Yeneroğlu: “Adalet Divanı’ndan çıkan başörtüsü kararı Müslümanların dışlanmasını körükleyecektir.”

Avrupa Adalet Divanı’nın başörtüsü kararı nedeniyle bir basın açıklaması yapan İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Karar son derece dışlayıcı ve Avrupa’nın temel iddialarına aykırıdır.” dedi. Yeneroğlu şunları ifade etti:

“Avrupa Adalet Divanı, işverenlerin çalışanların başörtüsü takmasını yasaklamaya hakkı ve yetkisi olabileceğine karar vermiştir. Bu kararını; görünür politik, felsefi ya da dini sembollerin takılmasını yasaklayan bir iç kuralın doğrudan ayrımcılık anlamına gelmediği ve işveren kurumun tarafsız imajını koruma gayesinin meşru bir amaç olduğu görüşüyle gerekçelendirmiştir. Adalet Divanı aynı zamanda, işveren kurumun dini sembolleri yasaklama konusunda bir politikası olmaması halinde, müşterilerin çalışanların başörtüsünü çıkarmasını talep etme konusunda haklarının olmadığına da hükmetmiştir.

Davaya konu olan olaylarda, başörtülü çalışanlara karşı dine dayalı doğrudan ayrımcılığın yapıldığı gayet açıktır. Söz konusu yasağın, “işveren kurumun tarafsız imajı” gibi bir sebeple meşru gösterilmeye çalışılması, dini özgürlüğün hangi sebeple kısıtlandığını gösteren tuhaf bir izahattır. Avrupa’da yaşayan gruplar arasında en çok ayrımcılığa uğrayan kesimlerin başında, Müslüman kadınlar gelmektedir. Alınan karar ile bu durum daha kötü bir hale sokulmuştur. Çalışma hayatına katılmaları konusunda ciddi bir engel yaratılmıştır.

AB Adalet Divanı kararları sadece dava konusu olan ülkelerde değil, Avrupa Birliği üye ülkesi olan 28 ülkede geçerlidir ve bu ülkelerde yaşayan herkese doğrudan etkisi olacaktır. Bu karar ile birlikte, kamuda dini sembollerin giyilmesini ve normal hayatta peçe giyilmesini yasaklayan Fransa ve Belçika gibi ülkelerin artması, özel sektör işverenlerin başörtüsü veya diğer dini sembolleri kullanan çalışanları işe almaması bir gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Son olarak, Avrupa’da var olan ve günden güne yükselen islamofobi Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın bu kararı ile birlikte kendisine yeni bir hukuki gerekçe daha bulmuştur. Daha da kötüsü, Avrupa’da yükselen aşırı sağın eli bu kararla birlikte daha da güçlenmiştir.

Bilindiği üzere din ve inanç özgürlüğü ile ayrımcılık yasağı, tüm uluslararası insan hakları sözleşmelerinde ve belgelerinde yer alan özgürlüklerin en önemlilerinden ikisi olarak yer almaktadırlar. Her fırsatta, hoşgörü ve toleransın beşiği olarak kendini sunan, kadın ve erkek eşitliğini sağlamanın temel gayesi olduğunu iddia eden Avrupa’nın Adalet Divanı’nda bu yönde olumsuz bir kararın çıkması, farklılıklarla bir arada yaşama ilkesine ciddi manada zarar verecek ve özellikle Müslüman kadınları iş ve toplumsal hayattan daha fazla dışlayacaktır.”

Yeneroğlu: “Hollanda için asıl tehdit ırkçı söylemlerin hakimiyeti.”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Fatma Betül Sayan’ın Hollanda’dan sınır dışı edilmesi ve polisin hukuksuz şiddeti üzerine açıklama yaptı. ‘‘Hollanda kendi hukukunu, uluslararası teamülleri ve diplomatik nezaketi ayaklar altına alarak iki ülke arasındaki dostluğu hiçe saymıştır. Bu benzersiz hukuksuzluğun bahanelerle meşrulaştırılmaya çalışılması her şeyden önce Hollanda’nın geleceği açısından endişe vericidir.” diyen Yeneroğlu şunları kaydetti:

“En doğal demokratik tepkilerini dile getiren halka ve Sayın Bakan’a reva görülen muamele, Hollanda vatandaşı olmasa bile ülkede bulunan herkesin eşit muamele görmesini şart koşan Hollanda Anayasası’na aykırıdır ve toplantı hakkını bütünüyle ihlal etmektedir. Sayın Bakan’ın kamusal olmayan bir alanda yapmayı planladığı toplantının, ortada herhangi bir tehdit ya da kargaşa ihtimali olmaksızın engellenmesi büyük bir skandaldır. Yine kadın ve yaşlı demeden önüne gelene at, köpek ve copla saldıran emniyet güçlerinin halleri de Hollanda adına yıllarca silinemeyecek büyük bir rezalettir. Aynı şekilde Rotterdam Belediye Başkanı tarafından OHAL ilan edilmesi için de gerekli sebepler bulunmamakta, bu yönde bir girişim hiçbir nesnel argümanla gerekçelendirilememektedir.

Kamu düzeninin bozulması ya da kamu güvenliğinin tehlikeye girmesi gibi olasılıkların esamesi bile okunmazken Sayın Bakan’a yönelik, diplomasiyle hiçbir şekilde bağdaşmayan bu nezaketsizliğin sonradan hukuken meşrulaştırılmaya çalışılması gülüncün de ötesindedir.

Hollanda siyasileri ‘Hollanda’da yabancı bir ülke için seçim programı yapılması’ndan yakınırken, ‘hayır’ kampanyasını yürütenleri desteklerken içlerinde aşırı sağcı Geert Wilders’in partisinin de olduğu üç siyasi parti temsilcisinin Hollanda’nın Londra Büyükelçiliğinde seçim programı yapmaları bu çifte standardın en açık örneğidir. Kaldı ki Aile Bakanımızın programında halkoylaması gündemde yoktu.

Bütün bu komediyi katlanılması zor bir evreye sokan en önemli şey ise Rotterdam’da polisin Sayın Bakan’a destek için gelen vatandaşlarımıza yönelik kullandığı orantısız güçtür. Ziyaret ettiğim yaralı vatandaşlarımızın da teyit ettikleri gibi şiddet göstermeyen insanlara hunharca saldırılmış, Hollanda kendi hukukunu eşsiz bir biçimde çiğnerken polisin faşizan uygulaması çok büyük bir ayıp olarak tarihe geçmiştir. Sadece aşırı sağcı Geert Wilders’in Sayın Bakan’a yönelik muameleyi nasıl şevkle karşıladığı ve polisin acımasız şiddetine Hollanda’daki ırkçı çevrelerin nasıl alkış tuttuğu incelendiğinde bile bu muamelenin kime ve neye çanak tuttuğu anlaşılacaktır.

Yaşananlar, başta Hollanda’daki vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak amacıyla, sağduyulu bir tutuma duyulan ihtiyacı göstermektedir. 400 yıllık bir geçmişe dayanan iki ülke arasındaki dostluk ilişkisinin yeniden normal bir zemine kavuşabilmesi için Hollandalı siyasiler seçim öncesi aşırı sağcı oylardan nemalanabilmek ümidiyle Hollanda için büyük tehdit olan sağ söylemleri benimsemek gibi endişe verici yönelimlerden vazgeçmelidir. Çünkü Hollanda için en büyük tehdit, kendi vatandaşlarıyla kendi konsolosluğunda buluşması hukuksuzca engellenen Türkiye Cumhuriyeti Bakanı değil, kültüralist ve ırkçı söylemlerin ülkeye daha fazla hakim olarak geleceğini karartmasıdır.”