin yara almaması için incelenmesi maksadıyla suç duyurusunda bulunduklarını ve bunun bazen kamuoyunda tepki ile karşılandığını aktaran Yeneroğlu, bu duruma 15 Temmuz ve terörün yıkıcı travmasının neden olduğunu belirtti.
Yeneroğlu, “Bu ülkenin insanları olarak en değerlilerimizi teröre kurban verirken bunun toplumu sarsan etkilerini şüphesiz gözardı edemeyiz. Özellikle 15 Temmuz’un bıraktığı, aşılmayı bekleyen ciddi bir travma var. Tüm zorluklara rağmen terörle mücadelede soğukkanlılığımız terör örgütlerinin propagandalarına ve uluslararası algı operasyonlarına karşı gücümüzü artırır. Nitekim terörle mücadele sadece askerî alanda yürütülmüyor. Ulusal güvenliğimizi tesis etme mücadelesi aynı zamanda sınırlarımızın çok ötesinde, tüm zeminlerde sürdürülüyor.
Terörle mücadele, ülkemizde özgürlük ve güvenlik kıskacı içerisinde olağanüstü bir hassasiyetle sürdürülmeye çalışılırken, uluslararası zeminde karşı karşıya bırakıldığımız baskılar, bu zemindeki algının daha doğru bir seviyeye çekilmesi gerektiğini gösteriyor. Toplumsal barışımıza ve ulusal bütünlüğümüze yönelik tüm sarsıcı darbelere rağmen hukuk devletinin ve özgürlükçü ideallerinin temel esasımız olduğuna dair güveni de her gün tesis etmek ve bu açıdan dünyaya örnek olmak durumundayız. Bu, terörle mücadelede kalıcı zaferin de şartıdır. Bu açıdan teröre karşı ortaya koyulan mücadelenin itibarını sarsacak tüm fiillerle tabii ki en kararlı şekilde mücadele ediyoruz. Aksi hâlde Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışanlara argüman vermiş oluruz.” şeklinde konuştu.
Terör örgütlerinin, Türkiye’de insan hakları ihlallerinin sistematik bir şekilde yapıldığına dair Avrupa ülkelerinde propaganda yaptığına dikkat çeken Yeneroğlu, şu şekilde konuştu:
“Toplumumuzun içinde bulunduğu tehdit ve bunun neden olduğu kolektif travma itibariyle medyanın da önemli sorumlulukları var. Zaman zaman ölçüsüz, hedef gösteren, ötekileştiren yaklaşımlara rastlıyoruz. Batı Avrupa ülkelerinde yaklaşık 20 yıl Müslümanların dışlanmasına karşı ayrımcılıklarla bizzat mücadele ettim. Üzülerek ifade etmek durumundayım ki, özellikle sosyal medya aracılığıyla şahsıma yöneltilen tehdit ve küfürlerle Avrupa’da bu yoğunlukta karşılaşmadım. Bu durum oldukça üzücü. Sosyal medyayı âdeta hukuk dışı bir alanmış gibi düşünenlerin sayısı oldukça fazla. Üstelik bunların bir kısmı bu suçları sözde doğruları savunma adına işliyorlar. Örneğin bundan birkaç hafta önce Van’ın Gevaş ilçesinde güvenlik güçlerimize yönelik işkence ithamının inceleneceğini ifade ettiğimizde binlerce küfürle karşı karşıya kaldık. Oysa asıl yayılan o utanç verici görüntülerin kendisi terörle mücadelemize en büyük darbeyi vurmakta, haklı davamızı ve terörle mücadele konusundaki hassasiyetimizi itibarsızlaştırma olasılığını doğurmaktadır. Bu ülkenin insanları olarak aramızda hiçbir istisna olmaksızın, hepimiz hukuk devletinin kurallarına tabiyiz. Bırakın masum insanları, kadim geleneğimiz savaş esirlerine bile nasıl muamele edilmesi gerektiğini tartışmasız biçimde ortaya koyuyor. Devletin işleyen sistemi içerisinde bir yerde tıkanma olduğu zaman kuvvetler ayrılığı gereği ilgili kuvvet erki üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmekle mükelleftir.”
Terör örgütleriyle mücadelenin Türkiye’nin en doğal hakkı ve sorumluluğu olduğunun altını çizen Yeneroğlu, “Terör örgütü, hendek kazarak bölgeleri işgal ediyorsa buralara devletin girmemesi gibi bir şey olamaz. Güvenlik olmadan devlet olgusundan bahsedilemez. Devlet olmadan özgürlükçü bir hukuk düzeni var olamaz. Kendi meşruiyetini tartışmaya açmamak için devletin olmazsa olmaz önceliği kuvvet tekeli, kayıtsız şartsız egemenliğini tesis etmesi ve kamu düzenine hâkimiyettir. Kamu düzenini sağlamayan bir devlet kendi meşruiyetini tartışmaya açar. Dolayısıyla içi boş barış türküleri ile milleti kandırıp gençleri dağa yönlendirenler en büyük insan hakları düşmanıdır.” diye konuştu.
İnsan hakları ihlalleri konusunda hükûmetin gerekli adımları attığını da belirten Yeneroğlu, “Hukuk ihlali ile ilgili iddiaları yürütmeye bildirdiğimiz zaman gereken incelemelerin hemen başlatıldığını, birçok olayda soruşturmanın sıhhati bakımından suçlanan kişilerin açığa alındığını, soruşturmanın ivedilikle yürütüldüğünü ve yargıya teslim edildiğini bizzat takip ve müşahede ediyoruz.” dedi.
Batı ülkelerinin Türkiye’ye yaklaşımını da eleştiren Yeneroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı sorunların onda biri Batı ülkelerinin herhangi birinde yaşanmış olsaydı ortaya koyacakları tepkiler kesinlikle totaliter tepkiler olacaktı. Avusturya birkaç onbin mülteci karşısında ciddi bir krize girdi, ırkçı söylemlere destek yüzde elliyi buldu. Söz konusu insan hakları olunca her konuda dünyaya kendisini örnek gösterme çabası içerisinde olan Fransa ve İngiltere’nin 20 bin mülteciyi almamak için nasıl direndiklerini görüyoruz. 70’li yıllarda bir terör örgütünün 7 yıl içinde toplam 34 kişiyi katletmesi karşısında Alman devletinin yıllarca âdeta cinnet hâlinde hareket ettiğini biliyoruz.”