Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün TBMM çatısı altında milletvekilleriyle gerçekleşen iftar programında ifade ettikleri son derece kıymetliydi.

Tüm milletimiz tıpkı Sayın Erdoğan gibi “40 yıllık musibetten kalıcı ve kati şekilde kurtulmayı” hedefliyor! “Terör bitsin, acılar dinsin, bu ülkede kan ve gözyaşı dinsin” istiyor.

Cumhurbaşkanı’nın talep ettiği gibi, milletimiz de elbette 40 yıllık musibetten kalıcı ve kati şekilde kurtulmak için aşılan bu kritik eşikte el ele vermeye hazır!

Benim de milletimiz adına Sayın Cumhurbaşkanından bir talebim olacaktır.

Gelin bu süreci önümüze gelen yeni bir fırsat olarak değerlendirip, daha kuşatıcı bir biçimde ele alalım ve ülkemizde demokrasi ve hukuk devletini yeniden ve geri dönüşü olmayacak şekilde inşa etmek için yola koyulalım.

Sayın Cumhurbaşkanı, siz yeter ki isteyin, millet el ele vermeye hazır olacaktır!

Yeter ki adaletsizlik ve hukuksuzluk terörünü de sonlandırmaya karar verelim!

Yeter ki seçmece hukuk anlayışı ve bizden olmayanı ezme terörünü de sonlandırmaya karar verelim!

Takdir edersiniz ki bunun gereklerini yerine getirme sorumluluğu da yine başta size ve iktidar ortağınıza düşmektedir. Hatta tarihin cilvesine bakın ki ortağınız bunun için sizden daha hazır bile olabilir.

Gelin artık bir an evvel tekrardan hukuk devletine ve demokrasiye dönelim; milletten yüz çeviren dışlayıcı siyasete ve milletin dertlerini görmezden gelen umursamaz tavra artık son verelim!

Türkiye yaklaşık son 10 yıldır hukuk devleti ve demokrasiden sürekli uzaklaştı, bambaşka otoriter vadilerde savruldu. Milletin bugün çektiği sıkıntıların temel sebebi adaletsizlikten başka bir şey değildir. Milleti huzura, refaha ve barışa kavuşturacak olan da sadece adalettir. Adaletin hâkim olmadığı bir ülkede hiçbir sosyal sorun kalıcı olarak çözülmez. Barışı hâkim kılmak ancak ve ancak adaleti egemen kılmakla mümkündür.

Her bir ferdini birinci sınıf vatandaş gören ve tüm ayrımcılıkları, tüm adaletsizlikleri ortadan kaldıran bir Türkiye’yi inşa edebilirsek işte o zaman gerçekten güçlü bir toplum ve güçlü bir ülke olabiliriz. Ancak bu iddia doğrultusunda attığımız adımlarla toplumsal barışımızı sağlar, ‘iç cephe’ gibi vahim tanımları aklımıza dahi getirmeyiz.

Bu çerçevede “Demokrasilerde iktidar partisi ne kadar öneme sahipse muhalefet de o kadar öneme sahiptir. Muhalefet yürütmenin tamamlayıcı unsurudur.” sözleriniz ne kadar önemliyse, bugün yargı eliyle muhalefetin ensesinde boza pişirildiği gerçeğini görmezden gelmemek de bir o kadar samimi olacaktır. Muhalefeti hizaya getirmek, direneni de şeytanlaştırmakla Türkiye’yi üçüncü sınıf otoriter rejimlere benzetmek kimseye hiçbir şey kazandırmaz, aksine herkese çok şey kaybettirir.

Sayın Cumhurbaşkanı, son dönemde Türkiye’nin AB üyeliğine dair yine ısrarcı açıklamalar yapmaya başladınız. Bu elbette Türkiye için iyi sonuçlar doğurabilecek bir tutum, ama başta siz olmak üzere hepimiz biliyoruz ki AB üyeliği demokrasi ve hukuk devleti çıtasının yükseltilmesinden geçiyor.

Son haftalarda AB’ye yönelik çağrılarda argümanlarınızın sadece AB’nin ‘güvenlik mimarisi’ ve Türkiye’nin askeri gücü çerçevesinde olması, Türkiye’nin hak ettiğinin çok gerisinde bir netice doğmasına yol açacak yanlış bir stratejidir. Bunun yerine ABD’de Trump’ın hukuk devletinden uzaklaşan ve birçok AB üyesi ülkenin aşırı sağ ile sınandığı, öte yandan İsrail örneğinde iyice açığa çıkan kural bazlı bir dünya düzeni iddiasından çok uzaklaşıldığı bir ortamda; Türkiye’nin önündeki tarihi fırsatı değerlendirebilecek bir iç ve dış siyaset stratejisi izlenmesi gerekmektedir ki bu stratejinin en temel ayakları, ileri demokrasi ve hukuk devleti iddiasını yeniden gündeme taşımak ve gereklerini hızla yapmaktır.

Aksi takdirde, konjonktürün zorlamasıyla AB’nin sadece güvenlik zirvesi fotoğraflarında görünmenin vereceği dönemsel faydaya odaklanmak ne AB sürecini tekrar harekete geçirecek ne de Türkiye’nin adalet ve demokrasi standardını yükseltebilecektir.

Kendimiz için, kendi vatandaşımızın huzur ve refahını arttırmak için AB’nin demokrasi ve hukuk devleti standartlarını hedeflemek zorundayız, bunun dışındaki her söylem geçici ve sonuç üretmekten uzaktır.

Connect with Me: