Yeneroğlu: “Almanya ile 55 yıl önce yaptığımız işgücü anlaşmasıyla ikili ilişkilerimiz yeni bir boyut kazandı”

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Türkiye ile Almanya arasında imzalanan işgücü anlaşmasının 55. yıl dönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, “Türkiye ile Almanya arasındaki köklü bağ bu anlaşmayla daha da güçlenmiş, ortak meseleler çoğalarak işbirliği daha da kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu güçlü bağ konjonktürel gelişmelere kurban edilemeyecek kadar önemlidir.” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları kaydetti:

“30 Ekim 1961 tarihinde Almanya ile olan ilişkilerimiz yeni bir boyut kazanmıştır. Bu tarihte Bad Godesberg’de imzalanan işgücü anlaşmasıyla kitlesel işgücü göçü resmî olarak başlamıştır. Bugün Almanya’da toplam nüfusun yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturan 3 milyon Türkiye kökenli göçmen bulunmaktadır. Almanya ile kapsamlı ilişkilerimizi oluşturan unsurların başında gelen ve iki ülke arasında organik bir bağ oluşturan Türkiye kökenli insanlarımız Alman toplumunda eğitimden iş hayatına, siyasetten sivil topluma kadar farklı alanlarda toplumsal hayatın içerisinde yer almaktadırlar. Yaklaşık 600 bin öğrencimiz Almanya’da öğrenim görmektedir. Bununla birlikte pek çok farklı sektörde yaklaşık 100 bin civarında Türk girişimci Alman ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Yaklaşık 500 bin kişinin çalıştığı bu işletmeler ayrıca 50 milyar Avro ciroyla ülkelerimiz arasındaki ekonomik işbirliğinde de önemli rol oynamaktadır. Ayrıca bugün Almanya, Avrupa Birliği ile ihracatımızda en büyük ticaret ortağımız konumundadır. Öte yandan Almanya’da yerel, eyalet ve federal düzeyde farklı mecralarda, parlamentolarda ya da belediye meclislerinde Türkiye kökenli insanlar etkin aktörler olarak Almanya’nın siyasi kültüründe önemli bir yer edinmektedirler. Bir diğer yandan ise Almanya genelinde vatandaşlarımız tarafından kurulan 2.500’ü aşkın faal sivil toplum kuruluşu ile bu kesimin kültürel ve sosyal ihtiyaçlarına cevap verilmektedir. Bütün bu veriler Türkiye ile Almanya arasındaki dayanışma ve işbirliği zemininin ne kadar geniş ve verimli olduğunu göstermekte ve şu gerçeğe işaret etmektedir: Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler bir takım konjonktürel gerginliklere kurban edilecek kadar önemsiz olamaz.

Bu köklü ilişkilerin odak noktasında Almanya’da yaşayan vatandaş ve soydaşlarımız bulunmaktadır. Bu vatandaşlarımızın en önemli sorunlarının başında ise yabancı düşmanlığı, ayrımcılık, ırkçılık ve İslam düşmanlığı gelmektedir. Bu konularda etkin politikaların geliştirilmesi bir arada yaşama kültürüne yapılacak en önemli yatırımdır. Son zamanlarda göçmenlere ve camilere yönelik artan saldırılar kaygı vericidir. Türk ve Müslüman toplumu bu tarz tehlikeli eğilimlerden doğrudan etkilenmektedir. Bu kapsamda toplum içerisinde anlayış ve hoşgörünün tesisinde yapıcı bir rol oynama potansiyeli bulunan siyasi aktörlerin ve medyanın sorumlu bir tutum benimsemeleri beklenmektedir. Yabancı düşmanlığını kışkırtacak ve tırmandıracak söylemler değil, göçmenlerin içinde yaşadıkları toplumlarla geliştirecekleri aidiyet hissine yatırım yapılmalıdır. Yine göçmenlere uygulanan ayrımcılık çerçevesinde meslek yeri başvurularında Türk veya Müslüman isminden dolayı ret cevabı alan binlerce öğrenci bulunduğu raporlanmaktadır. Oysa eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması aktif toplumsal katılım için gereklidir. Bu eksikliklerin giderilmesiyle Almanya ile ilişkilerimizdeki derinlikli bağ daha da güçlenecektir.

Bu düşüncelerle Türkiye-Almanya işgücü anlaşmasının 55. yılında Almanya’daki tüm soydaşlarımızı selamlıyor ve zorlu göç tarihini bizzat kendileri yazarak ikinci bir vatan edinirken önlerine konulan güçlüklere kararlılıkla göğüs geren insanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.”

49. Yılında Türkiye-Avustralya İşgücü Anlaşması

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, 5 Ekim 1967 tarihinde Türkiye ile Avustralya arasında imzalanan işgücü anlaşmasının yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, “Anavatanla olan bağın ve aidiyet duygusunun en önemli anahtarı anadildir. Bu kapsamda Türkçe’nin, Avustralya okullarında seçmeli ders olması ve anadilin öğrenilmesi için hafta sonu kurslarının düzenlenmesine imkân tanınması önemli bir fırsattır. ” dedi. Yeneroğlu açıklamasında şunları ifade etti:

“Avustralya Türk toplumunun nüfusu, 1940’lı yıllardan itibaren Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımızın göçü ile artmaya başlamış sonrasında ise 1967 yılında yapılan işgücü anlaşmasının ardından devam etmiştir. Anlaşmadan 49 yıl sonra bugün 150 binin üzerinde Türkiye kökenli insanımız Avustralya’da yaşamını sürdürmektedir. Avustralya genelinde Türkiye kökenlilere ait 130 kadar dernek ve çatı kuruluşun ayrıca 6 okul ve 30 caminin bulunması Türk toplumunun sosyal hayata katılımı adına sevindiricidir. Ancak Türk toplumunun siyasal katılımı özellikle federal düzeyde çok düşüktür. Bu doğrultuda sosyal uyumun önemli yapı taşlarından olan siyasette temsil hususunda daha etkin olunması gerekir.

Anavatanla olan bağın ve aidiyet duygusunun en önemli anahtarı anadildir. Bu kapsamda Türkçe’nin, Avustralya okullarında seçmeli ders olması ve anadilin öğrenilmesi için hafta sonu kurslarının düzenlenmesine imkân tanınması önemli bir fırsattır. Avustralya’da doğup büyüyen ve İngilizceye hâkim olan gençlerimizin Türkçeye de gerekli önemi göstermeleri, Türkiye ile olan ilişkilerin güçlendirilmesinin yanı sıra eğitim ve iş hayatında farklı imkânlar sunacaktır.

Türk ve Müslüman toplumunu ilgilendiren bir diğer önemli konu olan İslamofobi hususunda Avustralya ender bir yerde durmaktadır. İslamofobi ile mücadele için Avustralya Hükümeti yüklü miktarda bütçe ayırmıştır ve ilgili kurumlar nezdinde İslamofobi ile mücadele için çalışmalar yürütmektedir. Ülkedeki islamofobik vakaların Batı ülkelerinin pek çoğuyla kıyaslanamayacak ölçüde az olduğu kaydedilmiştir. Bu önlem, İslamofobi ile mücadelede sağlıklı tedbir ve yöntemlerin geliştirilmesi noktasında diğer tüm dünya ülkelerine örnek olmalıdır.

Bu düşüncelerle Türkiye ile Avustralya işgücü anlaşmasının 49. yılında ülkedeki tüm soydaşlarımızı selamlıyor ve zorlu göç tarihinde emeği olan tüm insanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.”

Hollanda’daki Türkiye Kökenli İnsanlarımız Siyasal Temsil Krizine Sürüklenmemeli

İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, 19 Ağustos 1964 tarihinde Türkiye ile Hollanda arasında imzalanan işgücü anlaşmasının yıldönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, “Hollanda’da yaşayan Türkiye kökenli insanlarımız siyaset arenasından dışlanmaktadır. Oysaki siyasette temsil imkânı bulabilmek sosyal uyumun önemli yapı taşlarındandır ve farklı görüşlerin savunulabilmesi de çoğulcu demokrasinin şartıdır.” dedi.

Yeneroğlu, açıklamasında şunları kaydetti: “Türkiye ile Hollanda arasındaki diplomatik ilişkiler 400 yıl kadar geriye gitse de ülkemizin Hollanda ile ilişkilerini belirleyen önemli tarihlerden birisi 19 Ağustos 1964’tür. Bu tarihte Hollanda’nın Lahey kentinde imzalanan anlaşmayla binlerce insanımız çalışmak için Hollanda’ya gitmiştir. Anlaşmadan 52 yıl sonra bugün 395 bin civarında Türkiye kökenli insanımız Hollanda’da hayatını sürdürmektedir. Bu sayı Hollanda toplumunun yüzde 2,4’sine denk gelmektedir.

Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu ülkede yaşayan insanlarımız da toplumsal hayatın içerisinde aktif olarak yer almaktadır. Ancak Türkiye kökenli insanlarımız, son örneklerde olduğu gibi Türkiye ile bağlantılı tartışmalar hakkındaki fikirleri üzerinden bir nevi test edilerek siyaset arenasından dışlanmaktadır. Oysaki siyasette temsil imkânı bulabilmek sosyal uyumun önemli yapı taşlarındandır ve farklı görüşlerin savunulabilmesi de çoğulcu demokrasinin şartıdır. Hollanda toplumunun yüzde 2,4’ünü oluşturan bir kesimin siyasal temsil krizine sürüklenmesinin doğuracağı radikal sonuçlar hesap edilmeli ve demokrasinin bir gerekliliği olarak toplumun tüm kesimlerinin siyasete katılımının önü açılmalıdır.

Bir diğer önemli husus ise seksenli yılların başında karşılıklı uyum ve katılım olarak tanımlanan entegrasyon politikalarının, doksanlı yıllardan itibaren tek yanlı uyumu öngören entegrasyon politikalarına evrilmesinin barındırdığı tehlikedir. Gerçekleşen dönüşümün siyasal ve soysal alandaki sonuçları 2000’li yılların başından itibaren aşikâr olmaya başlamıştır. Aşırı sağ partilerin güçlenmesi ayrıca artan İslamofobik yaklaşımlar neticesinde baskılanan ve ötekileştirilen kesimler, kendilerini toplum içerisinde sürekli bir savunma refleksi üzerinden var etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu durum baskılanan toplum kesimlerinin içerisinde bulundukları toplumla kurması beklenen aidiyet hissini zedelemiştir. Bu bağlamda yapılması beklenen toplumun farklı kesimlerinin tek boyutlu ve sürekli olumsuz ögeler üzerinden tanımlanmasından vazgeçilmesidir. Çok zor geliştirilen davranış biçimlerinden olsa da bir arada yaşama kültürü ve hoşgörü hissi topluma ayrı bir zenginlik katacaktır.

Bu düşüncelerle Türkiye-Hollanda İşgücü Anlaşması’nın 52. yıl dönümünde birinci nesli saygıyla anıyor, zorlu göç tarihinde emeği olan tüm insanlarımıza şükranlarımı sunuyor, yeni nesillere de büyük sorumluluklarla karşı karşıya olduklarını hatırlatıyorum.”