Değerli Basın Mensupları,
Şu günlerde ülkemiz, tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birini yaşamaktadır. İktidarın akıl almaz politikaları sebebiyle maalesef her geçen gün yoksullaşıyoruz, fakirleşiyoruz.
Hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve yozlaşmanın tüm devlet yönetimine sirayet ettiği;
Bakanların, hükümet ortaklarının hukuksuzluğu açıktan teşvik ettiği ve liyakatsizliğin kural halini aldığı bir yönetim anlayışında böylesine derin bir ekonomik krizin yaşanması elbette kaçınılmazdı.
Çok uyardık. Defalarca söyledik. Ancak dinletemedik.
Hukukun olmadığı bir ülkeye yabancı yatırımcı gelmez dedik.
Hukuk güvenliği ve öngörülebilirlik yoksa yerli sermayeyi bile kaçırırsınız dedik.
Fakat hükümet hiçbir tavsiyeyi dikkate almadı.
Bildiğini okumaktan geri durmadı.
Adalete uyun, işi ehline verin dedik ama sözlerimize kulak tıkadılar.
Geldiğimiz yer ortada.
Kıymetli Vatandaşlarım,
Bir ülkede hem faizlerin hem de döviz kurlarının düşmesi yani paranın değer kazanmasını herkes ister.
Fakat hem faizlerin hem de döviz kurlarının aynı anda düşmesi için o ülkenin üretmesi ve gerçekten büyümesi gerekir.
Eğer ülke üretmiyorsa, katma değerli ürünleri, icatları yoksa o ekonomi faiz-yüksek kur-yüksek enflasyon döngüsüne girer.
Gerçek enflasyonun en iyimser tahminle en az %40 – 50 seviyelerinde olduğu bir ülkede Merkez Bankası’nın %15 faiz oranıyla hiç kimse parasını Türk Lirası olarak bankada tutmaz.
Bu sebeple 3 kuruş parası olanlar bile parasını dövize çevirmeye çalışır hale gelmiştir.
Bu döngüyü kırmak için üretime odaklanmak gerekir.
Fakat bu hükümet yönetimde olduğu müddetçe reel sektörün gelişmesi, üretimin artması mümkün değildir.
Çünkü hükümetin bir üretim ve kalkınma politikası yok.
Ancak ufak bir rantiyeci kesimi ihya etmektedir.
Onlara havadan haksız ihaleler vermekte, bunlara kolay paralar kazandırmaktadır.
Eğer hükümete yakın değilseniz ülkede istihdam sağlayan helalinden kazanan bir şirket olsanız bile ayrımcılığa maruz kalırsınız.
Zaten bu yüzden birçok Türk şirketi, şirket merkezlerini yurtdışına taşıdı.
Şimdi hükümet vatandaşlara en uygun fiyat sağlayan marketleri bile hedefine almış durumda…
Böyle bir ortamda hangi yatırımcı neden yatırım yapsın?
Değerli Vatandaşlarım,
Bu iktidarla ekonomik krizden çıkış imkansızdır.
Gelinen noktada yaşadığımız derin ekonomik kriz bir yönetim krizinin sonucu ve kriz sebebiyle tüm toplumda büyük bir endişe hâkim.
Piyasada hiç bir şeyin fiyatı belli değil. Doların nerede duracağını kimse kestiremiyor.
Bazı marketlerde şeker gibi, yağ gibi temel gıda maddelerinin satışlarına kota gelmiş vaziyette. Dün itibariyle gübre ve zirai ilaç satışına sınırlama getirildi, pek çok döviz bürosu belli saatlerde döviz işlemi yapmadı. Apple satışlarını durdurdu.
‘Dolar yükselince endişelenmeli miyiz?’ diye soran gazeteciye, sırıtarak ‘Dolarla mı maaş alıyorsunuz?’ diye soran cahiller anlamasa da istisnasız her şeyin zamlandığına şahit oluyoruz.
Çünkü açık ekonomilerde döviz kurları ile enflasyon arasında geçirgenlik vardır.
Döviz kuruna bağlı enflasyon dalgası ilk olarak garip gurebayı vuruyor.
Asgari ücretle geçinen milyonlarca insan kara kara nasıl geçineceğini düşünüyor. Milyonlarca insan açlıkla, yoksullukla boğuşuyor. Milyonlarca genç işsiz, umutsuz. Tencere kaynamıyor. Büyük bir karamsarlık toplumun üzerine çökmüş durumda.
Peki iktidar ne yapıyor?
Hiçbir şey yapmıyor. Sorumluluktan kaçıyor. Slogan atıyor. Hamaset yapıyor. Adeta milletin aklıyla alay ediyor. Ama milletimiz gayet iyi biliyor ki bu büyük ekonomik krizin, toplumun içine düştüğü bu çaresizliğin sebebi bizzat ülkeyi yönetenlerdir.
Milleti aptal yerine koyup slogan atıyorlar. Akıllarınca milleti kandıracaklar! ‘’Ekonomik kurtuluş savaşı’’ veriyormuşuz? Ortada bir kurtuluş savaşı yok millet bunu görüyor. Ama siyasi ikbalini milletin menfaatinin önüne koymuş olan bir kişi ve çevresinin menfaatleri var.
Bir kurtuluş savaşı yok ama ayrıcalıklarından vazgeçmek istemeyen bir grup insanın millete reva gördüğü yokluk var.
Dolar artınca ellerini ovuşturan, iktidarın sevdiği işadamları var. Her devrin adamları, her ballı ihalenin kazananları var.
Yap-işlet-devret adı altında döviz üzerinden belirlenen bedellerle kişi başı geçiş garantisi olan 5 tane şirket var.
Dolarla belki maaş değil ama mafyadan ‘harçlık’ alanlar var.
İşte böyle rahat ve konfor içinde yüzen bu kitlenin milletin derdini anlaması da mümkün değil.
Bu millettin menfaatleri onların umurunda değil. Millet aç mı kalmış, yokluk mu çekmiş umurlarında değil. Az yemek yiyin, kışın domates yemeyin, eti kiloyla almayın, midenin bir kısmını boş bırakmak sünnettir diye millete akıl veriyorlar. Utanmıyorlar, yüzleri kızarmıyor…
Bu iktidara seslenmek artık anlamsız. O sebeple, şunu yapın bunu yapın diyecek değilim. Eğer içlerinde zerre kadar ülke sevgisi kaldıysa bir an önce seçim kararı alırlar ve millete bu cefayı daha fazla çektirmezler.
Değerli Basın Mensupları,
Sözlerime Türk Lirasının bizler için ne anlama geldiğini ve içinden geçtiğimiz şu günlerin aslında nelere mal olduğunu çok iyi anlatan şu veciz ifadelerle son vermek istiyorum;
‘’Para, tıpkı bayrak gibi, marş gibi bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı milletin itibarıdır.’’ Bu sözlerin sahibi sayın Erdoğan’dır.
Evet sayın Erdoğan, ‘paranın itibarı milletin itibarıdır.’
Siz bu milletin itibarını iki paralık ettiniz.
Bu milletin itibarıyla daha fazla oynamayın, millete daha büyük bedeller ödetmeden bir an önce erken seçim kararı alın.
Biz DEVA Partisi olarak emaneti teslim almaya hazırız. İşinin ehli, dürüst ve demokrat kadrolarımızla, bu ülkeyi hızlı bir şekilde düzlüğe çıkartacak, bu karanlık tabloyu aydınlığa çevirecek projelerimizle, eylem planlarımızla, başta genel başkanımız sayın Ali Babacan olmak üzere ekonomiye deva olacak ekibimizle, hazırız.
Milletimize seslenmeye, çözümlerimizi anlatmaya devam edeceğiz. En kısa zamanda sandığı bekliyor ve milletimizin ferasetine güveniyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.