Değerli KHK’lılar,
Kıymetli basın mensupları,
Saygıdeğer konuklar,
Ekranları başında ve sosyal medya üzerinden bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız,
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KHK Mağduriyetleri Eylem Planı basın toplantımıza hoş geldiniz.
Eylem Planımızın yıllardır adalet arayışında olan tüm vatandaşlarımızın sorunlarının çözülmesine vesile olmasını diliyorum.
***
Değerli Konuklar,
Konuşmama bir anekdotla başlamak istiyorum:
Sultan II. Mahmut bir gün Selimiye kışlasını denetlemeye gider. Kışladan içeri girdiğinde her zaman olması gereken ve padişahı selamlamak için atılan 9 pare top atışı bu sefer yoktur.
Buna çok kızan padişah, kışlanın bütün paşalarını toplayarak hesap sorar. Paşalar da sorumlu olarak topçu çavuşunu çağırırlar. Padişah topçu çavuşuna “Neden top atışı yapılmadı?” diye sorar, çavuş ise “Efendim, tam 18 tane sebebi var.” diye cevap verir. Say bakalım der Padişah. Çavuş saymaya başlar; “Padişahım barut yok.” Padişah, araya girerek “Tamam”, der “gerisini sayma.”
Biz de bugün, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun nedenlerini ortaya koymaya çalışırken birçok sebep sayabiliriz. Ancak bunlardan hiçbiri hukuksuzluğun sıradanlaşması, adaletin yokluğu kadar belirleyici bir sebep olamaz.
Ülkemiz, maalesef çok zor zamanlardan geçti.
Hiç şüphesiz yakın tarihimizin en büyük tehdidi 15 Temmuz 2016 gecesiydi. 15 Temmuz darbe girişimi hukuk devletine yönelmiş çok ağır bir tehditti.
Eli kanlı darbeciler, 15 Temmuz 2016 gecesi 251 vatandaşımızı şehit ettiler, 2 bin 194 vatandaşımızı yaraladılar.
Yakın siyasi tarihimizin en zor saatlerinin yaşandığı o gecede şehit olan; canı pahasına demokrasiyi ve hukuk devletini koruma azmiyle darbe teşebbüsüne karşı direnen vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralanan vatandaşlarımızı saygıyla, hürmetle, minnetle selamlıyorum.
Hangi yönetim anlayışı olursa olsun böylesine kanlı bir darbe girişiminin ardından elbette OHAL ilan ederdi. Hangi devlet olursa olsun devletin içinde örgütlenmiş, paralel yapı kurmuş böylesine bir örgütle mücadele ederdi…
***
Kıymetli Misafirler,
FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen olağanüstü hâlin üç temel amacı vardı.
Milli Güvenlik Kurulu tavsiye kararında bu gerekçeler; demokrasimizin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesidir.
Fakat, Türkiye’de bir istisna hali olan OHAL ve ardından geçen 6 yıl, hukuku ayak bağı olarak gören iktidarın, hukuka bağlı olmak yerine hukuku kendisine bağladığı bir dönem olmuştur.
Ne yazık ki yargı da kâh “hikmet-i hükümet” adına, kâh siyasi baskılar sebebiyle adaletin siyasete kurban edilmesine göz yummuştur.
Bugün gelinen nokta, ülkeyi yönetenlerin adaletle değil, ancak baskıyla ve zorla yönetebileceklerine inanmış olmasının sonucudur.
Sonuçta hukukun üstünlüğü diye çıkılan yolda, anayasanın ayaklar altına alındığı, üstünlerin hukukunun egemen olduğu keyfi bir sistem oluşturuldu.
Bugün Türkiye’de en temel haklar dahi yok sayılmaktadır.
90’ların Türkiye’si ile mücadele diye çıkılan yolda, 90’ların daha da gerisine dönülmüştür.
Kötü muamele sıradan hale gelmiş; işkence yaygınlaşmış, zorla insan kaçırmalar artık dikkat çekmez olmuştur.
***
Değerli Konuklar,
20 Temmuz 2016’da ilan edilen olağanüstü halin ardından, yayımlanan Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnameleri ile birtakım tedbirler alınmıştır.
Emniyetin ve silahlı kuvvetlerin teşkilat ve personel mevzuatlarında değişiklikler yapılmıştır. Özel sağlık ve eğitim kurumlarının yanı sıra, medya kuruluşları, dernek ve vakıflar kapatılmıştır.
Bunların yanı sıra OHAL KHK’sının ekli listelerinde yer alan kişilerin terör örgütlerine üyeliği, mensubiyeti, iltisaklı ya da bunlarla irtibatlı oldukları gerekçesiyle bir daha kamu görevlisi olamayacak şekilde kamu görevinden ihraç edilmiştir.
Alınan bazı tedbirler olağanüstü halin ilan edilme amaçları ile sınırlı kalmamıştır.
Durumun gerektirdiği meşru ölçü aşılarak Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı kararlar alınmıştır.
15 Temmuz darbe teşebbüsü, FETÖ veya paralel devlet yapılanması ile hiçbir ilgisi bulunmayan ve ceza hukuku ya da idare hukuku bağlamında hukuka aykırı bir eylemde bulunmayan kişiler de ihraç edilmiştir.
Öte yandan bu süreçte, terör örgütü üyeliği ile ilgili soruşturma sayıları ciddi boyutlara ulaşmıştır. Elbette darbe teşebbüsüne katılan, somut suçlara karışan kişilerle en ağır şekilde mücadele edilmesi zorunluluğu tartışmasızdır.
Ancak olağanüstü halde dahi adil yargılanma hakkının gerekleri görmezden gelinemez. Sadece meşru faaliyetlere katıldıkları için soruşturma geçiren yüzbinlerce insanın karşı karşıya bırakıldığı sorunlar, çok ciddi insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Toplumda derin yaralar da açmıştır.
Devlet her şartta ve koşulda hukuk içinde kalmak ve vatandaşlarına adaletle muamele etmek zorundadır. Asla unutulmamalıdır ki, devleti yönetenlerin hukuk dışı yöntemlere tevessül etmesi en çok illegal yapıların işine yaramaktadır.
İşte tam da bu nedenle, zaman adaleti konuşma, OHAL KHK’larıyla ihraçlar ile silahlı terör örgütü üyeliği yargılamalarındaki adaletsizliklere son verme zamanıdır.
Zaman, tüm haksızlıklara adil bir şekilde yaklaşma zamanıdır.
Zaman artık hiç kimsenin ya da grubun düşünceleri sebebiyle peşinen suçlu ilan edilmediği, ceza hukukunun temel ilkelerinin ve adil yargılanma hakkının esas alındığı bir hukuk devleti çizgisine geri dönme zamanıdır.
Bu anlayışla hazırladığımız eylem planımız, KHK’lıların yaşadığı mağduriyetlerin çözümü noktasında bir mihenk taşı olacaktır.
***
Kıymetli Misafirler,
Raporumuzda açıkça vurguladığımız gibi, OHAL KHK’ları ile gerçekleştirilen ihraçlar idari ya da yargısal bir muhakeme sürecine dayanmamaktadır.
Dolayısıyla kararlar alınırken ilgili kişilerin savunma haklarını kullanması mümkün olmamıştır. Şüphesiz, darbe teşebbüsünün ortaya çıkardığı durumun vahameti ve acil eylem gerektirmesi, karar alma süreçlerinin hızlandırılmasında etkili olmuştur.
Ancak, on binlerce kişiyi konu alan söz konusu kanun hükmünde kararnamelerin yeterli araştırma yapılmadan, çok hızlı bir şekilde çıkarılması haksız kararları ve büyük mağduriyetleri beraberinde getirmiştir.
Kişiler lehe delil ileri süremediği gibi kimi durumda kendileri aleyhine olan ve kamu görevinden çıkarılmalarına yol açan delillere, bilgi ve belgelere dahi erişememiştir.
Bu şekilde alınan kararlara karşı belli bir süre herhangi bir itiraz yolu da öngörülmemiştir. OHAL Komisyonu’nun kurulmasıyla kararlara karşı itiraz edilebilmesi mümkün kılınmıştır.
Ancak Komisyon’un etkisizliği, iş yükünün ağırlığı ve olağanüstü̈ halin kalkmasının üzerinden üç yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen halen başvurular sonuçlandırılmamıştır.
Kaldı ki, Komisyonun başvuruları kabul oranının %13 olduğu dikkate alındığında çok sayıda kişinin mağduriyetinin giderilemediği rahatlıkla anlaşılmaktadır.
KHK’larda yer alan irtibat ve iltisak kavramları Türk hukukunda yeri olmayan çok genel ve belirsiz kavramlardır.
Diğer taraftan ihraç gerekçelerinin büyük bir kısmı, tamamıyla yasal faaliyetlerden oluşmaktadır. Örneğin, yasalara uygun faaliyet gösteren bir sendika ya da dernek üyeliğinin kamu görevinden çıkarma kararında dayanak alınması hukuki belirlilik ve öngörülebilirliğe aykırıdır.
Ayrıca kamuoyunda “Barış Akademisyenleri” olarak bilinen, “Barış İçin Akademisyenler” metnine imza attıkları için ihraç edilen kişiler de benzer şekilde yasal eylemleri dolayısıyla kamu görevinden ihraç edilmişlerdir.
Oysa Anayasa Mahkemesi, akademisyenlerin söz konusu bildiri nedeniyle cezalandırılmalarını ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirmiştir. Mahkeme ayrıca akademisyenlerin güçlü nedenler olmadan cezalandırılamamaları gerektiğini ifade etmiştir.
Buna rağmen OHAL Komisyonuna yapılan başvurularda, red kararları verilerek akademisyenler hukuka uygun eylemleri dolayısıyla haksız bir şekilde mesleklerine geri döndürülmemektedir.
***
Çok saygıdeğer Misafirler,
İhraçlara ilişkin başka bir sorun da bu kararların çok boyutlu sonuçlarıdır. İhraç süreci, sosyal çevrede damgalanma ve kamu görevinde çalışamama yanında özel sektörden de dışlanma şeklinde devam eden bir süreçtir.
Bu etki alanlarında yaşanan tecrübeler, etkilenen kişi sayısı ile orantılı olarak çok çeşitlenmektedir.
Kamu görevinden ihraç edilen kişiler, terör örgütleri ile ilişkilendirdiğinden;
- oturdukları evlerden çıkarılma,
- banka hesap ya da kredi kartı kullanamama,
- devlet tarafından sağlanan sosyal yardımların kesilmesi,
- mesleki lisansların iptali gibi çok çeşitli sonuçlarla karşı karşıya kalmıştır.
Belirtmek gerekir ki, kamu görevinden çıkarılan kişilerin özel sektörde çalışmalarının önünde açık bir yasal engel olmaması, bu kişiler bakımından tedbirlerin kısıtlayıcı yönünü̈ ortadan kaldırmamaktadır.
Özel sektörde açık bir yasak getirmeme hali, ihraçların kamuoyuna açıklanması, bu bilgilerin sigorta dökümlerine işlenmesi karşısında bir anlam ifade etmemektedir.
***
Değerli Konuklar,
Öte yandan bu süreçte, terör örgütü üyeliği ile ilgili soruşturma sayıları geçmiş yıllara oranla ciddi biçimde artış göstermiştir. Adalet Bakanlığının resmi istatistiklerine göre 2016 – 2020 yılları arasında 1 milyon 600 bin terör örgütü üyeliği suçlamalarıyla soruşturma açılmıştır. 2021 rakamları dahil edilse kuvvetle muhtemel 1 milyon 700 bin sayısı aşılacaktır.
İnsanlar yasal bankada parası olmak, yasal sendikaya üye olmak, milli eğitime bağlı okula gitmek gibi akıl almaz suçlamalarla karşı karşıya kalmıştır.
Söz konusu sayıların bu kadar yüksek olmasının, soruşturmaların suç işleme kastı olmayan, örgütün nihai hedeflerinden bihaber olan masum kişilere kadar sirayet etmiş olmasından kaynaklandığı açıktır.
Yapılan soruşturmalarda hukuk zemininin dışına çıkılarak ceza hukukunun temel ilkeleri göz ardı edilmiş ve toplum vicdanı yaralanmıştır.
Arkasında siyasi destek olan için “milat var” deyip, fakir fukarayı sudan sebeplerle cezaevlerinde süründüren bir anlayış asla adil değildir.
Bu kapsamda, suç işleme kastı olmayan, herhangi somut bir suçu bulunmadığı halde hakkında soruşturma ve kovuşturma yürütülen ya da mahkûmiyet kararı verilen masum kişilerin mağduriyetlerini de gidereceğiz.
Elbette cebir ve şiddet kullanacağı bilinci içinde söz konusu örgütün hedefleri doğrultusunda hareket etmek üzere örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine giren, örgütle organik bağ kurarak faaliyetlerine katılıp somut bir suçun icrasına iştirak eden kişilerin bu fiilleri sebebi ile soruşturulması ve cezalandırılması kaçınılmazdır.
Ancak Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına aykırı olarak, yoğunluk, süreklilik, çeşitlilik içermeyen, organik bağ kavramını karşılamayan, sadece ve sadece birtakım Anayasal hakların kullanılmasından ibaret eylemler de maalesef yargılanmaktadır.
Darbe teşebbüsü öncesi bu yapının görünen yüzüne ve toplumsal ve dini faaliyetlerine dini saiklerle katılan kişilerin örgütün “silahlı bir terör örgütü olduğunu bildiği varsayılarak” cezalandırılması ise suçun manevi unsurunun göz ardı edildiğini göstermektedir.
Değerli Konuklar,
Bir kişinin silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılanabilmesi için söz konusu örgütün o vasfı bilinci içinde örgütte olduğunun kesinkes, yani şüpheye mahal bırakmaksızın ortaya çıkarılıp ispat edilmesi gerekiyor. Yakıştırma ve varsayımlarla ceza yargılaması olmaz.
Kişinin cemaat olarak bildiği yapının hizmetlerine katılmanın ötesinde suç teşkil eden bir fiili isnat ve ispat edilemiyorsa o kişi masumdur! Örgütün isnat edilen hedefini bildiği ve o hedefe hizmet etmek maksadıyla örgütte talimatlara tabi olduğu ispat olunamayan kişi ceza hukuku açısından masumdur!
Bu hukuk devletinin asgari gereğidir!
Tüm bu nedenler birlikte değerlendirildiğinde, FETÖ’nün silahlı terör örgütü niteliğini bilmeyen, silahlı terör örgütüne üye olma kastı olmayan, herhangi bir suçun işlenmesine iştirak etmeyen vatandaşlarımızın yaşadıkları mağduriyetlerin giderilmesi şarttır.
Hukuk dışı tüm uygulamalara son vermeyi ve terör örgütü yargılamalarında hataları telafi etmeyi adalet ve hukuk devleti anlayışımızın bir gereği olarak görüyoruz.
Adalete susamış sevgili vatandaşlarımız,
Kıymetli KHK’lılar, Değerli Konuklar,
DEVA Partisi olarak, iktidara geldiğimiz ilk 90 gün içerisinde, tüm bu hukuksuzluklara deva olmak için hazırladığımız eylem planımızla 3 ana başlıkta 18 maddeden oluşmaktadır.
Bu adımları hızlıca atacağız.
Birinci ana başlıkta, haksız yere ihraç edilenlerin hak ve itibarlarının iadesini sağlayacağız.
Bu kapsamda atacağımız ilk adımımız, elbette haksız yere ihraç edilen kamu görevlilerini tekrar görevlerine iade etmek olacaktır.
DEVA Partisi olarak iktidara geldiğimizde, OHAL KHK’larına ekli listelerle, OHAL KHK’larının verdiği yetkiye dayanılarak veya 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. maddesi ile ihraç edilenler hakkında kanuni bir düzenleme yapacağız.
Bu kişilerden hakkında soruşturma veya kovuşturma olmayanlar ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya beraat kararı verilmiş kişileri başvuruları üzerine kamu görevine iade edeceğiz.
İkinci olarak, eski kadrolarına atanmaları fiilen ya da hukuken imkânsız olanlar ile kamu düzeni ve milli güvenliğe ilişkin doğrudan görev ifa eden kurumlar bünyesinde görev yapmış kişilerin, mükteseplerine uygun kadro ve dereceleri ile mali özlük haklarını koruyacak şekilde ilgili idarenin uygun göreceği bir göreve başlamasını sağlayacağız.
Hukuk devletinin bir gereği olarak idarenin bu kararlarına karşı yargı yolunu açık tutacağız. Ayrıca, belirli şartlarda erken emeklilik tesis edilebilmesini mümkün kılacağız.
Bu kapsamda atacağımız üçüncü adım, kamu görevine iade edilen kişilerin göreve ve unvana bağlı her türlü yasal, mâli ve sosyal haklarını, geriye de etkili şekilde iade edeceğiz.
Dördüncü olarak, bu kişilerin haklarındaki yaptırım, tedbir veya başka adlarla tesis edilmiş olan bütün kısıtlamaları kaldıracağız.
Beşinci adımımız, bu kişilerin isimlerinin yer aldığı OHAL KHK listeleri veya başka listeleri Resmî Gazete’den, haklarındaki kayıtları ise bütün kurum ve kuruluşların kayıtlarından sileceğiz.
Altıncı olarak, belirli şartlarda, isteklerine bağlı olarak ilgili kurumun coğrafi teşkilatlanmasının mümkün olması şartıyla yaşadıkları şehirde göreve başlama imkânı tanıyacağız.
Yedinci olarak, OHAL düzenlemelerinin sebep ve etkisiyle bedeni ve ruhi zarara uğrayan mağdurlar ile doğrudan ya da dolaylı etkilenen yakınları için, sıhhi ve sosyal rehabilitasyon imkanları sağlayacağız.
Sekizinci adımımız, ciddi mağduriyetlere yol açan, 7075 Sayılı Kanun kapsamında kurulan Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonunu kapatacağız. 7075 sayılı Kanunu tamamen ilga edeceğiz.
Ayrıca diğer bir mağduriyet nedeni olan ve kamu görevlilerinin doğrudan ihraç edilmelerine imkân tanıyan 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddesini ilga edeceğiz. Hiçbir şekilde Devlet Memurları Kanunu dışında öngörülmemiş bir yetkiyi idareye bırakmayacağız.
Ve son olarak kanun teklifimiz yürürlüğe girdikten sonra hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ya da beraat kararı verilen kişileri de belirlediğimiz bu esaslara göre görevlerine iade edeceğiz.
***
Kıymetli Misafirler,
Çözüm önerilerimiz kapsamında ikinci ana başlık olarak KHK’ların sosyal hayata ve özel sektöre yansıyan sonuçlarını ortadan kaldıracağız. Bu kapsamda, yaşanan sorunlara dair 5 çözüm önerimiz var.
İlk olarak, aynı kanuni düzenleme ile OHAL KHK’ları ve 375 sayılı KHK’nın Geçici 35. Maddesi ile doğrudan veya dolaylı olarak kamu görevinden ihraç edilen kişilerin kamu görevinden çıkarılmalarının yanı sıra yakınları ile birlikte maruz kaldıkları hak kayıplarına ve hak ihlallerine son vereceğiz.
İkinci olarak, kamu görevinden ihraç edilen yahut da OHAL KHK’ları ile kapatılan özel kurumlarda çalışan kişilerin özel sektörde çalışmalarının önündeki yasal ve fiili engelleri ortadan kaldıracağız.
Üçüncü olarak, çalışma lisansı/ruhsatı/izin belgesi ve benzeri çalışma belgeleri iptal edilen, mesleklerini yapmaları engellenen kişilerin bu tür belgelerini kayıtsız ve şartsız olarak iade edeceğiz.
Dördüncü olarak, ayrıca kişilerin yakınlarının KHK’lı olmasından dolayı haklarındaki güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması raporlarının olumsuz sonuçlanmasından doğan mağduriyetleri gidereceğiz.
Beşinci olarak, yurt dışına çıkma özgürlüğünün yalnızca suç soruşturması ve kovuşturması sebebiyle ve hakim kararıyla yasaklanabileceğini belirten Anayasal kuralı ihlal eden mevzuat hükümlerine ve uygulamalarına son vereceğiz. Bu kapsamda keyfi pasaport iptaline veya reddine son vereceğiz.
***
Değerli Konuklar,
KHK Mağduriyetleri Eylem Planı kapsamında üçüncü ana başlığında ceza yargılamalarındaki haksızlıkları gidereceğiz.
İktidara geldiğimizde kanuni bir düzenleme ile adil yargılanma hakkı ile suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı şekilde terör örgütü üyeliği kapsamında yargılanmalarından kaynaklanan haksızlıklara son vereceğiz.
Bu kapsamda; darbe teşebbüsü ile hiçbir ilgisi bulunmayan, örgütün niteliğini bilmeyen, silahlı terör örgütüne üye olma kastı olmadığı halde silahlı terör örgütü üyeliği ve silahlı terör örgütüne yardım etme suçları nedeniyle hukuka aykırı şekilde haklarında mahkûmiyet kararı veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmiş kişilerin yeniden yargılanmasını sağlayıp haksızlıkları sonlandıracağız.
Bununla beraber, kişilerin fiilleri başka bir suç teşkil ediyorsa, bu suçlar bakımından yargılanmalarını temin edeceğiz.
Soruşturması veya kovuşturması devam eden kişiler hakkında da bu esaslara göre hareket edilmesini sağlayıp haksızlıklara son vereceğiz.
Haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen kişiler için ise talep üzerine Kanun Yararına Bozma yolunu açacağız.
Kanun Yararına Bozma yolunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının esas açısından incelenmesinin önünü açarak sonucunda da yukarıda belirtilen esaslara göre hareket edilmesini sağlayacağız.
Hakkında kesinleşmiş mahkumiyet hükmü bulunan bir kişi aynı zamanda 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında başka bir suçtan da mahkum edilmiş ise bu kişi kanuni düzenlemenin dışında kalacaktır.
Yine aynı şekilde yargılaması devam edenlerin kanun kapsamına girebilmesi için TMK kapsamında başka bir suç isnadında bulunulmaması şartı aranmaktadır.
Kanuni düzenlemenin kapsamı yalnızca terör örgütü üyeliği ya da bu örgüte yardım suçları ile sınırlı kalmamaktadır.
Terörle Mücadele Kanunu’nda düzenlenen açıklama ve yayınlama ve terör örgütünün propagandası suçları ile kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma suçlarından cezai soruşturma ve kovuşturması devam edenler ile cezası kesinleşen kişiler de kanuni düzenlemenin kapsamına alınmıştır. Orda yaşanan haksızlıklara da son verilecektir.
***
Değerli Konuklar,
Adaletten nasibini almamış bu düzeni değiştireceğiz.
Cadı avına son vereceğiz.
Suçsuz, günahsız insanların çektiği acılara dur diyeceğiz.
Toplumdan dışlanmış, hayatı kararmış, milletine ve devletine küsmüş milyonlarca insanı yeniden kazanacak büyük bir toplumsal rehabilitasyon başlatacak ve huzurlu bir toplumun inşası için gereken her türlü adımı ivedilikle atacağız.
Sorunlarımızı teşhis ettik, çözüm önerilerimizi ortaya koyduk. Söylenecek sözlerin de sonuna geldik. Bundan sonra sıra icraata geldi.
Bunun için de önümüzde az bir zaman kaldı inanıyorum ki; ilk seçimlerde iş başına gelen DEVA kadroları ortaya koyduğumuz eylem planımızı hedeflenen süre içerisinde gerçekleştirecektir.
Herkes bilmeli ki;
DEVA Partisi olarak tek amacımız, temel hak ve özgürlüklerin lütfedilmediği, insanın onuruyla yüceltildiği, tüm vatandaşların kendini birinci sınıf hissettiği, özgürlükçü, demokratik ve adil bir düzen kurmak ve bu düzeni kalıcılaştırmaktır. Bunu sağlamak için elimizden ne geliyorsa yapacağız.
Görünen bir gerçek var o da;
İnsan haklarını vatandaşlarına lüks gören bu yönetim, artık son demlerini yaşıyor.
Daha önce de ifade ettiğim gibi; güç sarhoşluğunun sonu yaklaştı.
Türkiye insan haklarının yok sayıldığı bu karanlık günleri ilk seçimde aşacak ve ülkemizde insan haklarına dayalı gerçek bir hukuk devletini hep birlikte inşa edeceğiz.
Biz gelecek adına ümitliyiz.
Biz Türkiye’nin dertlerine deva olmaya talibiz.
İktidara geldiğimizde her türlü hukuksuzlukla birlikte KHK hukuksuzluğuna da son verecek ve masum vatandaşlarımızın mağduriyetlerine son vereceğiz.
Adil, demokratik, müreffeh bir Türkiye umuduyla hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.
Sağolun, varolun…