Saygıdeğer Basın Mensupları,
Değerli vatandaşlarımız,
DEVA Partisi tüm Milletvekilleri adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hatay Milletvekili Can Atalay davasında yaşanan hukuk skandallarında dün akşam itibariyle yeni bir perde sahneye kondu.
Ancak korkarım ki bu perde Can Atalay davasının çok ötesinde Türkiye’nin hukuk devleti olma iddiası açısından da son perde olma özelliği gösteriyor olabilir.
Can Atalay’ın hangi partinin milletvekili olduğunu, siyasi düşüncelerini, sosyal hayatını her şeyi bir kenara koyun lütfen…
Hukuk herkes içindir… Hukuk devleti hepimizin haklarını korumak içindir… Hukukun ona göresi buna göresi olmaz…
Bir yerde hukuk ayaklar altına alınıyorsa, mahkemeler işlemiyorsa, bırakın işlemeyi yüksek yargı makamları birbirleri hakkında suç duyurusunda bulunuyorsa…
Evet evet suç duyurusunda bulunuyorsa bu millet olarak hepimizi ilgilendirir.
Yaşanan süreç ve özellikle dün akşam itibariyle gelinen nokta herhangi bir hukuksuzluğun çok ötesinde adeta hukuk devletine karşı bir kalkışma hareketidir. Mahkemeler eliyle hukuk devletini yok saymaktır. Devleti yönetenlerin baskısıyla bir yüksek yargı makamı olan Yargıtay’ın hukuk devletini yok etme girişimidir.
Konu Can Atalay’ı çoktan aşmış durumda… Bu sebeple lütfen yaşanan hukuk cinayetini dikkatle dinleyin…
Önce Can Atalay, yasama dokunulmazlığı kazanmasına rağmen yargılama Anayasa’ya aykırı şekilde devam ettirildi.
Yargıtay, Anayasa’nın açıkça kanunla düzenlenmesini emrettiği bir konuda kuvvetler aykırılığını hiçe sayarak TBMM yerine geçti ve Can Atalay için dokunulmazlığın istisnalarını belirledi.
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi Can Atalay dosyası hakkında açıkça Anayasa’ya aykırı işlem yapıldığından hareketle hak ihlali kararı verdi ve gereğini yapması için dosyayı ilgili ağır ceza mahkemesine gönderdi…
İşte hukuk devletine şimdiye kadarki en büyük darbeyi vuracak olan son perde tam da bu noktada başladı.
Normal şartlarda… Ortalama bir hukuk devletinde Anayasa’nın 153. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi olan ağır ceza mahkemesinin AYM’nin kararına uyması ve Can Atalay hakkında tahliye kararı vermesi gerekirdi.
Çünkü Anayasanın 153. maddesi hukukçu olsun olmasın, aklı çalışan ve kendi kişiliğini ayaklar altına almamış olan herkesin anlayabileceği bir açıklıkta şunu söylüyordu: Anayasa Mahkemesi kararları kesindir ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
Yani beğenmeseniz de eleştirseniz de hiç hoşunuza gitmese de çok canınızı sıksa da eğer burası bir hukuk devletiyse Anayasa Mahkemesi kararlarına uymak ZORUNDASINIZ…
Ama maalesef ilk derece mahkemesi olan ağır ceza mahkemesi Anayasa Mahkemesi kararına uymadı. Belki de uymak istedi ama bağımsız ve tarafsız mahkeme olarak karar vermeye cesaret edemedi. Ve dosyayı bir hakimin üst yazısı ile Yargıtay’a gönderdi…
Yargıtay çok daha nitelikli hakimlerden müteşekkil zannediyorsanız yanılıyorsunuz…
Belki de birçok hakim laf dinler diye özel olarak bu günler için seçildi….
Yargıtay hukuksuzluklara bir yenisini eklemenin de çok ötesine giderek adeta Anayasa’ya paralel bir hukuk normu ortaya koyarcasına Anayasa Mahkemesi kararını tanımadığını ilan etti. Aklı, vicdanı, onuru ve dürüstlüğü olan herkesi şoka uğratan bugüne kadar görülmemiş bir karar verdi: Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Evet evet Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu.
Müşteki Yargıtay, şüpheli Anayasa Mahkemesi üyeleri…
Gerçekten ağlanacak halimize gülecek durumdayız.
Müşteki Yargıtay, şüpheli Anayasa Mahkemesi…
Bir yüksek yargı makamı olan Yargıtay, Anayasa Mahkemesi üyelerini verdiği bir karar üzerinden suç işlemekle itham ediyor ve hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Üstelik Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkındaki soruşturma ancak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu kararıyla yapılabiliyor. Yani, Yargıtay olmayan yetkiyle Anayasa Mahkemesi üyelerini yargılamak istiyor.
Ancak elbette bu durumun asıl nedeni, Türkiye’de uzun zamandır bu kararların alınabilmesini mümkün kılan yürütmenin güdümünde bir yargı sisteminin olması.
Hukuku ayak bağı olarak gören ve hakka ve adalete uymanın devlet ve toplum hayatındaki önemini kavrayamamış bir iktidar ve üzerindeki cübbenin, oturdukları makamın önemini ve sorumluluğunu bilmeyen yargıçlar eliyle güzel ülkemiz maalesef bir kabile devletine dönüştürülmeye çalışılıyor.
Dün akşam itibariyle de Türkiye’de söz adeta tükendi, hukuk devleti çok ağır bir darbe girişimi ile karşı karşıya.
Ve bu darbe girişimi daha bertaraf edilmiş değil!
Hukuken yorum yapılabilecek, siyaseten izah edilebilecek seviyenin çoktan geçildiği bir noktadayız.
Değerli Vatandaşlarımız,
Bu eşi benzeri görülmemiş hukuksuzluklara cesaret veren iktidarın hukuk devletini devamlı zayıflatan tutumudur.
İktidarın özgül ağırlığı büyük ortağının zaten yıllardır söylediği malum:
‘Kapatın gitsin Anayasa Mahkemesini!’
Adalet Bakanı günlerdir Anayasa Mahkemesi’ni hedef alan iddialarda bulunmakta ve Anayasa’yı çiğneyerek Yargıtay’a adeta talimat vermekteydi.
Kaldı ki Anayasa’ya yönelik bu darbe girişiminin Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde, yani kendisi ikna edilerek geliştirilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Her ne olduysa olsun, bu darbe girişimi mutlaka sonlandırılmalıdır!
Yürütme gücünü kendine kalkan edinerek takınılan bu küstahça kalkışmanın, hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkelerini yok sayan, kuvvetler ayrılığını reddeden bu meydan okumanın hesabı mutlaka sorulmalıdır!
Bu nedenle,
Anayasayı ihlal eden ve kendisine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde kullanan Yargıtay üyeleri derhal istifa etmeli, eğer istifa etmiyorlarsa bu karara imza atan tüm Yargıtay üyeleri görevden el çektirilmeye davet edilmelidir!
Yargıtay’ı bu kararı vermeye cesaretlendiren Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç da görevinden istifa etmelidir.
Sn. Cumhurbaşkanı, Başdanışmanlık sıfatını kullanarak hukuk devletinin temel ilkelerine meydan okuyan yanındaki malum kişiyi de derhal görevden almalı!
‘Milli Yargı’ saçmalığı ile suçu örtbas etmeye ve tiran devlet fantazisine milleti yutturmaya çalışan, eski Sovyet uydu devletlerinde gördüğümüz bu üçüncü dünya reaksiyonerliğine mutlaka hemen dur demeli ve Türkiye’yi anayasasızlaştırma teşebbüsüne kalkışanların tamamı istisnasız bir biçimde yetkilerinden uzaklaştırılmalıdır!
Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının hemen uygulanması sağlanmalıdır.
Bakın, Anayasa Mahkemesini gayri milli ilan ederek düşmanlaştırmaya çalışan ve Yargıtay’ı Anayasa’yı ihlale sürükleyen bu kötülüğün Türkiye’ye verdiği zararı kimse kapatamaz. Hazine ve Maliye Bakanı sabahtan akşama kadar rasyonel zemine dönme çağrısını yenilesin! Derhal hukuk devletine geri dönülmediği, kuvvetler ayrılığı tesis edilmediği, yargı bağımsız olmadığı sürece Türkiye daha fazla yoksullaşacaktır, milletimiz daha fazla fakirleşecektir.
İktidar mensupları artık ortaya bulmaca gibi laflar atmaktan ziyade ahtapot gibi sardığı ve besleyerek kendine benzettiği yargıdan elini çekmelidir. Kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı yeniden tesis edilmezse iflas edeceğiz, gidişat bunu gösteriyor.
Çünkü idama götürülen sadece bireysel haklar ve tümden adalet değil, hukuk devleti yapısının kendisidir.
DEVA Partisi olarak buna müsaade etmeyeceğiz!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.