TÜRKİYE – ALMANYA İLİŞKİLERİNDE GERÇEKLER VE FIRSATLAR İLE İLGİLİ AKLIMA GELENLER…..
Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier’in üç günlük Türkiye ziyareti bugün Ankara programı ile sona erdi. Almanya Cumhurbaşkanlığı tarafından seyahat öncesi ziyaretin sebebi, diplomatik ilişkilerin kurulmasının 100. yıl dönümünün kutlanması, bu vesileyle iki ülke arasındaki yakın bağların ve özellikle Almanya’daki milyonlarca insanımızın yaşam öykülerinin ve başarılarının onurlandırılması olarak duyurulmuştu.
Anlaşılan o ki mevcut şartlar itibarıyla bu çerçevelendirme ile kamuoyu da abartılı beklentilere sokulmak istenmedi.
Netice itibarıyla 10 yılın ardından bir Alman Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’ye seyahati, ikili ilişkilerdeki son yıllarda yaşanan türbülanslar sonrası gayet serinkanlı ve olumlu geçti diyebiliriz. Steinmeier en son Dışişleri Bakanı olarak 2016’da darbe teşebbüsü sonrasında Türkiye’ye çok hararetli ve gergin bir ortama gelmişti. Sonraki süreçte ikili ilişkilerde dramatik olaylar yaşandı. Karşılıklı olarak ortaya konulan duygusal tepkiler iki tarafı da çok yordu. Bugün gelinen noktada Türkiye-Almanya ilişkileri potansiyelinin çok çok gerisinde yol alıyor olsa bile iki tarafın da adeta ‘yapacak bir şey yok’ tutumunda olduğu bir gerçek. Türkiye-Almanya ilişkilerinin diplerde seyretmesi bir kader gibi algılansa da mevcut potansiyelin bu olmadığı tartışılmaz bir gerçek.
Potansiyel diyorum çünkü iki ülke arasında her alanda olağanüstü fırsatlar mevcut. Bir tarafta eşsiz bir bağ olarak milyonlarca insanın diğer ülke ile ile doğrudan çok yoğun ilişkisi var. Sadece Almanya’da yerleşik olan 3 milyondan fazla vatandaşımız değil, aynı zamanda Türkiye’ye dönmüş olsalar bile Almanya ile yoğun ilişkileri devam eden sayısız insan var. Zaten Steinmeier’in heyetine aldığı birçok kişi dahil, göçmen hikayesi olan meclis başkan vekili, bakan, milletvekilleri, belediye başkanları, koronavirüs aşısını üretenler de dahil olmak üzere çok başarılı şirket sahipleri, Alman Milli Takımı’nın kaptanı, sanatçılar ve yazarlar da bu potansiyeli ortaya koyuyor. Diğer tarafta Almanya 55 milyar avroluk bir hacim ile Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı; sadece uluslararası kurumlar içinde Avrupa Konseyi, NATO, G20 derken çok yoğun iş birliği zeminlerini saymakla bitmez… Bunların yanında Almanya/Fransa ve Almanya/Polonya ilişkilerinde geliştirilen insan köprüleri, kardeş şehirler, gençlik programları, eğitim ve kültür alanında tahkim edilmiş güçlü kurumsal bağlar Türkiye ile de rahatlıkla geliştirilebilecekken bizim durumumuz bu örneklerin çok çok gerisinde.
Özetle çok büyük potansiyele rağmen aslında mevcut zorluklar/çıkmazlar sebebiyle karşılıklı olarak beklentiler minimuma indirilmiş vaziyette. O sebeple de bu ziyaret gayet hesaplı tutulmuş, siyasi temaslar milyonlarca vatandaşımızın göç hikayesinin başladığı İstanbul Sirkeci Garı’nda başlatılarak Gaziantep durağı ile sivil toplum ve sosyal temaslarla orantılanmaya çalışılmış.
Türkiye’de hukuk devletinin can çekişiyor olması, AİHM kararlarını bırakalım içerde Anayasa Mahkememizin kararlarının bile uygulanmaması ve demokratik değerlerden ciddi manada uzaklaşılması, Türkiye için her alanda bir engel ortaya koyarken Türkiye-Almanya ilişkilerinde de bu ciddi manada hissediliyor. Çok yoğun bir biçimde artması gerekirken son yıllarda doğrudan yatırımların kesilmesi de Türkiye’nin bu kötü gidişatının sonucu. Sadece 2023 yılında 65 bin vatandaşımızın Almanya’ya iltica etmesi de, 2500 Türk doktorun Almanya’ya göç etmesi de, gençlerimizin yarısından fazlasının Türkiye yerine Almanya’da yaşamak istemesi de bu kötü gidişatın sonuçları.
Yani Almanya aslında Türkiye’de olan biteni çok yoğun bir biçimde hissediyor. Ayrıca izahata gerek olmadığı gibi tersini dinlemelerine gerek de yok.
Diğer tarafta Almanya’da aşırı sağın yükselişi, kurumsal ırkçılıkla mücadelede yetersizlik (bizdeki durum çok daha beter olduğu için Almanya’ya söyleyecek sözümüz de çok zayıf ve dolayısıyla ülkede hukuk olmayınca dışardaki hukuk savunusunu da fazla ciddiye alan olmuyor.) ve özellikle son aylarda Gazze’de on binlerce insan katledilirken ve insanlığa karşı suçlar işlenirken Almanya hükümetinin adeta sınırsız İsrail dayanışması göstermesi ve İsrail kabinesindeki aşırı sağ ve ırkçı söylemlere karşı duyarsız kalması Almanya’nın kendi iddialarıyla çelişir bir durum. Almanya’nın Gazze politikası, ülkenin adalet konusundaki utanç karnesine girdi bile.
Bugün iki Cumhurbaşkanı’nın basın toplantısında bu manzara aslında özetlenmiş oldu. Onlar konuşurken de benim aklıma değerlendirilemeyen bu fırsatlar ve gerçekler geldi.
Netice olarak her alanda çok büyük potansiyel heba ediliyor ve Türkiye-Almanya ilişkileri zoraki evlilik düzeyinde yürüyor.