“TİHV 2021 Yılı İnsan Hakları Raporu, Türkiye’nin Nasıl Bir Karanlığa Mahkûm Edildiğini En Acı Şekilde Gözler Önüne Sermektedir”
‘Ülkemizde İnsan Hakları Can Çekişiyor’
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) 2021 yılı İnsan Hakları Raporu, Türkiye’nin nasıl bir karanlığa mahkûm edildiğini en acı şekilde gözler önüne seriyor.
Kaçırılan insanlardan mayına basarak yaşamını yitirenlere, işkenceye maruz kalanlardan zırhlı araç çarpması sonucu hayatını kaybeden çocuklara…
İnsan haklarına dayalı, demokratik bir hukuk devletinde mümkün olmayacak kadar korkunç bir tablo ile karşı karşıyayız.
Raporda; düşünce ve ifade özgürlüğünden toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğüne, yaşam hakkından savunma hakkına dek her türlü hak ve özgürlüğün hiçe sayıldığı ve vatandaşlarımızın doğuştan sahip oldukları hakları gözünü dahi kırpmadan yok edebilen bir anlayışın karar verici olarak devletin her alanına nasıl sirayet ettiği açıkça ortaya konuyor.
“Adalet Mülkün Temelidir”
Devletlerin varlık sebebi vatandaşlarının barış, huzur, güvenlik ve özgürlük içerisinde müreffeh bir hayat sürmesini sağlamaktır. Devleti yaşatan adalettir. Hz. Ömer’in ifadesiyle “Adalet mülkün temelidir.” Devlete meşruiyet kazandıran, insanların aynı devletin çatısı altında bir ve beraber yaşama arzusunu diri tutan ve aynı bayrak altında yaşayan insanların en zor zamanlarda dahi güçlü bir duygudaşlıkla omuz omuza vermesini sağlayan; adil bir ülkede yaşadıklarına dair inançlarıdır.
İnsanların Türkiye’de nasıl bir baskı ve korku ikliminde yaşadığını ortaya koymak açısından TİHV’ nin 2021 yılı İnsan Hakları Raporu oldukça önemli bir belge niteliğindedir.
Gazetecilerin baskı altına alındığı, sivil toplumun susturulduğu, yüksek mahkeme kararlarına ilk derece mahkemelerinin uymadığı, herkesin her an terörist olmakla suçlanmaktan tedirgin olduğu, hukukun ayaklar altın alındığı bir süreci ülke olarak yaşamaktayız. Fakat hukuk güvenliği, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı, adil yargılanma hakkı, suçların ve cezaların kanuniliği gibi en temel hakların dahi tamamen rafa kaldırıldığı üçüncü sınıf bir otoriter rejim haline gelmemize ise sadece bir seçim uzaktayız.
Sıradan bir insanın dahi sosyal medyada paylaşım yapmaktan korktuğu, “Silivri soğuktur şimdi” sözünün artık herkes tarafından bir deyim olarak kullanıldığı, toplumun her kesiminden gençlerin batılı ülkelerde yeni bir hayat kurabilmek için akın akın yurtdışına gittiği, imkânı olanın kaçmak istediği, imkânı olmayanların ise yüce bir sabırla yaşadığı, katlandığı, herkesin mutsuz, herkesin bıkkın ve şikayetçi olduğu bir ülke artık Türkiye.
‘Milletimiz Bu Karanlık Tabloyu Değiştirecek’
Bu karanlık tabloyu değiştirmek için ülke olarak önümüzde çok büyük bir fırsat var. 2023 seçimleri, geleceğin Türkiye’sinde çocuklarımızın nasıl bir yaşam süreceğine dair çok ciddi bir kararın verileceği bir seçim olacak. Türkiye iki ittifak ya da iki Cumhurbaşkanı arasında değil, iki farklı zihniyet arasında bir seçim yapacak. Gelecekte ya demokratik bir hukuk devletinin özgür ve müreffeh vatandaşları olarak huzur içinde yaşayacak ya da her şeyin ölçüsü olarak kendisini gören, bireyin, sivil toplumun ve ülkenin nefes almasına izin vermeyen hukuksuz ve otoriter bir yönetim anlayışı altında hukuksuzluklarla boğuşmaya devam edeceğiz.
DEVA Partisi olarak bizim, milletimizin en doğru kararı vereceğine ve ülkemizin içinde bulunduğu bu korku ve baskı ikliminden milletimizin inanç ve iradesiyle çıkacağımıza olan inancımız tamdır.
Türkiye hiçbir kişinin, ailenin ve zümrenin ya da bir ideolojinin, inancın ve düşüncenin tahakkümü altına alınamayacak kadar büyük bir ülkedir. Önümüzdeki seçimlerde milletimiz bu gerçeği en gür şekilde haykıracaktır.